Ah Türk sineması ah her şey senin yüzünden!!!

31.01.2022         



 Değerli Okurlarım; Bugün çok farklı bir yazı kaleme alıyorum.

 

Bizim bu hain, kötü adam profili, her sokak başındaki gençlik çeteleri ve siyasi partilerin gençlik kolları falan filan… Bunların hepsi tuhaf bir şekilde yükselişte. Bunun sebebi yıllar önce türk sineması ve figürlerinden olan;  Erol Taşlar, Bilal İnciler, Sütçüler, Tecavüzcü Coşkunlar, Nuri Alçolar’dır. Coşkun ile Nuri Alço için müzik bile tasarladılar. Mesela bizim dizi ve filmleri dikkatlice izleyin. Kötü roldekiler, başrolden daha iyi rol yapıyor. Rollerine öyle adapte oluyorlar ki sanki doğuştan kötülük içinde doğmuşlar.

 

Gelelim gençlik kollarına… Öyle sert eğitiliyorlar ki bir türlü içlerindeki öfkeyi kontrol edemiyorlar. Bir bakıyorsun hayatları bitmiş, gitmiş. Bu bizim Osmanlı filmlerine bir bakın. Oradaki kötü karakterler, inanılmaz rol kesiyorlar. İnanın Vatikan bu filmleri izliyor ise hepsini vaftiz eder, şövalye ilan ederler. Bazılarına sör unvanı bile verebilirler. Tapınak şövalyesi sanki. Sakın ha yanlış anlamayın beni. Sanatkara, tiyatroya diyeceğim bir şey yok. İnanılmaz rol kesiyorlar. Nedense Hollywood bir türlü keşfetmedi.

 

Halbuki CIA bizimkileri keşfedip, başrolde görev verdi yıllardır. Önce örgütlerle verdi. Mesela Abdullah Öcalan, FETÖ, Dursun Karataş gibiler, sonra da siyasiler başladı kötü rollerde oynamaya ve maalesef bu Menderes’le değil, öncesi var. İsmet İnönü’yle başladı ve sırasıyla Ruzi Nazar gelir. Menderes’in asılmasıyla, başları Alparslan Türkeş’i ayartır ve Kenan Evren darbe yapar iken yanında yer alır dış müdahalelere karşı. Özal geldi ve aynı terane. Benim memurum işini bilir gibi söylemler… Memuru, patronu hırsızlığa sevk eder. Böyle sürer gider. Bir Mesut Yılmaz vardı ki devleti yönetmek gibi bir vizyonu olmayan, gider uçakla Macaristan’da burnuna yumruğu yer casinoda, yani kumarhanede. Bunların hepsi sanırım Türk sineması. Karadeniz’den gelenler, kabadayı filmleri… Güneydoğu’dan gelenler ise terörist, katırcı, kaçakçı, maraba ya da ağaların yanında isyankar, baş kaldırıcı… 

 

Biz ata sözlerimize bağlı bir milletiz. Üzüm birbirine bakarak kararır. Demek ki her insan zümresi kendine bir karakter seçer ve gider.

 

Gelelim bu son 20 yıla… Fehmi Koru mu Recep Tayyip Erdoğan’ı İngilizlerle tanıştırdı? Daha mı eski?  Yani Necmettin Erbakan,  muhafazakar bir lider olarak yıllarca mücadele verdi ve onu da  Recep Tayyip Erdoğan’a kaptırdı. Bu bir sinema alt yapısı sendromu. Niye mi? Bizde başrol artisti, hep yalnız hayatında.

 

Olsa olsa bir sevdiği kadın olur, ona da çoğunlukla kavuşamaz. Kötülere bakıyorsun ve villalar, gazinolar, impala otomobiller… Yani anlayacağınız, bizim temelimizi Türk sineması belirledi. Yılmaz Güney, hep ezilmiş halkı oynardı. Bir taraf onu hep rol model olarak gördü. Mahalle kabadayıları Kadir İnanır’ı rol model aldılar. Cüneyt Arkın’a bakıyorsun, bir Komiser Kemal. İktidarlara karşı, halkın polisi. Siyaset ise mecburen komedi filmleri ile yapıldı. Kemal Sunal, Şener Şen, İlyas Salman…

 

Onlar bile bazen kendi aralarında bölündüler. Gelelim Ekrem İmamoğlu’na. Halkın teveccühünü almış bir başkan. Tamam da, İngiliz büyükelçi ile yemeklerde ne görüşmesi? Bu partinin genel başkanı mı be kardeşim? Normal bir yemek diyorsun da sen normal bir adam mısın? Liderlerini çiğneyip, şimdiden ben bu ülkeyi yönetmeye hazırım mı demeye çalışıyorsun? Sen ilçe belediye başkanı iken elinden tutup, seni dünyanın yıldız şehri İstanbul’a belediye başkanı yapan genel başkanına, bir kaç yıl olsa da saygı göstersen ölür müsün? Sürekli rakibe koz veriyorsunuz.

 

Osmanlı’yı yıkan İngilizler değil miydi?  Hiç mi ders almıyorsunuz? Yahu yıllar önce şu Ricky Martin İstanbul’a gelmişti. Hülya Avşar’ın kız kardeşi Helin Avşar, en ön saflarda koşarak Reina’da gitmiş, bunu da paparazzi üzerinden, “Ben de adayım.” demişti. Bizim siyasetçiler de maalesef en tepeye çıkmak için önce İngiliz, sonra ABD büyükelçisi ile poz verirler.

 

20 yıl önce bugünkü cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, daha milletvekili bile değildi. Başbakan Abdullah Gül durur iken gitti Oval Ofis’de George Bush’u ziyaret etti ve “ Ülkenin yeni sahibi benim.” dedi.

 

Başbakan durur iken  bu öyle yenilir, içilir bir şey değil.

 

Cumhurbaşkanı Necdet Sezer var iken yaptı bu hareketi. Yani siz kime laf sokuyorsunuz? Kim, kimden korkuyor ki? Savcıdan mı, hakimden mi, oy veren halktan mı?  Kimseden korkuları yok.

 

Medyayı arkasına alan yürür, gider. Bunları maalesef yaşadık, yaşamaya devam edeceğiz.

 

Halkımıza tavsiyem, bir dönemden fazla iktidarda tutmayacaksınız hiç bir lideri ve partiyi.

 

Ne tek başına getireceksiniz ne de ikinci defa seçmeyeceksin ki iktidar zehirlenmesi yaşanmasın.

 

Ülkemizin babasının malı olmadığını bilsin.


1629

Yazarın daha önceki yazıları

Yazarın Arşivine ulaşmak için tıklayınız.
© 1998 - 2015 Çanakkale Olay
TÜm hakları saklıdır.


E-mail adresiniz ile abone olun

POPÜLER ETİKETLER