havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Ankara Gar Katliamının arka plan ilişkileri ve...

2015 Ankara Gar Katliamının üzerinden 4 yıl geçti...

5406

 

 

 

İstihbaratı alınmış olduğu söylenen, bilinen, tanımlanan, yön ve eğim verilen ve neredeyse yeşil ışıklarla engelleri kaldırılmış yollardan geçirilerek, sessizce izlenerek, Ankara’ya ulaşmalarına ve katliamı gerçekleştirmelerine göz yumulan, bir alçaklığın, çürümüş, ortaçağcı, dinci gerici IŞİD barbarlığının intihar bombacıları ile; bu ülkenin, bu coğrafyanın, devrimci, yurtsever, demokrat ve barış isteyen insanlarının katledilmelerini asla unutmadık ve unutmayacağız…

 

Türkiye’nin dört bir yanından barış için, demokrasi için, özgürlük için, yurttaşlık hakları için ve kısacası onlarca şehirden ve kasabadan, kendi taleplerini alıp Ankara yoluna çıkan, bu ülkenin aydınlık insanlarının alçakça, kalleşçe katledilmelerinin hesabının mutlaka sorulacağını unutmadan, bu sözü bir kez daha yineleyerek, onların anılarını, toplumsal mücadelede, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinde, devrim ve sosyalizm mücadelesinde yaşatacağımızı, yaşatılacağını, bir kez daha dosta düşmana ilan etmekteyiz…

 

Ve yine bu çürümüş IŞİD çetelerini, “öfkeli sünni çocuklar” diye tanımlayanları, katliam sonrası “oylarımız arttı” diyerek sorumsuzluğun, arsızlığın ve utanmazlığın örneklerini sunanları da unutmadık, unutmayacağız…

 

Bugün Türkiye’nin getirildiği genel tablo ve geniş yığınların karşı karşıya kaldığı iç ve dış sorunlar, ülkenin yönetilme biçimi, yasa ve Anayasa tanımazlığın ulaştığı boyutlar, Gar Katliamının gerçekleştirilmesinin arka plan ilişkileri ile ve yaratılan terör ortamı-toplumun terörize edilmesinin arka plan ilişkilerini Gar Katliamının arasındaki ideolojik, felsefi ve politik paradigma bağlamı içerisinde değerlendirildiğinde gerçek anlamı ile daha bir anlaşılır olacaktır.

 

Ülkenin insanına, doğasına, değerlerine, yurttaşlarının haklarına saygısı olmayanların, kendi yasalarına-Anayasalarına uymayanların ve yine ülkeyi sınırsız bir yağmanın, talanın, sömürünün ve zulmün arenası haline getirmek isteyenlerin; kapitalist-emperyalist sisteme boyun eğenlerin, işbirliği içinde olanların, onun kirli oyunlarına yandaşlık edenlerin ve tüm bu ilişkilerin egemen olduğu, ideolojik, politik, felsefi ve kültürel, yönetsel paradigmanın ve onun siyasal iktidarının/iktidarlarının sorumluğu tarihin kaydettiği bir gerçekliktir…

 

Bu ülkenin her etnik gruptan yurttaşları, merkezinde işçi sınıfının olduğu, tarihi ileriye taşıyabilecek olan, insanlığın nihai kurtuluşunu sağlayabilecek olan bir eksen üzerinden mücadelesini; yukarıya sıraladığımız tüm karanlık, çürümüş güç merkezlerini, onların kirli ilişkilerini ve tarihsel suçlarının da hesabını sorarak, tüm bu belirttiğimiz karanlık barikatları ve engelleri aşarak, zafere ulaşabileceği inancını yitirmeden, önündeki görevleri başarma potansiyeline şimdi daha fazla sahiptir ve bunun gereğini yerine getirme görev ve sorumluluğu ile karşı karşıyadır…

 

Ankara’da katledilen devrimcileri, demokratları, yurtseverleri ve yoldaşları anmanın ve yaşatmanın yolu da alçaklıklardan ve katliamcılardan ve bu katliamlardan sorumlu olanlardan hesap sormanın da tek ve gerçek yolu, kapitalist-emperyalist sisteme karşı kararlı ve örgütlü mücadeleden geçmektedir.

