havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

"zulüm ile abad olunmaz"!...

2648
Pazartesi günü yayınlanan yazımı perşembe günü kaleme almıştım. Tabi dört gün içerisinde köprülerin altından çok sular aktı, çok şeyler değişti. O yazıda, sokaklara çıkan halk için kara propaganda yürütücülerine karşı ihtiyatlı bir dille; "biraz daha gayret ederlerse Goebbels`e rahmet okutacaklar" demiştim. Ancak cumartesi akşamı Gezi parkı ve Taksim`e yapılan ve dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen operasyonu gördükten sonra ve kameraların karşısına geçen İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu`yu dinledikten sonra "biraz daha gayret ederlerse" ifadesinin anlamsızlığını gördüm.
İhtiyatlı bir dil kullanmıştım çünkü adını andığım Goebbels; Hitler`in psikolojik savaşının ve kara propagandasının başında olan birisiydi. Ama gördüm ki; Taksim başta olmak üzere İstanbul`un diğer semtleri ve Ankara gibi illerde yapılan saldırılara haklılık, meşruiyet kazandırma, kılıf bulma çabaları üzerine söylenen sözler bırakın Goebbels`e rahmet okutmayı sekiz on takla attırmış oldu.
 
Özellikle İstanbul`da yapılan saldırılar yalnızca iç hukuk açısından değil; uluslararası hukuk açısından, insan haklarına dair sözleşmeler açısından, BM`nin ilgili kararları açısından sayısız hak ihlali ile doludur. Bırakınız toplantı ve gösteri yürüyüş hakkını; yurttaşlık hakları, kentli hakları, çevre hakları, insan hakları, hayvan hakları (binlerce kuş, kedi ve köpek ölümünü hatırlayın), kadın hakları, çocuk hakları sözleşmesi, beden bütünlüğü, konut dokunulmazlığı gibi sayısız haklar ihlal edildi. İş o hale geldi ki artık "orantısız güç kullanma" iddialarıgerçeği anlamını yitirdi. Vali`nin açıklamasına göre "ilaçlı su", görüntülere göre mavi bidonlardan TOMA`lara dökülen madde; görüntülere yansıyan bidonlardan aktarılan " tanımlanmamış kimyasal silah" olarak literatürlerde yer almaktadır. Vali`nin sözünü ettiği ilaç nedir, hangi kimyasal bileşimleri içeriyor ve hangi ölçülerde kullanılmıştır!? Mavi bidonlardan aktarılan madde nedir, ve bunlarla temas eden insanların bedenlerindeki kızarıklıklar ve yanmaların sebebi nedir!? Bunlar açıklanmalıdır ve bu haliyle suçtur bunları kullanmak. Düşünebiliyor musunuz; bir savaş yaşanmadığı halde savaş suçu işlenmektedir. Hastanelere, revirlere, olayın dışında kalan sivil alanlara gazlar püskürtülmektedir. Bu uygulamalar savaş durumunda bile bir savaş suçu oluşturmaktadır. Oysaki savaşın kuralları bile uluslararası belgelerde ve kararlarda insancıl hukuk (savaş hukuku) normlarına uygun olmak zorundadır. Bu kuralları ihlal eden taraflar savaş suçlusu sayılmaktadır. İşkence sokağa taşmıştır ve bilindiği gibi işkence bugün "insanlığa karşı suç" kapsamındadır.
 
Ama bütün bu olup bitene rağmen İstanbul Vali`si kameraların karşısında eveleyip geveliyor. Bayım, bay Hüseyin Avni Mutlu; hiçbir şey yapamıyorsan istifa et!... Bunca zulmün pratik sorumlusu olmaktan valilik yapmak adına, bir unvan makam adına kaçınmak kimseye onur ve şeref kazandırmaz. Eğer istifa etseydin yedi sülalene yetecek kadar onur ve şeref kazanırdın, tarih seni alkışlardı.
 
