havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

`KAYBOLAN KRAL`

1013
    Sizlerin 8 Haziran pazartesi günü okuyacağınız bu yazıyı cuma günü yazıyorum. Apolitik bir konu seçtim. Kültürümüzün, özellikle eski kuşaklar açısından söylersem sözlü kültürümüzün alanından bir konu seçtim. Sizlerle bir masal paylaşmak istiyorum. Seçim süresince o kadar maval dinledik ve okuduk ki bende bunlara bir tepki olarak bir masal anlatmayı seçmek zorunda kaldım. Ama küçük bir ricam olacak ve sanıyorum, ilk kez olacak anlatacağım masalı lütfen iki dakikanızı ayırarak okuyun.
    Ben masalların, efsanelerin, mitolojinin; insanlığın değişimine, hayal gücüne çok fazla katkı yaptığını düşünüyorum. Benim hayatımın özellikle çocukluğumun en değerli yanı masal dinlemek ve okumak oldu. Neyse sözü uzatmadan masalımıza geçelim.
     Kaf Dağının ötesinde güzel mi güzel, geniş mi geniş, yeşil mi yeşil, bereketli mi bereketli bir ülke varmış. Kuşkusuz bütün masal coğrafyalarında olduğu gibi o ülkenin de bir kralı varmış. Görkemli sarayından ve yemyeşil bahçesinden pek dışarılara çıkmayan esrarengiz bir kral... Sağlıklı ve üstün güçlere sahip olduğu söylentilerinin ülkeye yayıldığı bir kral. Ama bir gün kralla ilgili kulaktan kulağa fısıldanan bir söylenti ülkenin her karış toprağına yayılır olmuş. `Kral kokuyor`, hatta kimileri `kral pis kokuyor` diye birbirlerine fısıldar olmuşlar. Onca hamamın olduğu hatta sarayda bile bol sıcak sulu özel hamamın olduğu bir ülkenin kralı neden koksun diye düşünülür olmuş.
     Evet, bu esrarengiz kral son zamanlarda ve bilinmeyen bir nedenle banyo yapmaz olmuş, hamamdan kaçar olmuş, gün be gün kirlenmeye yüz tutmuş. Önceleri kralın yardımcıları, yaverleri, hamamcıbaşısı; güzel kokularla kralın kokusunu gidermeye çalışmışlar. Ama bir süre sonra sürülen kokularda kralın kirini, kirinin kokusunu engellemez olmuş. Ve kralın koktuğu yavaş yavaş ülkenin her tarafına yayılır olmuş. Ahaliden bir kaç kişi, krallarını seven tebaa, ülkenin bilge kişisine gitmişler. `efendim, kralımızın koktuğu söyleniyor, biz buna inanalım mı ne dersiniz?` diye sormuşlar. Ak saçlı, ak sakallı bilge kişi biraz düşünmüş ve demiş ki; `eğer bir yerde bir kir ve pislik varsa ve temizlenmiyorsa, arınıp durulanmıyorsa, ne yaparlarsa yapsınlar mutlaka kokusu çıkar.` Bunun üzerine ahalinin, gözü kulağı ve hatta burnu saraydan gelecek bir söze, bir sese ve bir kokuya çevrilmiş. Öte yandan kralın hamam korkusu, temizlenme korkusu aldığı bir bedduaya ve büyücülerin krala yaptıkları bir büyüye bağlanmış.
     Nihayetinde kir ve koku öylesine yoğunlaşmış ki artık sarayın içerisinde nefes almak imkansız hale gelmiş. Bunun üzerine kralın yakınları bir temsilci seçerek, onu kralın huzuruna göndermişler. Temsilci, kralın karşısında diz çökmüş; kral hazretleri, efendimiz size bir büyü yapılmıştır, bu büyüden kurtulmanız ve sağlıklı bir ömür sürmeniz için şehrin en büyük hamamında yıkanmanız, temizlenip paklanmanız gerekir. Bu büyü her zerrenize su değmedikçe bozulmaz diyerek kralı hamama gitmek için ikna etmiş. Ve kral cins atların çektiği tekerlekleri altından saltanat arabasıyla ve yardımcılarıyla hamama gelmiş. Ülkenin en ünlü ve en becerikli tellakları kralı soyup, göbek taşına yatırmışlar, başlamışlar kralı keselemeye... Kirler avuç avuç göbek taşında birikmeye başlamış. Kir büyümüş, kral küçülmüş ve göbek taşında neredeyse bir kir dağı oluşmuş. Kir büyümüş, kral küçülmüş bir süre sonra kirlerin içerisinde kral görünmez olmuş. Tellaklar, kirlerin içinde saatlerce kralı aramışlar ama ortada kral yokmuş. Kimileri kralın kirden ibaret olduğunu düşünmüş, kimileri kralın kendi kirinde boğulduğunu söylemiş, kimileri kralın bir büyücü tarafından kaçırıldığını iddia etmiş. Ama neticede kral, ortadan kaybolmuş ve bugün hala Kaf Dağı`nın ötesindeki o ülkede kralın nereye kaybolduğu tartışılır, dururmuş. Herkes hala kralın akıbetine dair söylentiler ve söylenceler uydurmaya devam edermiş. Gökten üç elma düştü ve bir de öğüt; elmalar çocuklara, öğüt ise masalları toplumumuzun hayatından silenlerin bu geleneğimizi yok edenlerin kulağına küpe olsun diyedir.