havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

"Havuç" bitti... Ya "kırbaç"!?

Aslında "deniz bitti" de diyebilirdik... Ancak anlatmak istediklerimiz açısından "havuç" daha uygun!...

4989

 

 

 

Egemen sınıf iktidarları, yığınların mücadelesini bastırmak, belki daha genel ifadeyle geniş emekçi kitleleri yönetmek için koşullara bağlı olarak, koşullardan; emekçi yığınların örgütlülük, bilinç ve talepleri uğruna mücadelenin boyutlarını ve niteliklerini anlamalıyız.

 

Buradaki politikaları, havuç ve kırbaç politikaları olarak kavramsallaştırılmıştır. Havuç politikası, en genel ifadeyle; egemen sınıf politikalarının ödün vererek gerçekleştirdiği, ödün vermek zorunda kaldığı demek belki daha doğru, ki daha sonra bu ödünleri geri alma hesapları da unutulmamalı… Kırbaç politikası ise, baskı ve şiddet uygulamalarının yığınları zorla, korkutarak, sindirerek, etkisiz kılma politikalarının toplamını ifade eder…

 

Zaman zaman bu iki politikanın da aynı anda uygulandığı dönemlere tanıklık edilmektedir/edilmiştir…

 

Şimdi, bugün açısından baktığımız da, dünyanın değişik ülkelerinde yığın hareketlerine karşı alınan politik tutumları gözlemlediğimizde, emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu koşullar, havuç politikalarından daha çok, kırbaç politikalarının öne çıkarıldığını ve uygulanmak istendiğini göstermektedir.

 

Ülkemiz gibi emperyalizme, onun sömürü ve talanına doğrudan bağlanmış (ekonomik, politik, mali, askeri vb… alanlarda) ülkelerde ise, havuç verecek ne ekonomi, ne öylesine bir yönetme mantığı veya tercihi kalmıştır, havuç bitmiştir!... Yağma, talan ve sömürü, öylesine yoğunlaşmıştır ki, küçük bir azınlığın dışında, değil havuç, havuç kabuğu bile ödün olarak ortaya konulabilecek durumu çoktan aşmıştır ekonomik yapı…

 

İktidar, ülkenin bütün varlıklarını, halkın ürettiği değerleri, küçük bir azınlığa peşkeş çekerek, milyonerlerin sayısı artmış, aynı ölçülerde ve belki ondan çok daha fazlasıyla yoksulluk, bütün ülkeyi, daha doğrusu yoksul emekçi halkları sarıp sarmalamış ve günlük yaşamı çekilemez duruma getirmiştir…

 

Buradan şunu söyleyebiliriz, bir yandan geniş yığınlar içerisinde öfke büyürken ve zaman zaman çeşitli alanlarda, konularda ve biçimler altında mücadeleler ortaya çıktığında da kırbaç politikaları sahnelenmektedir. Baskı, şiddet, hukuk ihlallerinin yanı sıra, yasa ve anayasa ihlalleri, pervasızca gerçekleştirilebilmektedir. Öyle anlaşılıyor ki siyasi iktidar, yığın hareketlerinin büyümesi ve farklı alanlardaki hareketlerin birleşmesi, ülke genelinde iktidarı sarsacak, değiştirecek bir güce dönüşmesi korkusuyla, baskı ve şiddeti artırmakta ve günlük yönetme ilişkilerinin esas unsuru haline getirmekten çekinmemektedir.

 

Yine, bu politikaları (kırbaç politikalarını) etkisiz kılacak ve onu geri püskürtecek sendikal-siyasal hareketler, uzlaşmacı bir çizgi izleyerek, tarihsel/siyasal sorumluluklarını, temsil ettikleri kitlelere karşı görevlerini yerine getirmekten uzak bir görüntü sergilemektedirler!... Bu durumun sonuçlarını asgari ücret görüşmelerinde izleyebilmekteyiz…

 

Örneğin, kadına karşı şiddet politikalarına ve uygulamalarına, dünyanın her köşesinde karşı çıkılırken, bu ülkede tam da Kadına Şiddete Karşı Mücadele Gününde, Nazım Hikmet’in ifadesiyle; “Bizim kadınlarımız”, hunharca bir kırbaç politikasının hedefi, öznesi, kılınabilmişlerdir…

 

Peki, kırbaç çözüm müdür!?

Dünyanın hangi ülkesinde baskı ve şiddet politikaları, sonsuza kadar egemen kılınabilmiştir!?

 

Belki bir süre, belki bir dönem başarılı olunabilmiştir!... Ancak, sınıf çelişkilerinin hızla keskinleştiği, yoksullaşma debisinin ırmaklarından bile daha hızlı aktığı bir ülkede, eşitsizlik ve adaletsizlik üreten, hayatın her alanında sorunları filizlendiren bir ekonomik, toplumsal ve siyasal sistem; baskı sistemleri ile kırbaç politikaları ile nereye kadar sürdürülebilir!? Bu insanın doğasına, insanın bilincine ve hareketin yasalarına aykırıdır!...

 

Ve her zulüm, ve her baskı, aynı zamanda kendi karşıt güçlerinin de daha açık ifadeyle, ezilen ve sömürülen yığınların da örtülü ve açık öfkesini ve eylemini ortaya çıkarmanın bir başka açıdan ve bir başka yönüyle zeminini ve koşullarını da geliştirmekte ve üretmektedir…

 

Hiç kimse, bu insan doğasına aykırı baskı politikalarının, sonsuza kadar süreceği hayaline kapılmasın!...

 

Emperyalist kapitalist sistem ve ona bağlanmış ülkeler ve iktidarlar, hangi politikaları izlerlerse izlesinler, ister “havuç”, ister “kırbaç”a sarılsınlar, içine düştükleri çelişkileri gideremeyeceklerdir…

 

Sonuç olarak; bugün açısından gözlemlenebilen, havuç verebilecekleri bir olanak kalmamıştır!...

 

Alınabilecek haklar, dişe diş, çetin ve zorlu mücadelelerle, yığınların etkili eylemleri ile kazanılabilecektir!…

 

Ve kırbaç politikaları ile yığınları zapturapt altına almayı hedefleyenler yanıldıklarını göreceklerdir!...

 

Her şeyi belirleyecek olan, emekçi halkların örgütlü ve yığınsal eylemleri olacaktır!...

 

Gelecek ellerimizdedir!...