havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

31 MART BİR YEREL SEÇİMDEN DAHA FAZLASIDIR!..

Eskilerin deyimiyle, ilginç bir yerel seçim "sathı mahaline" giriyoruz..

7783

 Örneğin Sayın Cumhurbaşkanı, YSK’ nın aldığı son kararla seçim yasaklarından muaf!.. Evet, ama aynı zamanda bir partinin, AKP’nin genel başkanı olduğu gerçeği orta yerde duruyor… Ne diyor Sayın Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu kastederek? “Bu sefer kaçmaya fırsat bile bulamazsın!”… Peki bu ifadeleri Cumhurbaşkanı sıfatıyla mı yoksa AKP Genel Başkanı sıfatı ile mi söylemiş oldular?.. Hangisine göre cevap verilmesi gerekiyor? Örneğin yeni hükümet sisteminde; insanların, bir parti genel başkanının güvenliğinin sağlanmasından sorumlu kim?! Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçim yasaklarından muaf tutulması bir eşitsizlik yaratmayacak mı? Biz bu kararı; Sayın Cumhurbaşkanı’nın, hem Cumhurbaşkanlığının hem de devletin olanaklarını kullanmayacağı şeklinde mi anlamalıyız? Aksi durumun, seçimlerde eşitlik ve adaletin bozulacağı sonucunu doğuracağı gibi bir düşünce bu durumda haklılık kazanmış olmaz mı?

                Bir başka şey… Her yurttaş barışçıl amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahip değil mi? Verili Anayasaya göre, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı güvence altında değil mi? Örneğin ortak sorunlarda; diyelim ki içme suyunuz siyanürle kirlenme tehdidi altındadır, bu ortak sorun karşısında çeşitli demokratik kitle örgütleri, partiler ve hatta yurttaşlar bu haklarını yani toplanma ve gösteri haklarını sorunu dillendirme, sorunu üretenleri protesto etme hakkına sahip değiller mi? Bu ve benzeri haklar aynı zamanda bir yurttaşlık hakkı, bir insana hakkı, evrensel hukukun öngördüğü bir hak ve somut olarak anayasal bir hak değil mi? Bizim bildiğimiz kadarıyla bu haklar, hala geçerli olan temel hak ve hürriyetlerdendir ve bu hakların kullanılmasından asla vazgeçilemez. Elbette bu hakların kullanılmasında, gözetilecek tutum ve izlenecek yol; demokratik, anayasal ve barışçı yollardır.

                Ama bugün, özellikle ekonomik krizin giderek yoğunlaştığı ve pratik-politik yansımalarının halkın günlük yaşamını etkileyen boyutlara ulaştığı koşullarda egemen siyasetin olası her anayasal-demokratik kitle hareketini kendi siyasal statükosu için tehlike potansiyeli taşıyan dinamikleri de barındırabileceği(!) kaygısıyla demokratik olmayan, tehdit içeren ön alma tutumlarına tanıklık etmekteyiz…

                Bizler, daha önceleri de ifade etmeye çalıştığımız gibi; bu yerel seçimler sadece ve yalnızca kentlerin ve kasabaların yerel yönetimlerini seçmekten ibaret olma özelliğinden çok daha derin, çok daha boyutlu, güne ve geleceğe yönelik politik anlamlar ve değerler içermektedir.

                Bunun nedeni, özellikle son 5-10 yılın biriktirdiği genel ve yerel yönetsel sorunların, genel yöneten-yönetilen ilişkilerinin, yerel yönetsel ilişkilere yansımalarının ve genel-yerel sorunların karşılıklı etkileşiminin ve birbirini besleyip büyüten, çözümsüzlüğü arttıran sonuçlarının ürettiği, kaçınılmaz problematik bir ilişki biçimi diye ifade etmenin yanlış olmayacağı düşüncesindeyiz.

                Elbette genel politikalar, politik uygulamalar ve yine genel politik-ekonomik ilişkilerin, yerelleri daha açık ifadeyle kentlerden kasabalara doğru birimleri ve bu birimlerin özel-özgün sorunlarını etkilememesi düşünülemez…

                Özellikle ekonominin içinde bulunduğu durum, ürettiği açmazlar ve dar gelirli kentliye yansımaları, işsizlik, yoksulluk gelecek umudunun giderek düş kırıklığı boyutlarına ulaşması, yaratılan güvensizlikler ve öte yandan bu genel tablonun doğal sonucu olarak; aşağıdan ve derinden biriken egemen siyasete öfke, yeni arayışların ve çıkış yollarının dinamiklerini de giderek daha çok maddi bir güce dönüşme potansiyellerinin varlığı, elbette yalnızca müesses nizama karşı olanların değil, statükonun kaymağını yiyenlerin de dikkatinden kaçmamış görünmektedir.

                İşte bütün bunlar, bu yerel seçimleri sadece kent ve kasaba yöneticilerini seçmekle sınırlamayan, siyasal demokrasi taleplerini ve siyasetin genel ihtiyaçlarını, iktidarın gelecek hesaplarını ve hatta iktidarlarını rahat koşullarda sürdürüp sürdüremeyeceği kaygılarını da gün yüzüne çıkaran boyutlara genişlemesine neden olmaktadır…

                Elbette, genel ülke politikalarının; ekonominin bütün alanlarını, sanayi üretiminden işsizliğe, istihdamdan ücretlere, kapasite kullanımından iç ve dış ticarete, bütçenin dağılımına ve hatta kültür ve sanat faaliyetlerini yerel düzlem ve kentsel yaşam ilişkilerinde de sonuçlarını ortaya çıkarmakta ve doğrudan kentlilerin tercihlerini belirlemesine etki etmektedir…

                Bu verili durum da egemen siyaseti, onun söylemlerini, söylemlerinin içeriğini ve biçimini kaçınılmaz olarak etkilemektedir.

                Sıraladığımız nedenlerledir ki 31 Mart 2019 yerel seçimleri, bugüne değin tüm yaşanılan problemlere karşı kendi çözüm yollarını ve çözüm dinamiklerini de geliştiren bir hat üzerinden şimdi çok açığa çıkmamış olsa da ilerlemektedir.

                Kentli yurttaşlar olarak görevimiz, ülke ve kent sorunlarının tartışılacağı seçimler süresince sadece kendimizi oy kullanmakla sınırlamadan, elbette oy kullanmaktan da vazgeçmeden, kentimizin ve yaşadığımız ülkenin ve yakın coğrafyamızın sorunlarını tartışmak,  taleplerimizi sıkı sıkıya savunmak konusunda kararlılığımızı ortaya koyabilmenin düzeyi alınacak sonuçlara etki edecektir, bu gerçeği asla göz ardı etmemeliyiz. Bu, yaşadığımız kente karşı öncelikli sorumluluğumuz olarak değerlendirilmelidir…

Eğer tek bir cümle ile ifade edecek olursak; 31 Mart 2019 seçimleri bir yerel seçimden daha fazlasıdır!..