havadurum

BİLİMİ KULLANARAK YAŞAYABİLMEK: ÇOCUK YAŞTA EVLENMEK VE ÜREME SAĞLIĞI ÜZERİNE

Doç.Dr.Coşkun Bakar Halk Sağlığı Uzmanı

618

 

 

 

İnsanın son birkaç yüzyılda, binlerce yıllık deneyimlerin birikimleri üzerinde geliştirdiği ve günümüzde yaşadığı toplumsal refahı borçlu olduğu etkili bir sorun çözme yöntemini, toplum ve devlet olarak çok iyi kullanabildiğimizi hatta bilebildiğimizi söylemek çok da mümkün değildir: bilimsel düşünce…

Böyle olunca da İktidar Partisinin çıkarmaya çalıştığı bir yasa teklifi yüzünden, aslında cevapları bilimsel düzlemde var olan bir konuyu, inanç ve ideoloji düzleminde tartışmaya çalışıyor; karanlıkta bir fili tanımlamaya çalışan insanlar gibi gerçeği hiçbir zaman göremiyoruz…

Kamuoyunda cinsel istismar yasası olarak bilinen yasa teklifi, haklı bir tepki buldu ve çocuk yaşta evliliklerle ilgili bir tartışma yarattı. Aslında dünyada bilimsel olarak bir sorun yaşamayan bu konu ülkemizde hâlâ inanç eksininden açıklanmaya çalışılmakta ve tam olarak bir bataklığa saplanılmaktadır. Binlerce yıldır devam eden ve zamansal, mekânsal, demografik ve kültürel nedenlerle ortaya çıkmış bazı davranış kalıplarının yeterli çözümleme yapılmadan inanç temelinde gerekçelendirmesi, dünyadan ve bilimden bihaber bizim gibi toplumlarda, açıklanması oldukça zor davranış kalıplarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 

On dokuzuncu ve yirminci yüzyılda elde ettiğimiz tecrübeler ve demografik dönüşüm, on sekiz yaş ve altında hamileliklerin anne ve bebek için sağlıksız sonuçlarını göstermiştir. Dünya Sağlık Örgütü, 18 yaş altındaki insanları çocuk olarak tanımlamaktadır. Doğal olarak da çocuklar evlenemezler, cinsel ilişkiye giremezler ve çocuk sahibi olamazlar. Bu durumun da inanç ile ya da ideoloji ile bir alakası yoktur. Tüm dünyada, Dünya Sağlık Örgütü öncülüğünde ergen yaştaki(13-19) gebelikler azaltılmaya ve yok edilmeye çalışılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün ergen gebelikleri ile ilgili resmi internet sayfasında şunlar belirtilmektedir:

(http://www.who.int/maternal_child_adolescent/topics/maternal/adolescent_pregnancy/en/ 20.11.2016)

Dünya üzerinde her yıl 15-19 yaş arası 16 milyon kız çocuğu doğum yapmaktadır. Ergen doğumların %95’i alt ve orta gelir ülkelerde görülmektedir. En fazla görüldüğü ülkeler, Bangladeş, Brezilya, Demokratik Kongo, Etiyopya, Hindistan, Nijerya ve Amerika Birleşik Devletleri’dir. Farkındaysanız bu ülkelerdeki yüksek ergen gebeliği inançla açıklayamazsınız. Bu gebeliklerin her yıl 2,5 milyonu güvensiz koşullarda düşükle sonlanmaktadır. Latin Amerika’da 16 yaş ve öncesi gebeliklerin anne ölüm riski 20 yaş ve üzerine göre dört kat daha fazla artmaktadır. Ergen gebeliklerde annede kansızlık, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, doğum sonrası kanama, depresyon gibi sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Yirmi yaş altı gebeliklerde ölü doğumlar ve bebek ölümleri, 20-29 yaş arası gebeliklere göre, %50 daha fazla görülmektedir.

Yani evliklerin ve de gebeliklerin 18 yaş ve sonrasına ertelenmesi batı kültürüne ya da dine has bir durum olmayıp, bilimseldir. Aslında demografik dönüşümü ve toplumların kültürel ve sosyal evrimlerini incelediğinizde geçmişle bugünün farkının nedenleri kolayca anlayabilirsiniz…

