havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

“KUTU LOBİSİ”

1595
               Bu hafta yazıya bir soru ile başlayacağım; önemli bir soruyla!... Sizce en tehlikeli “lobi” hangisidir!? “Faiz lobisi” mi dediniz, değil; “porno lobisi” mi, hiç değil!... “Vaiz lobisi” mi diye cevap verenler yanıldınız, o da değil. Bilemediniz, şimdi cevabını veriyorum; en tehlikeli “lobi”, “kutu lobisidir”. “Kutu lobisi” derken tabi “ayakkabı kutusu lobisinden” söz ediyorum. Ben “kutu lobisi” diye yazacağım ama siz onu “ayakkabı kutusu lobisi” diye anlayın. Neden mi “kutu lobisi” en tehlikeli “lobidir”; size bunu tarihsel verilerle, belgelerle kanıtlayacağım. Bu “kutu lobisi”; milletimizin iradesine, memleketimizin istiklaline ve hükümetimizin istikbaline karşı amansız bir psikolojik savaş sürdürüyor, yürütüyor. Sinir sistemimizi, asabımızı bozacak argümanlar kullanıyor. Bütün bunları sizlere felsefi boyutu ile ve somut örneklerle anlatacağım. Bu “kutu lobisinin” ipliğini pazara çıkarmak, tüm vatan evlatlarının görevidir.
                Bakınız, atalarımız bu konuda çok eski zamanlardan beri yani atalarımız “ata” olduğu günden beri bizi “kutu lobisine” karşı uyarmıştır ama biz, vatan evlatları; atalarımızın sözüne kulak tıkamışız, o sözlerdeki ince ayrıntıyı atlamışız. Ne demiş atalarımız; “dost başa düşman ayağa bakar”. Ayağa bakınca ne görürsünüz, ayakkabı!... Ayakkabı aklınıza ne getirir, ayakkabı kutusunu!... Demek oluyor ki atalarımız “ata” olalı beri “kutu lobisini” bize önemle işaret etmiştir. Tabi ki bu noktaya değinmişken; Süleyman müdürümüzün başına gelenleri hatırlayalım. Bu “kutu lobisi” paracıkları nereye koydu, “ayakkabı kutusuna”!... Neden mi; düşman oldukları için, “ayağa baktıkları” için!... Bir kere bu adamlar, bu “lobiciler” eğer dost olsalardı paraları külahlara, şapkalara, berelere yani “baş”la ilgili bir şeyin içine koyarlardı!... Ama bunlar düşman oldukları için ayakla ilgili olan “ayakkabı kutusuna” koymuş/koydurmuşlardır paraları!...
                Ah benim Milletim!... Eğer ecdadımızın sözüne kulak verseydik, “dost başa düşman ayağa bakar” sözünü iyice içimize sindirseydik; bugün başımıza bu “kutu lobisi” belasını saramazlardı!... Bakınız geçenlerde Başbakanın mitinginde, bir hatun kişi bu “kutu lobisinin” oyununa gelerek balkonundan “ayakkabı kutusu” sallandırmış. Bre hatun, sen daha üç yavru yapmamışken elinin hamuruyla erkeklere özenerek “kutu lobisinin” oyununa gelerek balkondan ayakkabı kutusu sallandırıyorsun; otur oturduğun yerde, işte sizin yüzünüzden Başbakan ne diyor; “kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum”. İnanmaz elbette!... Sen böyle balkondan kutu sallandırırsan, senin erkeklerle eşit olduğuna kim inanır!... Bakın başka bir örnek daha; üstelik bu vatandaş avukat, Denizli gibi önemli bir şehirde Başbakanın gözü önünde iş hanından ayakkabı kutusu gösterip bir de yere atıyorsun; sen avukatlığına mı güveniyorsun, sen kimin adamısın, “paralel yapı”ya mı bağlısın yoksa “kutu lobisi”ne mi hizmet ediyorsun!... Yaptığın suç olmasa da sana uygun bir suç buluruz; hukuku ve adaleti “kutu lobisi”nin ayakları altında ezdirmeyiz!... Eğer ezilmesi gerekiyorsa hükümetimiz elbette onunda bir yolunu bulur inşallah!...
