havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

‘ÇOCUKLARA KIYMAYIN EFENDİLER’

1019
     Başlığa taşıdığım söz, sayın Cumhurbaşkanı’na ait. 23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı nedeniyle söylediler. Ne kadar güzel, ne kadar doğru bir söz değil mi!...
     Biz de devamını getirelim; çocuklara kim kıydı efendiler? Ceylan Önkol’a, Uğur Kaymaz’a, Berkin Elvan’a Nihat Kazanhan’a!...
     Roboski’de kaç çocuğun başına bombalar yağdı, kim yağdırdı o bombaları efendiler!...
     Mapushanelerde kaç çocuk var, insanlık dışı uygulamalara maruz bıraktığımız kaç çocuk yatıyor hapishanelerde? Adına çocuk hapishaneleri dediğiniz bu cezaevlerinde çocukların başına ne işler açılıyor efendiler? Sorup sual ettiniz mi, haberiniz var mı hallerinden? Çocuk ve hapishane kavramlarını nasıl yan yana koyabiliyorsunuz? Uluslar arası sözleşmeler, çocuk haklarına dair yazılı belgeler, anayasal metinler; ne işe yarıyor efendiler!...
     Sokaklarda evsiz, barksız, geleceksiz bıraktığınız çocukların sorumluluğu kime aittir efendiler!...
     İş cinayetlerinde ne kadar çocuk yaşamından oluyor, çocuk yaşta kaç çocuk var bu ülkede biliyor musunuz efendiler!...  
     Okula gitmeyen, eğitim hakkından yoksun bıraktığınız çocuklarla ilgili sizlerin sorumluluğu yok mu beyler, beyzadeler, efendiler!...
     Bilimsel, çağdaş, laik, demokratik, ana dilinde eğitim haklarından mahrum bırakarak kafalarını hurafelerle doldurduğunuz çocuklardan nasıl bir gelecek bekliyorsunuz, sınıf ayrımcı, cinsiyet ayrımcı, ırkçı, şoven ideolojilerin girdabına kim sürüklüyor bu ülkenin çocuklarını!...
     Oyun alanları bıraktınız mı çocuklara efendiler! Açlık ve yoksulluk sınırının altında kaç çocuk yaşıyor bu ülkede biliyor musunuz efendiler!...
     Çocukların korunması görevi, sorumluluğu kime aittir efendiler!...
     Yalnızca 23 Nisan’larda çocuklara şeker dağıtarak, saçlarını okşayarak onlara güzel öğütler vererek, sorumluluktan kurtulamazsınız efendiler!...
     23 Nisan’larda koltuklarınıza oturttuğunuz çocukları bile siyasi amaçlarınız için, seçim hedefleriniz için istismar edecek kadar siyasi düzeyden, siyasi ahlaktan, ne kadar uzaklaştığınızın farkında mısınız efendiler!...
     Zahmet edin, devletin resmi kurumlarının çocuklarla ilgili rakamlarına, verilerine bir göz atın. O zaman çocuklara kıyanların, onların bugününü, yarınını, geleceğini çalanların kimler olduğunu görürsünüz efendiler!... Ama biliyoruz ki sizin tercihiniz, çocuklar için onurlu bir gelecek, insanca yaşanabilir bir toplum yaratmak değil; açlığa, yoksulluğa, köleliğe tutsak ettiğiniz babaları gibi çocuklarını da, aynı geleceksizliğe tutsak kılmaktır. Ama unutmayın efendiler, Bu devran böyle sürmez. Bu zulüm, bu sefalet, bu geleceksizlik bir gün yıkılır, parçalanır ve hesap sorulur. Bugünün çocukları hesap sorar bir gün!... Unutmayın efendiler!... Unutmayın!...  
     Ülkeyi yönetenler, derin bir ‘ohh’ çekti, 1915’in 100. Yılını kazasız belasız atlattık diye!... Dahası Obama 100.yılda da soykırım ifadesini kullanmadı. Soykırım demeye yaklaştıysa da ABD başkanı adını koymadı, seneye Allah kerim. Ama çelişkili bir durum var; içişleri eski bakanı Efkan Ala, 1915 yılında Ermenilere tehcir uyguladık dedi. Başbakan Davutoğlu ise tehcir bir insanlık suçudur açıklamasını yaptı. Peki soru şu; 1915 yılında Osmanlı hükümeti Ermenilere karşı tehcir uygulamasıyla bir insanlık suçu mu işledi? Efkan Ala, tehcir diyor. Davutoğlu, tehcir bir insanlık suçudur diyor. Peki, bu insanlık suçunu kim işledi, sorumlu kim? Bakacağız, göreceğiz, soru sormaya devam edeceğiz.
     İktidar yetkilileri şimdilerde tarihle yüzleşmekten söz ediyor. İttihat ve Terakki mantığını aşamayanlar, hatta İttihat ve Terakki’nin ideolojik, politik ve psikolojik vesayetinden kurtulamayanlar, gerçek anlamda tarihle, tarihsel suçlarla, Davutoğlu’nun ifadesiyle bir insanlık suçu olan tehcirle asla yüzleşemezler, kıyısından kenarından arkasından dolanarak; günü, zevahiri kurtarmaya çalışırlar. Tarihle gerçek anlamda yüzleşmek için, demokrat ve özgürlükçü olmak gerekir. Irkçı, şoven ön yargılardan kurtulmayı başarmak gerekir. Siyasi gericilikle malul, demokratik gelişmelere  karşı olanlar bunu yapamazlar. Bu sorun, bu yüzleşme halkların önünde duran, çözülmesi gereken, zorunlu, tarihsel bir ödevdir. Eğer bugün; dün söylenemeyen sözler söyleniyorsa; bu halkların mücadeleleri sonucunda kazanılmış mevzilerdir.
     Ermenileri hala ‘misafir gibi’ gören onları bu toprakların, Anadolu coğrafyasının en eski halkı olarak görmeyen, yönetme anlayışı ve kültürü; elbette bu tarihsel görevi yerine getiremeyeceği gibi bu görevin, bu yüzleşmenin gerçekleşmesinin önüne engeller çıkaracaktır.
     Hala ermeni sözcüğünü kullanırken, sözcüğün başına ‘afedersiniz’ ifadesini ekleyenler; bu tarihsel zorunluluktan kaçabildikleri kadar kaçmak isteyeceklerdir. 
     Halklar, her yıl biraz daha tarihin tahrif edilmesine, bilincin çarpıtılmasına, ırkçı-şoven propagandalara, inkarcı söylemlere rağmen ülkenin tarihsel ve politik geçmişini, halkların kardeşleşmesi gereğini biraz daha kavrayarak, gerçekleri görmeye, gerçek anlamıyla tarihsel yüzleşmeye yaklaşmakta, yakınlaşmakta ve sözünü söylemeye dünden daha cesur ve bilinçli olarak ulaşmaktadır.