havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

BETONLAŞTIRILMIŞ ŞEHİRLER/SORUSUNU UNUTMUŞ ŞEHİRLİLER

AKP Genel başkanı ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan; 100 günlük eylem programını açıkladı.

8401

  Programın, aslında yerel seçim propagandası ve startı olarak değerlendirilmesini ve ne ölçüde ve hangi kalkınma planlarına bağlanmış bir eylem programı olup olmadığı tartışmalarının üzerinden atlayarak, bir şeyi öğrenmiş olduğumuzu ifade edelim. Öğrendiğimiz şu; “Şehirler betolaştırılmış”, özellikle “İstanbul betonlaştırılmış”. Sayın Erdoğan, uzun yıllardır tartışılan-söylenen bir gerçekliği teyit etmiş oldu. Kısa bir anımsatma yaparak, 100 günlük eylem programını şimdilik bir kenara bırakalım. 

Şehirlerin, ranta göre düzenlenmesi ve onun sonucu olarak betonlaştırılması konusunda, yine Sayın Erdoğan’ın eski bakanlarından Erdoğan Bayraktar; sorumlunun bugün Cumhurbaşkanlığı makamından 100 günlük eylem programını açıklayan sözün sahibi olduğunu  işaret ettiğini  hafızalarımız henüz unutmuş değil. 
Neredeyse çeyrek asırdır İstanbul’u yönetenlerin, yine Sayın Cumhurbaşkanın ifadesiyle “İstanbul’a ihanet ettik” diyen, başında Sayın Erdoğan’ın olduğu AKP iktidarları dönemine denk düştüğü de bilinmektedir. 
Peki, şimdi ne yapılacakmış, kenti betondan kurtarmak için? İki bilemedin üç millet bahçesi… “Yat, yuvarlan…” 
Bir kentin, betonlaştırılmış olarak tanımlanmasının, elbette kent mimarisi açısından bir anlamı vardır. Kent yaşamının, kentsel planlama ve mimarisiyle ilişkileri konusunda uzmanların sayısız eleştirel görüşleri kamuoyuyla paylaşılmıştır. Ama ben başka bir şeye değinmek istiyorum, bir kent betonlaştırılırken, kentin sosyal ve toplumsal ilişkileri, gençliği, çocukları, özgürce yaşayıp ve kentli yurttaşlar olarak, kendilerini gerçekleştirme olanaklarına sahip olabilirler mi? Ya da sorunu şöyle ele alalım; bir kent betonlaştırılırken, kentlilerin sessiz kalabilmesi için, onların zihinlerinin de, düşüncelerinin de, reflekslerinin ve tepkilerinin de betonlaştırılması gerçekleştirilmeden veya eşzamanlı bir betonlaştırmaya tabi tutulmadan başarılabilir mi?
Örneğin, bugün 100 günlük eylem programın alkışlayanlar, “İstanbul’un betonlaştırılmasında kim sorumludur” diye soru sorabildiler mi? Örneğin Sayın Cumhurbaşkanına “İstanbul’a ihanet ettik” derken, pratik olarak neyi ifade ettiği sorusu sorulabildi mi? Örneğin, ihale yasaları, imar planları değiştirilirken, bu değişikliklerin sonuçlarını öngörenler, hangi refleksleri ya da betonlaşmayı durdurabilecek refleksleri ortaya koyabildiler mi?
Çocukların, oyun alanları, oyunları, oyun yaratıcılıkları betonlaştırılırken, çocuğa ait olan hayaller, hareketler ve haklar birer birer ellerinden alınırken, onlar beton odalara tutsak edilirken, hangi tepkiler ortaya çıkarılabildi? Gençler, gölgesinde oturacak ağaçlara, yeşile hasret bırakılırken, neredeydi koca bir kent ve kentliler? Betonlarla yok edilen yeşillikler, kesilen ağaçlar, aynı zamanda o kentin özellikle yaşlılarının, kadınlarının ve erkeklerinin bir parça da anılarının yok edilmesi, anılarının betonlaştırılması değil miydi? Niçin anılara sahip çıkılmadı? Niçin sorulası gereken sorular sorulmadı? Soru sormayı unutan bir kentin ve kentlilerin, ruhlarının da betonlaştırılarak köleleştirileceği, kendine, kentine yabancılaştırılacağı hiç mi düşünülmedi? 
Soru sormayan, sorusunun peşinden koşmayan, cevap aramayan, cevap almak için mücadele etmeyen bir kent, betonlaşmaya, betonlaştırılmaya mahkum olur. 
Her betonlaşma, her sökülen ağaç, yitip giden yeşillikler ve parklar, bir parça da kentin, kentlinin, insanın anıları, hafızası değil mi? Şehirler hoyratça betonlaştırılırken/betonlaşırken; doğaya, bütün geçmiş hikayemize, oyunlarımıza, anılarımıza ve aslında biraz da insanlığımıza-insan olma halimize, yabancılaşmış olmaz mıyız-olmadık mı?!
Bir kenti yaşamak, insan doğasına en uygun ve en özgür, en yaşanılır kılmak için, yani o kenti hak etmek için, mücadele etmeden, kentli sorumluluklarımız yerine getirmiş olmuş sayılmayız. Aksi halde yaşadığımız kente benzeriz. Hani derler ya “ İnsan yaşadığı coğrafyaya benzer”. Biz kentliler de yaşadığımız kente, betonlaşmış kentlere benzeriz. Ve kentleri betonlaştıranlar, sorusunu unutmuş- soru sormaya yabancılaşmış insanı da adım adım betonlaştırır. 
Eğitimden başlayarak, hayatın bütün alanlarında, bütün ilişkilerde, bütün mekanlarda, insanı sorudan uzaklaştırmaya, soru sorma yeteneğini betonlaştırmaya, insanı doğasına, çevresine, yaşadığı topluma, yaşadığı çağa, kentine ve kendisine yabancılaştırmak için bütün araçları ve olanakları kullanmaktan geri durmaz. 
Kentinin geleceğine sahip çıkmayan bir toplum, kendi geleceğine de sahip çıkamaz. Soru sormayı unutan toplumlar, en kolay yönetilebilen ve köleleştirilebilecek olan toplumlardır. 
Eğer bugün, başta İstanbul olmak üzere, şehirleri betonlaştırıp, yaşanılmaz kılanlara ve yine “İstanbul’a ihanet ettik.” Diyenlere, en güncel ve en doğru soruları sorup, cevapların peşine düşmezsek, şehirlerin özgürleşmesi için mücadele etmezsek daha çok ihanete uğrar, daha çok beton şehirleri izler ve daha çok betonlaştırılırız. 
Ve unutmayalım, insan bir parça da yaşadığı şehre benzer…