                Ama atalarımızın öğüdünü dinlemiş, içselleştirmiş olanlarda var çok şükür!... Bakın “bizim Muammer”, Rıza’ya ne diyor; “senin önüne yatarım”!... Niçin hiç düşündünüz mü; açıkça soruyorum “bizim Muammer” niçin Rıza’nın önüne yatıyor, buradaki derin felsefeyi ve insaniyeti görebiliyor musunuz!? Göremezsiniz, bakınız ben size anlatıyorum; birincisi önüne yatıyor ki düşmanları Rıza’nın ayağını görmesin, işte burada derin bir felsefe var. İkincisi, Rıza ne de olsa misafir, misafirperverlik gereği onun önüne yatmak bizim için bir görev sayılmalıdır.
                Neyse ki bu “kutu lobisi”nin psikolojik savaşını, fitnesini, fesadını; İstanbul mebusu, ünlü “felsefeci” Metin Bey derin izahatları ile yerle bir etti. Ne dedi Metin Bey; “17 Aralık operasyonu günah işleme özgürlüğüne bir müdahaledir.” Gerçi “işlenen günahları” sıralamadı ama olsun, fikir dünyamıza, inanç dünyamıza felsefi bir boyut kazandırarak değerli katkılar yapmış oldu. Gerisini Diyanet İşleri Başkanlığına ve Başbakan komutasında İstiklal Savaşı sürdüren milletimizin idrakine havale eyledi!... Ben şahsen Metin Beyi dinleyince işte bu! diyerek derin bir oh çektim. Zaten Başbakan ne demişti; “bilimum lobilere ve özellikle de “kutu lobisine” karşı onların psikolojik savaşlarını yerle bir etmek için rahmetimiz gazabımızı aşacaktır inşallah”!... İnşallah efendim, İnşallah!...
                Aslında benim beklentim yalnızca emniyete, yargıya, hukuka karşı düzenlemeler yapmanın yeterli olmadığı; bundan sonra “ayakkabı kutularının” tümüyle yasaklanmasının gerçekleşmesi beklentisiydi. Varsın rahmetten yararlanmamış olalım, varsın gazaptan sokağa çıkan herkes nasibini almış olsun; yeter ki “kutu lobisi” ülkemin güzelim havasını, suyunu, toprağını ve en önemlisi hükümetimizin istikbalini etkileyemeyecek duruma getirilmiş olsun. “kutu lobisi” rahmet ve gazap yetkisinin, gücünün ve erkinin Allahın vasıflarından olduğunu söylese bile sakın inanmayın; “ayakkabı kutularını” miting meydanlarına taşıyarak moralimizi, ahlakımızı kirletmek isteyen bu “kutu lobisinin” oyunlarına gelmeyin. Her ne kadar İstiklal savaşının kime karşı verildiğini anlamamış olsak da Sancho Panza’nın yel değirmenlerine karşı açtığı savaşa benzetenler olsa da; hukuka, adalete, yargıya müdahale ediliyor diye bağırıp çağıranlar olsa da siz siz olun “rahmet” ve “gazap” kudretini kendinde görenlere kulluk etmeye devam edin; onların günah işleme özgürlüğünü kanınızın son damlasına kadar savunun. Yoksa bir gün, hep birlikte ah vah edip maziye bakarak; “hiçbir şeyden çekmemişti “ayakkabı kutularından” çektiği kadar” diyerek dizlerimizi dövmeyelim!...
                Birileriniz “Allahım sen aklımı koru, sen aklımıza mukayyet ol” dese de yine birileri “memleket mazlum lakin evlat hayırsız” diye nidalar savursa da benim önerim zil takıp oynamak için hep beraber bir tekerleme söyleyelim; “kutu kutu pense/oğulcuklar paraları yese/ “hayırsever” rızgo/ mahpuslardan tüyse!...
Atalarımız boşuna söylememiş;”zırva tevil götürmez “diye !...