havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

``BİR KADIN ÖLMÜŞ`` DİYELER!...

Bir kadın ölmüş. Ajanslar böyle geçiyor haberi. Ne barikatın önündeydi ne de arkasında. Elinde beyaz bir bayrak bile yoktu ölen kadının. Ufukları tanklarla kuşatılmış bir kasabada ölmemişti. Naylon bir çadırda ``donarak ölmüş`` diye geçiyordu haber. Ömrü boyunca ne kahraman diye övülmüş ne de vatan haini diye yerilmişti.

828

 Duyabilse şaşıracaktı belki de ölümünün haber saatlerinde duyurulduğuna. Belki de ``Koskoca CNN Türk benim ölümümü mü haberleştirdi?`` diye hayretten dona kalacaktı. Onca ölümlerin arasında kahvaltı sofrasında çocuklarının gözü önünde lokması boğazına düğümlenerek ölmemişti bir top mermisiyle.

      Nedendi öyleyse ölümünün haberlere konu olması?. Sıradan, yok sayılan, garip bir roman kadını... ``Batıda, batının batısında naylon bir çadırda donarak ölmüştü.`` Haber böyle duyuruluyordu. Ne vardı sanki bunda ? Sorsalar ``fıtratı böyle`` denilebilirdi pek ala(!) Üstelik hasta ve yatalak bir roman kadını. Garip bir ölüm. Ya da bir garibin ölümü. Ne demişti Yunus: `` Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar /  Söyle garip bencileyin `` Ama Yunus yanılmış, üç günden önce duyuldu ``ileri demokraside ölüm haberi ``. ``İleri`` olmanın nimetlerinden ilk ve son kez yararlanmış oldu.

     Gerekenler yapılacaktır elbette otopsi gibi. Ön rapor açıklanıyor: ``Hasta ve yatalakmış zaten.`` Eh, soğuğun da bir küçük kusurundan söz edilebilir elbette. Yani biraz teselli bulalım soğuktan değil de hastalıktan ölmüş diye!... Ama biz sormayız ``hasta ve yatalak bir kadın bilmem eksi kaç derecede naylon bir çadırda neden yatırılır?``. Ama biz soru sormayız. Ceplerinde TC kimliği taşıyan bu insanlar Ezine`de yani batının batısında, o buz gibi soğuklarda neden çadırlarda yaşarlar- yaşatılırlar diye.

      Kişi başına düşen milli gelir onbin dolarmış. Sağlık hizmetleri şöyleymiş böyleymiş. Devlet sosyal bir devletmiş. Rejim ileri demokrasiymiş. Daha iyisi için başkanlık mı yoksa parlamenter sistem mi yararlıymış mış mış mış... Mış`ları ilerletelim vicdan, ahlak  mışıl mışıl mışıl...

      Soğuk bu. Naylon çadırda soğuk. Yaşlı, yorgun ve hasta bir beden nasıl dayanır? Soğukla mücadele eski bir hikayedir. Aşık İhsani`nin bir dörtlüğü vardı: `` Açlığa neyse ne de/ Soğuğa dayanamadım / Bir tabut götürüp yakıyorum / Tanrı affetsin `` diye. Ezine’de bir kadın ölümden başka , ölmekten başka hiçbir şeye mecali olmayan, takati yetmeyen bir kadın.

      Ya Aslı Çelik. Başkentten. Soğuk Ankara günlerinde yaşamını bakmakla yükümlü olduğu küçük kızını geçindirmek adına çöp topluyor. Onun haberi de ajanslarda yer bulmuş. Demokrasi dediğin böyle bir şey. Bu ülkenin kadınları... Batının batısında donarak ölür, Başkent`in ortasında çöpten geçinir. Fıtrat!... Bir yerlerde utanması gerekenlerin utanmadığının utanmayacağının farkındayız elbette.

    Tartışılıyor Başkanlık mı daha iyi yoksa bilmem Parlamenter sistem mi? O olursa şöyle olurmuş , bu olursa böyle olurmuş. Dinle dinleyebilirsen , tahammül et edebilirsen!...

      Besbelli ki şöyle diyecekler- diyebilecekler: ``Bunlar dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile olur.`` Ama şu soru hep karşılıksız kalacak : `` Ölüm hep bize bize mi düşer usta?`` Bir soru daha soralım. O savaş aygıtlarınızın , ölüm makinalarınızın, bombalarınızın , mermilerinizin parası nereden geliyor?  O har vurup harman savuran alkışçılarınızın, şakşakçılarınızın,avanelerinizin harcadıklarıyla kaç ölüm engellenebilir kaç hayat kurtarılabilirdi? Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Sorulmayacak mı sanıyorsunuz?

    Batının batısında bir kadının naylon çadırlarda donarak öldüğü, Başkent`in de başka bir kadının yaşamını çöp toplayarak sürdürdüğü ve o ölüm coğrafyasında çocuklarıyla kahvaltı sofrasında lokmaları boğazında düğümlenerek top mermisiyle ölen kadınlar bu ülkenin kadınlarıdır!...

    Tarih,bu fotografları böyle not edecek!