havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

1 MAYIS İÇİN TAKSİM İÇİN ALANLARA!...

1540
               Yeniden başa döndük. Taksim üzerinden 1 Mayısa yönelik Başbakanın engelleyici, yasaklayıcı, gerilim yaratıcı tutumu; geçmiş yılları anımsatıyor. Şimdi biz burada, Başbakanın tutumu şöyle hukuk dışıdır, böyle demokrasiye aykırıdır, şurasından insan hakları ve temel özgürlüklerin ihlalidir diye anlamsız bir tartışmaya girmeyeceğiz. Bu tartışmayı, Erdoğan’da demokrasi adına, insan hakları ve özgürlükler adına keramet arayanlar yapadursunlar. Biz bu konuyu başka bir noktadan, başka bir perspektif ile ele almanın daha yararlı olacağını düşünüyoruz.
                1 Mayıs kutlamaları, en azından son yarım yüzyıl açısından söyleyebiliriz ki; bir ülkenin siyasal sisteminin niteliğini gösteren temel kriterlerden bir tanesidir. Burada, bir belirleme yapmanın anlamlı olacağını söyleyebiliriz. 1 Mayıs kutlamaları; sosyalist ülkelerde, halk demokrasilerinin egemen olduğu ülkelerde ve klasik burjuva demokrasilerinin daha başka bir ifade ile burjuva demokratik devrimini yapmış ülkelerde; hemen hemen sorunsuz kutlanmaktadır. Ve bu sıraladığımız ülkelerde işçi sınıfı ve emekçiler herhangi bir yasaklama ile “o meydanda değil bu meydanda kutla” gibi anlamsız tartışmaların muhatabı olmadan 1 Mayısı kitlesel olarak kutlayabilmektedirler. Türkiye ve benzeri ülkelerde ise 1 Mayıs ya tümüyle yasaklanmıştır ya da çeşitli bahanelerle engellenmeye çalışılmıştır. Ülkemiz tarihinde 1 Mayıs kutlamaları çeşitli gerekçe ve bahanelerle ama sürekli engellenmek istenmiştir. Bu engeller ve yasaklar, emekçilerin ve onların çeşitli alanlardaki örgütlerinin dişediş sürdürdükleri zorlu ve çetin mücadeleler sonucunda aşılarak 1 Mayıslar kutlanabilmiştir. Bugünde İstanbul’da Taksim üzerinden Başbakanın 1 Mayısı engelleme tutumu ile karşı karşıyayız. Peki, neden Başbakanın bu yasakçı tutumu diye bir soru yönelttiğimizde birçok cevap verebiliriz. Birincisi, 1 Mayısa karşı alınan bu tutum Türkiye’nin siyasal sisteminin doğrudan niteliği ile ilgilidir. Demokratik bir hukuk devleti olup olmaması ile ilgilidir. İkincisi, konjoktürel nedenler ve Erdoğan’ın kendisine yüklediği yönetme mantığıyla ilişkilidir. Burada uzun uzun, ayrıntılı bir biçimde nedenler üzerinde durmanın bu noktadan söylenecek sözlerin anlamsız ve yeni bir şey olmayacağı inancındayım. Bu nedenlerle de biz kendi perspektifimiz üzerinden bugün özellikle bugün 1 Mayısı kutlamanın tarihsel, güncel ve geleceğe yönelik anlamları ve sorumlulukları üzerinden düşünmeli ve hareket etmeliyiz.
