ensarilyasoglu@gmail.com
Öyle kötü niyetler aramayın!
Öyle fena düşüncelere kapılmayın! Çoook zamanlar önceden, zaten bize belli etmemişler miydi; “Sınıfsız, sömürüsüz, kaderde ve kıvançta ortak, kaynaşmış bir kitle” olduğumuzu… Evet, kaynaşmıştık… Evet sınıf yoktu, evet sömürü yoktu… Böyle belletmişlerdi bize! Aahh, bir de o aykırı sesler olmasaydı! Bir de tekerleğe çomak sokanlar… Bir de o kürsülerden, köşelerden “adalet, eşitlik, özgürlük” diye haykıranlar olmasaydı… İnanın çocuklar, özellikle “İçinden geçtiğimiz bu zor günlerde”, kim inanmazdı; “Hepimiz aynı gemideyiz” masalına... Pardon olmadı, martavalına… Hayır hayır hiçbiri uymadı, çünkü…
Bir hayal edin çocuklar! Biliyorum işsizsiniz, biliyoruz işten kovulmuşsunuz, biliyorum iş bulma umudunu yetirmişsiniz, güney ilçelerimizin birinde, canınıza tak etmiş, bedenininiz ateşlemiş, yakmışsınız kendinizi… Biliyorum, size pantolon alamadı diye intihar eden babanızın arkasından derin hüzünlere dalmışsınız… Biliyorum, yarı aç yarı tok yataklara da girmişsiniz… Olsun be çocuklar… Nasılsa “kaderde ve kıvançta” ortak değil miyiz, nasılsa “aynı gemide” değil miyiz!?
Bir an güvertede olduğunuzu hayal edin, göğsünüzü rüzgara verin, burnunuzdan deriiin nefesler çekin, sonra yavaaaşça ağzınızdan üfleyin, dalgalara karışsın ve düşünün; daha dün kdar yakın bir zaman öncesinde sıradan insanlarken, öyle büyük varsıllar arasında adlara sayılmazken, hani bir fabrikaları da yokken, hani babalarından büyük miraslar da kalmamışken, hani öyle gözle görülür, elle tutulur ve izah edilebilir ve helalinden, hani vergisini de ödeyip gelir getirici bir iş de tutturamamışken, nasıl oluyor da bugün, bu ülkenin en zenginleri arasına giriveriyorlar!? Nereden almışlar, nasıl kazanmışlar o gemi filolarını!? Hani o “gemicik” dedikleri yüzen devleri!... Yoksa o bir kendini bilmezin paylaşımı ile gördüğümüz-gördüğünüz uzak adalardaki kumar masalarında mı kazanmışlar!? Bak onlarla aynı gemideymişiz, aynı gemideymişsiniz meğer!...
Hani eskiden de böyle olurdu; memleketçe biraz başımız derde girdiğinde, krizler, yoksulluk ve yolsuzluklar, cümle alemi sarsmaya başladığında, homurdanmalar duyulur gibi olduğunda, hep yukarıdan sesler gelirdi, “Aynı gemideyiz… Aynı gemideyiz… El verin yoksa birlikte batarız” diye…
Ahhh çocuklar ahhh… Hani şimdi Amerika ve Rusya kıskacına sıkışmışken, Suriye’de baltayı taşa çalmışken, İran’da başımıza neler geleceğini hesaplayamazken, hani dolar alıp başını gitmişken, velhasılı kelam, bu kuşatma içerisinde manevra alanlarımız tükenmişken ve ekonomik kriz denilen o belayı ülkenin başına musallat kılmışken ve tüm bunlar yetmezken, bir de başımıza, bir de başımıza İstanbul belasını almışken; taşın altına elinizi koyun çocuklar, bize omuz verin çocuklar…
Aynı gemideyiz… Sözümüzü inanılır kılmak için aklınızı ve melekelerinizi bizim gemilerin rotasına bağlayın çocuklar…
Hani onlar da elini tayın altına koyacak, onlar da kasalarında biriktirdiklerini geminin güvertesine serip dökecekler, lakin çocuklar lakin, o kadar çok anahtar, o kadar çok kasa var ki, bir türlü anahtarları ayırt etmeyi başaramıyorlar!...
Sakın saraylarda oturduklarına bakmayın, sakın birden bire nasıl bu zenginliğe kavuştuklarını sormayın, sakın bu değirmenin suyu nereden diye yan gözle bakmayın çocuklar… Nasılsa hepimiz aynı gemideymişiz… “kaderdi ve kıvançta ortak”mışız! Bakın vatan savunması için 31 Bin liranız varsa bir ay, yoksa altı ay… Ne önemi var, hepimiz aynı gemide değil miyiz!?
Evet, yalnızca bunlar değil aynı gemide olduğumuzu gösteren! Bak pozitif bilimi okullardan sürüp, drin kültürü ve ahlak dersini mecburi kılanlarla aynı gemideyiz! Öyle matematikle, öyle fen bilimleriyle, öyle felsefe ile hesap kitap öğrenip derin düşüncelere, velhasılı düşünmeyi öğrenmeye dalmayın… Bu kafa gemileri batırır! Aynı gemideyiz dedik ya, batarız… El verin, katlanın size sunulan ne var ne yoksa, vergisinden, algısına, yoksulluğundan sefaletine sunulan şeylerle yetinin… Bir aşı verelim şu ekonomik krizi… Hepimiz aynı gemideyiz ya!
Hani bir de şu İstanbul seçimleri var ya, canımızı sıkan, geminin güvertesini sarsan, ahh bir de o “her şey çok güzel olacak” diye bağıran çocuk var ya!? Kanmayın çocuklar! Sakın ola, ortak bir düşünce, bir plan, bir program etrafında birleşip, şu gözün sevdiğim Yedi Tepeli İstanbul’un, daha şimdiden israf diye kafaları karıştıran o çocuğun “Ekrem abi, Ekrem abi” diye bağırdığı adayına inanmayın… Ne güzel dümenimizi, pardon geminin dümenini bozmaya çalışanlara, israf falan diye, akıl karıştıranlara inanıp, hayatı kaptan köşküne yamanmışlara, dümendaşlara, yandaşlara zehir etmek isteyenlere kanmayın çocuklar… Aynı gemideyiz!
Ahhh çocuklar ahh… Adalet kavramının en uzak hikayesinin başlangıç noktasında, utanma duygusunun, ar-haya duygusunun ve vicdanın yattığını bilir miydiniz!...
Ahh çocuklar ahh… Gözümüzün/gözünüzün içine baka baka, utanmazlığın tüm sınırlarını zorlayıp, yalanlar söylemeye tenezzül edenlerin, Allah’tan korkup, kuldan utanmayanların gemisi, bir yerlerinden su almaya başlamış bile…
Sahi, o otobüsün yanında koşan çocuk ne diye bağırıyordu, duydunuz mu çocuklar!?
Hadi İstanbul, yekin ve ayağa kalk!