havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

"İzler" niye birbirine karışır!...

Cümle aleme ilan edildi ki; At izi it izine karışmış! Hikayeyi biliyorsunuz, fazla açıklamaya gerek yok.

457

 

 

 

FETÖ darbeciliğini tasfiye edip, bulundukları mevzilerden söküp atarken, birçok masum, darbecilikle, paralelcilikle ilgisi ve ilintisi olmayan insanlar da mağdur edilmiş… Cumhurbaşkanının ifadesi ile ‘at izi it izine’ karışmış…

 

Şimdi at izi neden at izine karışır ya da karıştırılır!?

 

Bizim ülkemizde bir hayli darbe yaşandığından her darbe sonrası at izinin it izine karıştırıldığı fazlasıyla yaşanmıştır.

 

Konumuz olan 15 Temmuz kalkışmasına ve sonrasında yaşanan gelişmelere baktığımızda; at izinin it izine karışmasının, karıştırılmasının koşulları fazlası ile mevcuttu. Eğer bütün yurttaşları muhbir olmaya, ihbarcılığa davet ederseniz, bunun doğal sonuçlarından birisi at izinin it izine karıştırılması olur. Devlet-yurttaş ilişkilerinde yürütme erkinin, hatta bütün erklerin keyfiyetle uygulama yapma hakkını kendinde görmesi de ‘izlerin’ karıştırılmasının bir başka nedenidir.  Uzun uzun sıralamalar yapabiliriz. Ancak buna şimdilik gerek yok. İzlerin karışmış olmasının yönetme biçimi bile doğrudan ilintili olduğunu söyleyebiliriz. Aksi durumda bu kadar çok haksızlığa uğramış örnek ve hikaye karşımıza çıkmazdı.

 

Hakkını yemeyelim, onları anmasak olmaz; Bir de durumdan vazife çıkaran her baskıcı, kaotik ortamda arz-ı endam eyleyen çakallar var. Bu tipler darbelerin baskı ve zulüm dönemlerinin olmazsa olmazıdırlar. 12 Mart, 12 Eylül darbelerini yaşayanlar bu tipleri hatırlayacaklardır. Şimdi bu kısmı burada böylece bırakalım. Dönelim son gelişmelerin başka bir yönüne. Tam da darbeciliğin siyasi ayağı tartışılırken, gündemin ön sıralarına geçmişken birden bire zevatın biri dört CHP’linin Fethullah Gülen’i ziyaret ettiğini köşesinden ilan etti(!). Bu arkadaşlar da, bu dört CHP’li tanınmış isim de hemen savunmaya geçtiler. Hani demiştim ya; ‘durumdan vazife çıkaran ……’ Mahmut diye biri izleri karıştırmak, her halde FETÖ’cülüğün gerçek ‘siyasi ayağını’ perdelemek için böylesine bir cinliğe, postmodern kurnazlığa yeltenmiş olmalı. Şimdi bu Mahmut’a tek cümlelik bir cevap verilebilir.  Ama o cevabın CHP’li dostlar tarafından verilmesi gerekiyor.

 

Burada istenilen şey AKP’ye yönelik; AKP içinde FETÖ’cülüğe destek verdiği iddia edilenlerin tartışılmasını gündemden düşürme kafa karıştırıcılığının, daha doğrusu, izleri kaybettirmenin, topu AKP sahasının dışına atmanın bir çabası olduğunu söyleyebiliriz. Şimdilik bu faslı noktalayalım.

 

Ortadaki tablo, at izinin it izine karıştığı ifadesinden daha ağır bir tablodur. FETÖ’cülükle ilgisi olmadığı gibi, FETÖ’cülüğe karşı olduğu, hatta onunla mücadele ettiği bilinen bir sendikanın (Eğitim-Sen) neredeyse tasfiyesinin hedeflendiğini söyleyebileceğimiz kadar örnekler, daha doğrusu mağduriyetlerin ortaya çıkmış olmasını nasıl izah edebileceğiz!? Tekil, hani ‘bu kadarı olabilir’ diyebileceğimiz bir yanlışlıktan söz etmiyoruz. Binlerle ifade edilen ve öyle anlaşılıyor ki, gelişi güzel, özensiz, hatta ihbarlara dayalı olarak gerçekleştirildiğini söyleyebileceğimiz bir kitlesel kıyım görüntüsünden söz ediyoruz. 

 

 

Kuşkusuz, at izinin it izine karışmış olmasını ortaya çıkaran, çok fazla birbiri ile ilintili, birbirini etkileyen, zaman zaman belirleyen politik, sosyal, tarihsel nedenden, güncel yönetme ilişkilerinden, hukuk, adalet gibi, yargılama usul ve esaslarına ilişkin nedenden, suç-ceza ilişkisinin ele alınış yönteminden söz edilebilir. Bütün bunlar aynı zamanda FETÖ’cülüğün bir sonuç olarak ortaya çıkması, Fethullah Gülen’in büyüyüp, palazlanıp iktidarı talep eder duruma gelmesinin de paradigmalarını içeren bir özellik taşımaktadır.

 

Baktığımızda, yakınımızdan uzak illere kadar haksızlığa uğramış, darbecilikle, FETÖ’cülükle ilişkisi olmayan birçok örneği hepimiz söyleyebilecek durumdayız.

 

Bunları noktalayıp, iki olumsuz bir de olumlu hatırlatma ve örnekle yazımızı sonlayalım.

 

Ne oldu Ensar Vakfı’nda yaşanan çocuk istismarları, ne oldu!? Ne kadar hatırlıyoruz, hatırlatıyoruz, bu olayın izini sürüyoruz. Bir başka çakal, İstanbul’da bayram günü, halk otobüsünde şort giyen bir kadının suratına tekme atma, atabilme cüretini, cesaretini ve hakkını bulabiliyor ve bu olay kadının ikincilleyen, yok sayan, onun günlük hayatına ve ilişkilerine müdahale etmeyi kendinde hak gören erkek egemen zihniyetin ve kültürün bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Laik ve demokratik bir ülkede bu tür saldırganlıklar en ağır biçimde cezasını bulmalıdır.

 

Olumlu gördüğümüz olay ise Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın Sur Belediyesi’ne kayyum atanmasından sonra ‘kardeş kent’ çerçevesinde söylediği sözler, ortaya koyduğu demokratik anlayış olmuştur. Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın bu demokratik tutumunu desteklediğimizi ve saygıyla karşıladığımızı ifade etmek bir kentli olarak görevimizdir.