                1 Mayıs’ın tarihi yalnızca işçi sınıfının birliğinin, mücadelesinin ve dayanışmasının; sınıfın kendisinin çıkarları açısından bir referans olarak gerekliliği üzerinden taşıdığı anlamla sınırlı değil; insanlığın geleceğinin insan onuruna en uygun siyasal sistemlerin, toplumsal düzenlerin hangi kaynak üzerinden şekilleneceğinin de önermeleri ve deneyimleri ile doludur. Yalnızca bu kadar da değil; bugün, bir değer olarak insanlık âleminin büyük bir çoğunluğunca kabul gören insan hakları, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramların gelenekselleşmesinde de 1 Mayıs’ın tarihsel referanslarının yadsınamaz ölçülerde katkıları olduğunu söyleyebiliriz. 1 Mayıs’ın bu kısaca not düştüğümüz tarihsel kaynakları, referansları ve değerleri; kuşkusuz ki siyasi gerici hükümetlerin unutturmak isteyeceği, parçalamak isteyeceği ve en önemlisi de bugün için korktukları değerlerdir. İşte bu nedenlerledir ki; 1 Mayıs’ın insanlığa sunduğu tarihsel değerleri, referansları yaşatmak, özünü korumaya çalışmak, geliştirmek; başta işçi sınıfı olmak üzere emekçilerin ve bu düzenle çelişkisi olan tüm toplumsal kesimlerin ve tabakaların sorumluluğu altındadır. 1 Mayıs’ın bu tarihsel sorumluluğuna sahip çıkan herkes bu nedenlerle alanlarda olmalıdır.
                Güncel gelişmeler açısından ve özellikle Türkiye açısından; hukuku, hak ve özgürlükleri inkâr etme yolunda, otoriterleşme yönünde hız kesmeden ilerleyen, kendi etrafında bir bloklaşma yaratmak için gerilim politikalarını esas alan Başbakan; bazı hükümet üyeleri ve yakın çevresi ile ilgili yolsuzluk iddialarını da örtbas etmek için 1 Mayıs üzerinden bir gerginliğe “şiddetle” ihtiyaç duymaktadır. İşte bu nedenlerle de işçi ve emekçiler otoriterleşmeye karşı, Başbakanın siyasi gerici planlarını bozmak adına kazanılmış hakları ilerletmek; insan haklarına, evrensel hukuka sahip çıkmak; yolsuzluk ve rüşvet iddialarını sorgulamak, hesap sorulmasını istemek adına 1 Mayıs’ta alanlarda olmalıdır. İnsanca yaşamak için bütün güncel taleplerimiz; ekonomik, demokratik, siyasal plandaki hükümetin tüm kuşatmalarını kırmak; daha özgür daha demokratik bir ülke talebiyle de alanlarda olmalıyız.
                Gelecek adına ise; çocuklarımızın, insan onuruna yakışır bir ülkede havasının, suyunun, toprağının zehirlenmediği; şehirlerinin, kasabalarının, akarsularının, dağlarının, ovalarının rant uğruna kirletilmediği bir ülkede ve coğrafya da geleceklerinden endişe duymadan, huzur içerisinde, korkusuzca; alanlardan karga tulumba atılmadıkları, ağızlarının hoyratça kapatılmadığı bir toplum düzeni kurmak için alanlarda olmalıyız.
                Kısacası bugün 1 Mayıs’a sahip çıkmak, alanlarda olmak, emeğin tarihine saygı duymak, bugünün tüm gerici kuşatmalarından kurtulmak, siyasi iktidarın oyunlarını bozmak ve çocuklarımıza onurlu bir gelecek yaratmak için önümüzde duran bir insanlık görevidir. Ülkenin neresinde olursak olalım, sokaklara çıkmak, alanları doldurmak Taksim’e çıkacaklar için önemli bir lojistik ve moral destek olacaktır. 1 Mayıs Latin Amerikadan Kafkasya’ya, Balkanlardan Çin’e, Avrupa’dan Asya’ya, Afrika’ya, Amerika’ya tüm şehirlerin, meydanların seslerini birleştirdiği; sokakları ve alanları dostlaştırdığı, kardeşleştirdiği bir gün olacaktır. Ve dünyanın bu görkemli gününün bir parçası olmak için, bu birliğin bu kardeşliğin bu coşkunun içerisinde yer almak için her birlikte sokaklara ve alanlara!...