Kara propaganda yalnızca bu kadar ve Hüseyin Avni Mutlu ile sınırlı değil. Hükümet sözcüleri ve Başbakan; herkese yasalara ve hukuka uygun davranmasını söylüyor. Ama kendisinin böyle bir derdi yok. Kendisini onaylamayan herkesi aşağılıyor, hakaret ediyor, kendisini bağlayan bir hukuk yokmuş gibi davranıyor. Öyle yağma yok; Başbakan dahil olmak üzere herkes saygılı olacak, herkes hukuka uygun davranacak. Kimse bana veya iki kadeh içki içene "ayyaş" diyemez, "alkolik" diyemez, hakaret edemez!... Başbakan dahil, herkesi saygıya davet ediyorum!... Hukuk, herkesin haddinin sınırını çizmiştir. Başbakan dahil hiç kimse hukukun çizdiği hadleri çiğneyemez. Başbakan hayal mahsulü olan iddialara sarılıyor; efendim üzeri çıplak, elleri eldivenli çok sayıda erkek bir türbanlı kadına saldırmış!... Gören yok, tanık yok, kanıt yok ama Başbakan bunu söylüyor. İnsaf!... İnsaf ki ne insaf!... Yetmiyor; kendisini savcı yerine, yargıç yerine, mahkemelerin yerine koyuyor. Herkese terörist, marjinal diyor. Sosyal medyayı takip edeceğiz diyor. Lojistik destek verenlerden hesap soracağız diyor. Köşe yazarlarını tehdit ediyor. Peşinen suç ve suçlu tanımı ve tasnifi yapıyor. Oysaki hukuk devletinde tüm bunları, tüm bu tasnifleri suçu, suçluyu, cezayı mahkemeler kararlaştırır. Hız kesmiyor Başbakan; Mehmet Ali Alabora`yı hedef gösteriyor, tehdit ediyor. Yok, öyle yağma; kimse hukuk dışı bu tehditlere pabuç bırakmaz. Hiç kimse korku ve tehdide boyun eğerek anayasal haklarını kullanmaktan vaz geçemez. Biz yurttaşlar olarak saygı istiyoruz; anayasal haklarımıza, yasalardan kaynaklı haklarımıza saygı istiyoruz. İnsan hakları belgelerinden, evrensel hukuktan kaynaklı haklarımıza saygı istiyoruz, hepsi bu kadar!...
 
Bütün bu olup bitenler karşısında AKP milletvekilleri susabilir, Bakanlar susabilir; bu şiddeti, bu hukuksuzluğu görmezden, duymazdan, bilmezden gelebilir. Bürokratlar, Valiler korkabilir, ürkebilir. Artık bu noktadan sonra halk susmayacak ve susmuyor.
 
Sayın Cumhurbaşkanı; anayasadan aldığı yetki ve sorumluluklarla bu kaotik ortamlarda duruma müdahale etmeyecekse, ne zaman edecek!... AKP`ye oy veren samimi Müslümanlar, inananlar, emekçiler, yurttaşlar; bütün bu olup biten karşısında soru sormayacaklarsa, düşünmeyeceklerse ne zaman düşünecekler!... Halk, sokağa çıkan milyonlar demokrasi istiyor, özgürlük istiyor; aşağılanmak, horlanmak, günlük hayatına hoyratça müdahalelere hayır diyor. Tek adam diktatörlüğüne, sultanlık heveslerine hayır diyor. Artık siyasal sistemi sorguluyor, bu sistemin adı demokrasi ise hangi rejime faşizm denir!... Bunu sorguluyor. Bir kez daha yineliyorum; korkunun bedeli her zaman cesaretin bedelinden daha büyük ve ağır olmuştur. Sokağa çıkanlar bunun bilincinde olanlardır. Kendi yaşamlarıyla son yirmi günündeki kazandıkları yoğun tecrübelerle tam da bunu kavrıyorlar.
Son bir cümle; Prof. Bahri Savcı Biga`da bir panelde şöyle demişti; " zulme ve demokrasi dışı uygulamalara karşı çıkmak yurttaşların demokratik ve meşru haklarındandır."
 
Buradan Başbakan`a sıkça söylediği bir sözü hatırlatıyorum; "zulüm ile abad olunmaz"!...