Dinlerin çıktığı dönemlerde toplumların genç yaşta evlenmesi ve çocuk sahibi olmak istemesi oldukça doğaldır. Çünkü her canlı gibi insanın da en önemli varlık nedeni, genetik mirasını gelecek kuşaklara bırakma içgüdüsüdür. Aksi takdirde türler dünyada barınamazlar ve bu durum hiçbir türün arzu ettiği bir sonuç değildir. Bunun için de bizim gibi canlılar cinsel ilişkiye girerler. Tüm toplumsal ve kültürel evrim de bu hareketi desteklemek ve için elinden gelen kültürel kodları tanımlar. Dinlerden bize gelen kültürde, çok doğurmak ya da erken doğurmak gibi davranış kodlarının varlığı da normaldir. Çünkü 100 yıl öncesine kadar insanın yeryüzündeki ortalama yaşantısı en fazla 40 yıldı ve erken yaştaki ölümler çok yüksekti. Zaten 1900 yılların başlarında dünya nüfusu sadece 1,5 milyar seviyesine kadar ulaşmıştı. Bugün ise 7 milyar civarlarındadır. Bunun ne önemi var? Diye düşünebilirsiniz. İnsan, yani Homo Sapiens yeryüzünde 200.000 yıldır yaşamaktadır. Dünya üzerinde yaşayan insan nüfusu yüz elli yıl öncesine kadar 1 milyarı hiç aşamadı. Ancak şimdi 7 milyara ulaştı. Bu nasıl oldu? Önce erken yaşta görülen ölümleri engelledik. Bulaşıcı hastalıkları ve kıtlıkları azalttık, hem koruyucu hem de tedavi edici sağlık hizmetini daha fazla insana ulaştırdık. Kız, erkek demeden herkesi eğittik. Şehirlerde yaşamaya başladık. Daha fazla enerji kullanabildik. Dünyayı küçülttük. Hepsinin sonucunda eşitsizliklere rağmen, sosyal refahımız ve yaşam beklentilerimiz arttı. Böyle olunca 19. ve 20. Yüzyılda nüfus artışını yaşamaya başladık. Onun çözümü de bilimden geldi ve doğurganlığımızı kontrol altına almayı başardık. Arttık, hamile kalmak cinsel ilişkiye girmenin mutlak sonucu değil. Çoğu zaman bu eylemi keyifli ve mutlu bir cinsel yaşamla hayatımızı süslemek için yapar hale geldik. Böylece nüfus artışımızı da düşük ölüm ve doğum hızlarında dengeye kavuşturmayı başardık. Halen bu dengeye ulaşamamış ve doğum hızlarını ölüm hızlarının altına düşürmüş toplumlar vardır. Bu toplumların nasıl bir tepki vereceğini gelecekte göreceğiz.

Ergen gebeliklere ve evliliklere gelince, bugünkü bilgi düzeyimizle bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Çünkü 19 yaş altı insanlar çocuktur. Çocuklar oyun oynamalı ve eğitim almalıdır. Çünkü sağlıklı bir başlangıç sağlıklı bir yetişkinlik demektir. Evlilik ve cinsel ilişki yetişkinlik döneminin görevleri ve sorumluluklarıdır. Çocuklar kendilerini cinsel ilişkinin risklerinden koruyamadıkları gibi sorumluluklarını da karşılayabilecek donanımlara sahip değillerdir. Cinsel ilişki yetişkinlerin dünyasında ve sosyal olarak eşitler arasında olduğunda sağlıklıdır. Aksi takdirde ilişkiye giren taraflardan birisi sömürüye maruz kalabilir. Çocuklar buna adaydır. Biz büyüklerin görevi ise onları bu risklerden korumak ve yetişkinlik dönemlerinde kendi özgür tercihleri ile girecekleri sağlıklı ilişkilere hazırlamaktır. Bilim bize bu davranış biçimini önerir. Sizin inancınız binlerce yıl önce çocuk yaştaki insanların çocuk sahibi olmasını hoş görmüş olabilir. Yaşam beklentilerinin 30’lu yaşlarda olduğu ve çok bebeğin öldüğü dönemlerde bu davranış rasyonel olabilir; günümüzde ise değildir.

Aslında tüm dinler ve kültürler zamansal ve mekânsal farklılıklara sosyal uyum becerilerine sahiptir. Aksi takdirde içinde bulundukları toplum için felaketlere yol açabilirler. Sadece o toplumun tutucu ve muhafazakâr üyeleri bu adaptasyonları anlayamazlar. İslam dini kendinden önceki kabilelerin toprağa kız çocuk gömme geleneğini kabul etseydi, bugüne gelebilir miydi? Günümüzün kültürel kodlarını geleceğe taşımak istiyorsak, yapacağımız şey çocuklarımızın sağlıklı bir çocukluk dönemi yaşayarak yetişkinlik dönemine ulaşmasını sağlamaktır. Ancak her dönemde olduğu gibi çağdaş bilimsel yöntemleri göremeyen ve tarihin tutucu sayfalarında takılıp kalmış insanların inanç düzleminde bu olayları açıklamaya çalışması da normaldir. İlerlemeyi yavaşlatan ise bu düşünceye sahip olanların toplumun karar alma mekanizmalarını yönetebilecek güce sahip olmalarındadır…