havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

‘KAMU GÜVENLİĞİ’ KİMİN GÜVENLİĞİDİR!...

1380
                       Son günlerde özellikle başbakan ve içişleri bakanı iki kavramı fazlaca dillendirir oldular. Arınç’ı da unutmayalım. Nedense bugünlerde esip, yağıp, gürlemeyi, tehditler savurmayı bir ifade çizgisi haline getirmiş bulunuyor. Kullanılan kavramlar; ‘ kamu düzeni’ ve ‘kamu güvenliği’ kavramlarıdır. Nerede, ne zaman bir protesto gösterisi yapılsa, bir hareketlenme olsa, hükümet politikaları eleştirilse kullanılan biber gazları, tazyikli sular, tomalı müdahaleler yeterli görülmemiş olacak ki başbakan, kaşlarını çatarak; ‘kamu düzenini bozdurmayız’,’kamu güvenliği sağlanacaktır.’ İfadelerini kullanıyor. Ve hatta bir toma giderse yerine on toma alırız diyerek, bu konuda ne kadar kararlı olduğunu sokaklara, daha doğrusu tüm muhaliflere göstermiş oldu!...
     Şimdi öncelikle; ’ kamu düzeni ‘,’kamu güvenliği’ kavramlarının bir hukuk devletinde karşılığının ne olduğuna, bu kavramların hukukla olan ilişkisi açısından değerlendirdiğimizde; ‘bir toma yerine on toma’, ‘misliyke karşılık veririz.’ Gürlemelerinin, hukuk dışı ifadeler olduğunu söyleyebiliriz.
     Eğer kamu düzeni kavramını, ideolojik, politik ve hatta felsefi düzlemde ele alıp, günümüz Türkiye’sindeki uygulamalar üzerinden değerlendirirsek; bu kavramın bütün eşitsizlikleri, sömürü sistematiğini gördüğümüz, tanıklık ettiğimiz, yolsuzlukları, talanı, yağmayı ifade ettiğini ve bir azınlığın egemenliğine denk düştüğünü, sıkça kullanılan başka bir kavramla bu köhnemiş statükoyu anlattığını söyleyebiliriz. Kamu güvenliği diye karşımıza çıkarılan kavramın ise çok özetle niteliklerini sıraladığımız bu kamu düzenini ve bu kamu düzeninden nemalanan küçük bir azınlığın güvenliğini, çıkarını ve dahası bu azınlığın, bu sömürücü, talancı tayfanın güvenliğini sağlamak anlamına geldiğini belirleyebiliriz. Bu kavramlar işçilerin, emekçilerin, üretici köylülerin, gençlerin, sokak ortasında katledilen kadınların güvenliğini sağlayan ve bu kesimlerin güvenliğini önceleyen kavramlar olarak ele alınmaz, düşünülmez, gereği yapılmaz!... Hatta hükümete karşı çıkan, politikalarını eleştiren, bazı sermaye gruplarının bile, şaşırtıcı ama gerçek böyle, güvenliğini de sağlamaz duruma gelmiştir.
     AKP, artık ve giderek yoğunlaşan bir biçimde kendi hükümetinin, kendisine bağlanmış sermayenin ve bilumum yandaş tayfasının, can ve mal güvenliğini, ihale güvenliğini kamu güvenliği diye kamu düzeni adına garantiye alacak adımları hızla atmaktadır. Toma sayısını arttırmak, güvenlik güçlerinin ‘elini kuvvetlendirecek’ yasal düzenlemeler yapmak, yargının altından girip üstünden çıkmak, anayasal sistemi eğip bükmek, çıkarlarına uymayan mahkeme kararlarını tanımamak, yetmiyormuş gibi palalı, satırlı paramiliter güçleri devreye sokmak, kontra çetelerini göstericilerin üzerine salı vermek, ırkçı, şoven çevrelerle iş tutmak gibi yol ve yöntemlere de yöneldiler.
     Son aylardaki başta Gaziantep olmak üzere yurdun çeşitli yerlerindeki gösterilerde ortaya çıkan durumları anımsadığımızda, yukarıya sıraladığımız ilişkilerin, çok sayıda örneğini görebilirsiniz. Bir ilginç not düşelim; aslında ‘ilginç’ sözcüğü fazla, artık sıradan bir not demek gerekiyor. 65 toma ihalesini alan şirketin AKP’li bir eski milletvekili olması, sözlerimizi daha anlaşılır kılması açısından küçük bir örnek olarak değerlendirilebilir. Bir başka örnek; kamu güvenliği açısından öğretici olabilir. Daha doğrusu kamu güvenliğinin, kimin güvenliği olduğunu göstermesi açısından öğretici olabilir.
     Ermenek’te meydana gelen yer altı maden felaketi için aslında göz göre göre gelen bu felaket için olay yerine giden, cumhurbaşkanı, başbakan ve diğer bakanların etrafındaki koruma ordusunu, güvenlik çemberini düşündüğümüz de yer altında mahsur kalan işçilerin, can güvenliği için hiçbir önlemin alınmamış olması ve bu paradoks kamu güvenliğinin ironik bir izdüşümünü, ortaya sermiş olmuyor mu!?...   
     Varsın işçiler, inşaatlarda onarlı beşerli iş cinayetlerine kurban gitsinler. Varsın madenciler, göçük altında son nefeslerini versinler. Varsın kadınlar, sokak ortasında kurşunlansınlar. Varsın gençler, gaz fişekleriyle gencecik yaşlarda tabutlara konsunlar, sakatlansınlar yeter ki tomaların gölgesinde kamu güvenliği sağlansın ne gam!...
     Yeter ki sizler, Aksaraylarınızda, villalarınızda, gökdelenlerinizde helalinden kazandığınız(!) o sonsuz servetlerinizle, para kasalarınızla, sıfırlayamadığınız dolarlarınızla, ayakkabı kutularınızla ve kapınızda bekleyen koruma ordularınızla, hizmetinize amade bazı özel olarak seçtiğiniz savcılarınızla, yargıçlarınızla huzur ve güven içinde yaşayınız!...
     Ahh! Bir de insanoğlunun soru sormasını, bu ihtişamın bu debdebenin, bu hayalleri zorlayan servetlerinizi, nasıl biriktirdiğinizi sormasına, emeğinin ve alın terinin peşine düşmesine, bütün bu eşitsizliğin ve adaletsizliğin sorgulanmasına yönelik sorgulamalarına, cevaplar aramasına hesap sormak için ayağa kalkmalarına engel olabilseniz!... 
     Belki bugün işçileri, emekçileri kandırabiliyorsunuz. Tomalarınızla halkları korkutabiliyorsunuz. Çözüm süreçlerini bitirebiliyorsunuz, istediğiniz yasaları; kamu düzeni, kamu güvenliği adına çıkarabilecek çoğunluklara ulaşabiliyorsunuz. Ya yarın, ya bir sonraki gün, ya ondan sonraki gün!?