havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

"Zor", "şiddet" ve hukuk

Yazıya, bir anımsatma ile başlamak istiyorum. 2012 yılının 29 Ekim günü; Ankara`nın Ulus semtinde bulunan eski meclisin (daha doğrusu ilk meclisin) bulunduğu alanın önünde toplanan ve ellerindeki bayraklarla Anıtkabir`e yürümek isteyen onbinlerle ifade edilen kitlenin önü, güvenlik güçlerinin barikatlarıyla kesilmişti. O günlerde, ulusal bayramlarla ve Cumhuriyet`le hesaplaşma içerisine giren hükümet; elleri bayraklı onbinlerin, Anıtkabir'e yürümesini ``kamu düzeni`` adına ve yürüyüşü izinsiz olduğu gerekçesiyle engellemek istiyordu. İtiş kakışlar, zorlamalar arasında bayrakların yerlere savrulduğuna tanıklık etmiştik.

702

 2012`nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında bayraklar, dönemin hükümetince kendine yönelik muhalefetin kullandığı bir sembol olarak en hafif ifadeyle benimsenmişti. Nihayetinde o günün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül`ün talimatıyla barikatlar kaldırılmış, onbinler Anıtkabir`e yürümüştü. Yerlerde; o itiş kakış sırasında, güvenlik güçlerinin müdahalesi esnasında, sokaklara savrulan bayrak görüntüleri; gazetelerde ve televizyon ekranlarında yer almıştı. Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra, bu güne dönelim. Bugünlerde ise; çatışmalar ve bu çatışmalarda ortaya çıkan can kayıplarını protesto amacıyla kimi işveren, işçi ve memur örgütleri bayraklarla sokaklarda ``teröre hayır, kardeşliğe evet`` diyerek terörü lanetliyorlar. Yine aynı şekilde pazar günü Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakan`ın katılacağı söylenen aynı sloganla İstanbul`da da bir miting düzenleneceği ifade edildi. Biz, bu yazıyı bu mitingden önce yazdığımız için verilen mesajları bilemiyoruz ama besbelli ki mitinge çağırılan şahsiyetleri düşününce, bu mitingin 1 Kasım seçimlerine yönelik olduğunu ve mesajların, bu eksende verileceğini söyleyebiliriz.

   2012 yılının Cumhuriyet Bayramında ; bayrakları görmeyenler , bayrakların önüne neden barikatlar kurulduğu sorusunu sormayanlar ; bugün bayrağı , yalnızca egemen siyasetin ve hatta bir partinin flaması gibi kullanma ve- veya kullanılmasına bilerek ya da bilmeyerek alet olma gafletine düşenlerin ``kardeşliğe evet `` demeleri ; yalnızca kitlelerin bilincini çarpıtma , zevahiri kurtarma gayretinden başka bir anlam taşımaz!... Bayrak hiçbir partinin, hiçbir grubun veya kesimin değil ulusal sınırlar içerisinde yaşayan herkesin varlığını ve birliğini ifade eden bir semboldür. Anlamı ve değeri buradadır. Ama ne yazık ki ve özellikle bu günlerde bayrak; Kürtleri ve onunla birlikte devrimci demokrasi güçlerini baskılamak için, hükümet destekli ırkçı şoven çevrelerin elinde kendi yasa dışılıklarının ve kitleleri aldatıp yedeklemenin bir aracı gibi kullanılmaktadır. Tehlikeli olan; bayrağın anlamına ve önemine aykırı olan tam da bu noktadır. Sanki Kürtlerin bayrakla bir sorunu varmış gibi bayrak üzerinden şovenizmin kışkırtıldığını görmekteyiz!...

      Grevler yasaklanırken , düşük ücretler dayatılırken , maden işçileri yerin derinliklerinde can verirken , inşaatlarda her gün üçer beşer insanlar hayatlarını kaybederken ; kılını kıpırdatmayan kimi işçi ve memur sendikalarının bayraklarla sokağa çıkmaları , hükümetin politikalarına eklemlenmeleri  , bugün açısından bakıldığında AKP`nin seçim faaliyetlerinin bir parçası , bileşeni olmaktan öte bir değere sahip değildir!...

