havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

"BİZİ" BAĞLAR MI "BAĞLAMAZ" MI?

Geçen hafta AİHM; kucağımıza "nur topu" gibi bir tartışma konusu bırakıverdi: Selahattin Demirtaş'ın tutukluluğuna son verilmelidir! Kabaca ve özetle ifade böyle..

7282

 

 

                Elbette ilk tepkilerden birisini AKP Genel Başkanı ve Sayın Cumhurbaşkanı gösterdi; "AİHM`in verdiği kararlar bizi bağlamaz."

                AİHM kararları iç hukuku bağlar, ilgili yasaları bağlar, doğaldır ki yargıyı ve adaleti bağlar. Elbette Anayasayı bağlar (Anayasa madde 90) ve dahi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin altına imza atan bütün ülkeleri bağlar...

                Vaziyetin genel açılımı böyle! Teknik hukuk tartışmaları, ilgili sözleşme maddeleri ve Anayasa maddeleri göndermelerini ve hatırlatmalarını bir yana bırakalım.

                Bir hatırlatma daha yapalım, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül; "Yargılama halen derdesttir. Mahkeme, AİHM kararı gerekçelerini dikkate alarak bir değerlendirme yapacak"

                Eh, olması gerekeni ortadan ve doğrudan topa girmeden bağlayıcı bir şey konuşmamaya gayret ederek yumuşak bir açıklamayla vaziyeti toparlamaya-izaha gayret etmiş görünüyorlar...

                Şimdi biz merak ediyoruz, bu karar Sayın Cumhurbaşkanı`nı "bağlamaz" mı, "biz karşı hamlemizi yaparız" derken, nasıl bir karşı hamle ortaya konulacak ve bu karşı hamle Sayın Selahattin Demirtaş`ın durumunu nasıl etkileyecek?

                AİHM`in bu kararı da daha önce gazeteci Deniz Yücel ve rahip Brunson davaları ile ilgili sayın Cumhurbaşkanı`nın kesin ve keskin ifadelerle söylediklerinin sonucu, akıbeti gibi mi olacak? Yoksa gerçekten ve sözün gerçek anlamıyla bir “karşı hamle" mi izleyeceğiz...

                Yalnız bu karşı hamle umarız ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, hukuka, adalete karşı da bir hamle olmasın.

                Dış işleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu`nu unutmamak gerekir. Kendileri; "AİHM bu kararla siyasi bir karar verdiğini kanıtlamıştır." Yani Dışişleri Bakanı`nın ifadesinden ne anlamalıyız? AİHM Demirtaş konusunda hukuki değil, siyasi bir karar vermiştir.

                E sayın Dışişleri Bakanı; AKP Genel Başkanı ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda  hukuki mülahaza mı yapıyor? Zatı aliniz de öyle. Ve hatta Anayasa 90. maddesinin açık hükmüne rağmen Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül de görüşlerini hukuki bir zemin üzerinden bir kararlılıkla mı ifade ediyor!?

                Ama en önemlisi de Selahattin Demirtaş`ın tutukluluğu, hukuki nedenlerle mi yoksa siyasi nedenlerle mi gerçekleşmiştir!?

                Şimdi biz yurttaşlar, merakla bekliyoruz... AİHM`in bu kararı bizi bağlayacak mı bağlamayacak mı? Ve sanki hukukun, hukuk devletinin bütün kriterleri ve normları bu ülkede geçerliymiş gibi ve sanki olup biteni siyasetçisinden gazetecisine, köşe yazarından akademisyenine,öğrencisinden sıradan yurttaşına herkes, her karşı görüş ifade eden, hukuk normları ile yargılanmış, cezaevlerine öyle tutuklu veya hükümlü olarak gönderilmiş gibi AİHM`in Demirtaş kararına onun rahatlığıyla üst perdeden karşı çıkılıyor!..

                Evet, birileri bu keskin çıkışlara inanabilir ama az çok hukuk-siyaset, daha doğrusu siyasetin hukuka egemenliğinin bilenler açısından ve bunun acı sonuçlarına tanıklık edenler açısından söylenenler, AİHM kararına devletin zirvelerinden yapılan eleştiriler bizlere inandırıcı gelmiyor…

                Tabi buradan “seçim için bir avantaj elde edebilir miyiz?” hesabının yatabileceğini de ihtimal dışı tutamayız.

