havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

"Belirleyici olan halktır' demiştik…

Yunanistan halkı şimdi kritik bir kararın eşiğinde. IMF ve Avrupa Merkez Bankası aracılığıyla kendilerine dayatılan ekonomik program karşısında tercihlerini belirleyerek; kapitalist sistemin krizinin faturasını ödeyip, ödeme konusunda yeni bir başlangıca imza atacaklar. Kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz koşullarında halkların umudu olarak hükümete gelen Syriza, kapitalist sistemin kendisine kurmuş olduğu kapandan kurtulmak adına doğru bir adım attı.

1043

 IMF ve Avrupa Merkez Bankası ile alınacak önlemler konusunda pazarlığa oturan Syriza, bu güçlerin kendilerine sunduğu dayatmalara karşı görüşmelere son vererek halkın iradesine başvurmak ile kendisinden beklenen doğru bir tutumu gerçekleştirmiş oldu.

Pazarlıklar aşamasında dönem dönem geri adımlar da atan Syriza hükümeti bu karar ile Yunanistan halkının desteğini arkasına alırsa emperyalist sistemin dayatmalarına karşı daha radikal tavır alacak bir gücü de yeniden tahkim etmiş olacak.

Bu aynı zamanda Syriza politikalarına karşı halkın güven duyup duymadığının da testi olacak.

Halklar, Yunanistan halkının yanında yer alıp emperyalist, kapitalist sistemin dayatmalarına karşı olma adına bir dayanışma örneği sergiliyorlar.

Bu karşı duruşun diğer halklar açısından önemli olacak sonuçlarının var olacağı gerçeğinin yanında yeni bir dönemin başlangıcı olarak da ayrıca bir anlam teşkil edeceğini söyleyebiliriz.

Özellikle Avrupa Birliği içersindeki kriz koşullarındaki halklar için bu referandumun önemli etkileri olacaktır.

Siyasi sonuçları olarak; kapitalist sistemin yönetememezlik olgusu bundan böyle daha etkili bir şekilde görünür olacaktır. Bu gelişmeler doğal olarak kapitalist sistem karşıtı yeni yaşam modellerini ve halkların bu konuda yapması gerekli hazırlıkları gündeme taşımaktadır.

Bu hazırlıkların ilk ve en önemli ayağı da örgütlenmek olacaktır.

Özellikle emek güçlerinin kendi örgütlerini yaratması,sınıf çıkarlarını gerçek anlamda savunacak örgütlenmeler bu aşamada son derece önem kazanmıştır.

Sermaye ve temsilcileri bu gelişmeleri çok iyi okumakta ve önlemlerini almak üzere daha çok baskı ve şiddet politikalarını devreye sokuyorlar.

Özellikle ülkemizde metal iş kolundaki işçilerin sınıf çıkarlarını korumak, daha iyi iş ve yaşam koşulları adına başlattıkları mücadele metal iş kolundaki sermayeyi fena halde ürkütmüş gözükmektedir.

Öyleki; Ankara’da Emek Partisi yöneticisi gündüz gözüyle kaçırılmış, kafasına çuval geçirilerek metal işçileriyle buluşmaması için tehdit edilmiştir.

Bu korku Çanakkale’de de  birilerinin ruh halini fena halde bozmuş olmalı ki;  bazı tertiplerden medet umar hale geldiler.

Öyle bir algı yaratma çabası içersindeler ki; ‘biz bu kent için her şeyi yaptık, ancak karşılığında düşmanca bir tavır gördük, artık bu kent için hiçbir şey yapmayacağız’ deyip kenara çekilerek buradan hareketle kendileri için biat havası yaratıp, gelişebilecek sınıf hareketine karşı savunma kalkanları yaratma politikası şeklindeki sinsi bir planın devreye sokulduğunu izlemekteyim.

Bu planlar sermayenin kendilerini zora sokacak olan sınıf mücadelesini ezmek için başvurduğu taktiklerdir.

Metal iş kolu oldukça ısındı.

MESS olarak örgütlenmiş patronlar işi şimdi sıkı tutma çabası içersindeler.  

Her türlü tertip ve sinsi planlar ile işçi mücadelesini ezmek için  tavır alan patronlara, işbirliği içersindeki sözde sendikalara rağmen  metal işkolunda her gün yeni bir işyerinde gelişen tepkilere tanıklık ediyoruz.

Sektörde, yoğun bir şekilde işten çıkarmalar taşeronlaştırma politikaları ilk elden başvurulan yöntemler olarak öne çıkıyor.

Bununla birlikte işçilerin birliğinin engellenmesi adına türlü türlü yönteme başvurarak mücadele potansiyeli yok edilmeye çalışılmaktadır.

Birde Çanakkale’de olduğu gibi biat havası oluşturmak adına bazı operasyonlara baş vurularak yeni bir algı yaratılmak istenmektedir ki;bu da işin bonusu olsa gerek

Çanakkale farklı şehirdir, ne de olsa !...