     Bilindiği gibi devlet; zor kullanma tekelini elinde bulunduran devasa bir aygıttır.``Zor`` ve ``şiddet`` kullanma tekeline sahip olan devletler; zor ve şiddeti eğer hukuka uygun ulusal ve ulusal üstü hukukun evrensel ölçütlerine göre kullanıyorsa, yine zor ve şiddeti ölçülü- orantılı uyguluyorsa, bunun” kendi içinde” yasal ve hukuki açılardan anlaşılabilir bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Ama , devlet zor ve şiddeti ; evrensel hukuk standartlarına, insan hakları normlarına uygun olarak kullanmıyorsa ve bu uygulamaları demokratik ölçütleri gözetmeden yapıyorsa , bu biçimler altında kullanılan zor ve şiddet devlet terörü olarak değerlendirilir ve meşru kabul edilmez!...Bugün ,özellikle Cizre`den başlayarak adını hepimizin bildiği il ve ilçelerde uygulanan zor ve şiddetin , yasaklamaların hukuka uygun olduğunu söylememiz mümkün değildir. Bugün sınıf hareketine ve ulusal harekete eş zamanlı baskı ve şiddet uygulanmakta, tüm muhalif güçler susturulmak istenmektedir. Burada anlatılmak istenen şey; silahlı militanlarla, devlet güçleri arasında yaşanan çatışmalarda zorun ve silahın kullanılma meselesi değildir. Burada anlatılmak istenen şey, daha doğrusu hukuk dışılık; sivil halka yönelik zor ve şiddet uygulamalarıdır. Bu uygulamalara da burada kullanılan hukuk dışı zor ve şiddete de karşı çıkmadan; `` teröre hayır, kardeşliğe evet`` genellemesinin bayraklı yürüyüşlerinin bir bayrak istismarcılığı olmasından öte bir anlamı yoktur!... Bir hatırlatma daha yapayım; El Kaide lideri Usame Bin Ladin`in öldürülmesiyle ilgili yazdığım yazıda; Usame Bin Ladin`in silahsız olması nedeniyle onun öldürülmesine ve cesedinin kaybedilmesine, uluslar arası hukuk açısından karşı çıkan bir yazı yazmıştım. Şimdi bugün, bazı silahlı illegal örgüt militanlarına işkence yapıldı haberleri basında yer alıyor. İşkence; dünyanın neresinde ve kime karşı yapılırsa yapılsın, insanlığa karşı bir suç olarak kabul edilir. Bu nedenle, çatışmalarda yakalanan herkesin mahkemeye çıkarılması ve cezaların mahkemece verilmesi gereklidir. Silahlı militanlar da dahil olmak üzere, güvenlik güçlerince yakalanan sağ ve veya yaralı herkes; yakalandığı andan itibaren hukukun güvencesi altındadır. Bu, evrensel hukukun bütün devletleri bağlayan ve yerine getirilmesi zorunlu olan bir önermesidir. Bu önerme, terörü ve teröristi savunma değil; doğrudan doğruya hukuku savunan bir önerme ve insan haklarının bir gereğidir. Sonuç olarak; ülkemizde yaşanan olaylar ve gelişmeler karşısında doğru ve sağlıklı bir tutum almak, devletin ve silahlı örgütün tüm uygulamalarını bu genel perspektif ve bütünlük içerisinde değerlendirmek, sorunun çözümü açısından hayati bir önem taşımaktadır. Biz, tüm kışkırtmalara , yükseltilmek istenen ırkçı şoven dalgaya , hukuk dışılığa , baskı ve zorbalığa rağmen tek ve gerçekçi çözüm yolunun barış olduğuna ; barış için mücadele edilmesi gereğine ve bu uğurda tüm engellerin aşılması için özverili davranmaya ihtiyaç olduğunu savunuyoruz ve savunmaya devam edeceğiz!... Ülkenin ve halkların çıkarı ancak barışla gerçekleşebilir!...