                Merakla bekliyoruz, bizi bağlayacak mı bağlamayacak mı ve her iki durumun yaratacağı sonuçlar daha doğrusu ülke adına yaratacağı sonuçlar iyi hesaplanmış mıdır?

*                                            *                                            *

                Kulaklarımıza inanamadık! Dahası bizim iflah olmaz sol liboşların, Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk hakkında söyledikleri övgü dolu  sözleri henüz kulaklarımızda çınlarken; kabul edenler açısından 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde hayatını kaybetmiş öğretmenler için okullarda hatim indirilecekmiş ve kaç hatim indirildiği Milli Eğitim`e bildirilecekmiş!..

                Biz şunu söyleyelim; Sayın Milli Eğitim bakanı, herkes kendi ölüsü için hatim indirir hiç merak etmeyin! Siz atanamayan öğretmenlerin, yaşayan öğretmenlerin, öğretmen emeklilerinin sorunlarıyla uğraşıp onları çözeceğinize, kafası pedagojik gerçeklere ve çocuk psikolojisine aykırı biçimde hurafelerle doldurulan çocukların sorunlarıyla ilgileneceğinize, laik ve bilimsel eğitimin gereklerini yerine getireceğinize, tarikatları ve cemaatleri okullardan uzaklaştıracağınıza, kısacası yaşayan sağlarla; öğretmeninden öğrencisine ve onların bugünü ve geleceğiyle ilgilenip sorunlarına yöneleceğinize okullarda hatim indirterek, laik eğitimin açık bir ihlaline girişerek en azından size övgüler dizen sol liboşları hayal kırıklığına uğratmamalıydınız!..

                Söylediğimiz gibi, herkes kendi ölüsüne karşı gereken dini vecibelerini yerine getirecek durum ve anlayışa sahiptir.

                Sizin okullarda hatim indirtme girişiminiz, laik eğitimin ruhuna el-Fatiha okutmaktan başka bir anlam taşımamaktadır!..

Hani sayın Bakan: “Mecazi anlamda yoğun bakımdan çıkalım, sonra nekahat döneminde iyileşme başlasın, dünya ile mücadele etme imkanımız doğsun”… Mecazi anlamda da olsa, sağlıklı olmayan bir duruma işaret ediyorsunuz. Biz de mecazi bir cevap  verelim; yoğun bakımdan hatim indirerek mi vaziyeti toparlama girişimini yeğliyorsunuz!? Bilim, ve bilimsellik orta yerde dururken…

                Ve tarih, adınızı hak ettiğiniz yere yazma konusunda tereddüt etmeyecektir. Bunu böyle bileseniz!..

*                                            *                                            *

                25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü  atlamayalım… Kadını ikincilleyen anlayış, kadınla erkek arasındaki fiziksel farklılığı, eşitsizliğin kaynağı olarak gösteriyor!.. Oysa kadın-erkek eşitliği talebi; hak eşitliği, sosyal hayat içerisinde eşitlik, hukuk eşitliği, insan hakları eşitliği, Anayasal eşitlik, çalışma hayatında eşitlik, ahlaki ve vicdani eşitlik talebidir kısaca...

Ve bu ülkeyi yönetenler, kadın-erkek fiziksel eşitsizliğinin yanı sıra kendilerinden önce,  kadının metalaştırılmasından söz ederek tezlerini güçlendirmek istiyorlar… Baylar! Sizin savunduğunuz eşitsizlik, kadın bedenini metalaştıran kapitalist burjuva döneminden daha öncelere, daha eskilere yani köleci döneme, feodal döneme ve her türlü gericiliğin hüküm sürdüğü çağlar öncesine ait bir eşitsizliktir.

Kadının metalaşması konusu- ya da aşağılanması- sizin düşüncenizin, anlayışınızın ve paradigmanızın öngördüklerinin yanında sizin kadını getirmek istediğiniz gerici sistemin neredeyse eline bile su dökemez!.. Yani, kadının metalaştırılmasında fersah fersah daha geri, daha yoğun ve daha can yakıcı bir mantalitenin savunucusu durumundasınız! Hem de Anayasasında sözde de olsa demokratiklik ve laiklik ibarelerinin olduğu bir ülkede!..