 

Biz, bu bilinçle 10 Ekim’de, Ankara’da kaybettiğimiz tüm yurtseverleri ve Emek Partisi Çanakkale İl Başkanı Ercan Adsız’ı da bu inanç ve bilinçle anacağız ve yaşatacağız…

 

           Kazdağları talanının gerçekleştiği paradigma

 

Yukarıya anlatılan Ankara katliamı ve onun ortaya çıktığı, gerçekleştiği iç ve dış koşullar ve ülkenin ekonomik, politik, ideolojik, felsefi ve kültürel yönetsel paradigmasının ve belirleyici olan egemen güç ilişkilerinin ve yine tüm bu gerçekleşmelerin/gerçekleştirilmelerin arka plan ilişkilerin kavranması ya da bunu kavrayabildiğimiz ölçüde, Kazdağları’nda gerçekleştirilen bu yağmayı, talanı, doğa katliamını ve bütün bu Troia coğrafyasına musallat edilen ilişkilere eğim vermeleri, yön vermeleri, göz yummaları, ÇED’leştirilen ya da ÇED’le gerçekleştirilen operasyonları ve bunların arka plan ilişkilerini daha iyi anlayabileceğiz…

 

Ne demek istiyoruz? Eğer, yönetsel paradigmalarınız, insanı, doğayı ve insanlığın birikmiş değerlerini, hak ve özgürlüklerini ve yine genel kabul görmüş, evrensel tüm hak ve özgürlüklere, doğaya karşı kabul edilmiş kural ve değerlerin yönetsel ilişkilere egemen olduğu, belirleyici olduğu, bir yönetim ilişkisine, daha doğrusu yöneten-yönetilen ilişkisine sahipse, sıraladığımız sorunlarla karşılaşmanız, onun tahrik edici, yıkıcı sonuçlarını, toplum ve ülke olarak yaşamanız böylesine kolay gerçekleşmez, gerçekleştirilemez…

 

Bu söylediklerimizin adı; laik, demokratik, insan hak ve özgürlüklerine saygılı bir yönetimdir. Bu, kapitalizm şartlarında, aslında insanlığın, özellikle emekçilerin ve işçi sınıfının, doğa için, insan dahil olmak üzere yaşamın tüm unsurları için, istenilen asgari taleptir. Hukukun üstünlüğünün egemenliği bu asgari talebe dahildir.

 

Şimdi bakınız, sıraladığımız asgari demokratik taleplerden yoksun ve hatta onu reddeden, her şeyi tekçileştiren, tek tipleştiren, yöneten-yönetilen ilişkileri içerisinde çürümüş/çürütülmüş, meşru olmayan bir ÇED sistemi ile benzerlerinde olduğu gibi ve yani “siyasi gericiliğin” giderek ve artan ölçülerde “yoğunlaşmış ifadesinin” bir sonucu da olarak Kazdağları’nda da yağmaya, talana, doğanın tahribatına, eğim ve yön verilmiştir ve dahası yönetsel sorumlular, yetkilerini maden şirketinden yana kullanmışlardır.

 

Çıkarları gözetilenler, geleceği düşünülenler, ülke halkları, emekçileri ve coğrafyanın kendi doğallığı ile yaşaması ve yaşatılması değil, emperyalist odaklar, onların çıkarları ve onların yağma ve sömürü ilişkilerinin geleceği olmuştur.

 

Sonuç olarak, bugün Ankara Gar Katliamının gerçekleştiği/gerçekleştirildiği siyasal tablo ile Kazdağları talanın ve tahribatının gerçekleştirildiği siyasal tablo; ideolojisi, ekonomik ilişkileri, felsefesi ve kültürel özellikleri ile ve bunun üzerinde şekillenen yöneten-yönetilen ilişkilerini belirleyen paradigma ile aynı nitelikleri taşımaktadır. Şimdi sıra Ankara Garı’nda katledilenleri anarken, mücadeleyi Kazdağları’nın yağma ve talanına, Alamos Gold’un bu topraklardan sökülüp atılmasına karşı verilen mücadeleyi de hayatın her alanında birleştirmek ve anti-emperyalist bir eksen üzerinde ve tarihsel mücadelenin deneyimleri ışığında yeniden şekillendirip yoğurarak, öğrenerek, değişip değiştirerek, çeşitlendirerek ve yeniden üreterek sürdürmek olacaktır...