havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

BİRLEŞEREK YIKACAĞIZ/BİRLİKTE KAZANACAĞIZ!

1175
    Konumuza geçmeden önce Fransa’da Charlie Hebdo mizah dergisine yönelik yapılan saldırı, yalnızca bir mizah dergisine değil; insanın ve insanlığın gülümseyen düşündüren yüzü olan mizaha, basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne, insan hakları savunuculuğuna, eleştiri hakkına, hoşgörü kültürüne; insana ve insanlığa karşı yapılan kirli ve alçakça bir saldırıdır. Bu cinayeti kınamak adına, lanetlemek adına söylenecek her sözün yetersiz kaldığı bilinciyle üzüntülerimi ifade ediyorum.
    İslamofobi diyerek, batının ayrımcılığından söz ederek bu kirli kanlı cinayeti arkadan dolanarak yumuşatmaya sosyo psikolojik  dayanaklar üreterek hafifletmeye çalışan ister diplomatik ister akademik    dille olsun yapılan tüm açıklamalar, yazılan tüm yazılar alçaklıkla perdelenmiş bir bağ kurmanın  yeni bir türevi olarak tarihin sayfalarında yerini alacaktır.
 
     Buradan konumuza bir geçiş yapalım. Bilindiği üzere, yüzde onluk seçim barajına yönelik anayasa mahkemesi nihayet kararını açıkladı. Konu bizi ilgilendirmiyor anlamında bir karar verdi. Dağ fare doğurdu da diyebiliriz. Anayasa mahkemesi, topu yasama organına daha doğrusu ve pratik olarak meclis çoğunluğunu elinde bulunduran hükümete, onun yetkililerine attı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP sözcüleri ise zaten sorumluluğu cuntacı Kenan Evren’e ve 12 Eylül anayasasına daha önceden havale etmişlerdi!...
     Günlük politik tartışmalara bakıldığında sanki seçim barajının tek muhatabı ve mağduru HDP imiş gibi bir tartışma sürüyor. Oysa yüzde onluk seçim barajı; yalnızca Kürtlere, HDP’ye ve HDP öncesi aynı siyasi çizgideki partilerin mecliste temsil edilmelerine yönelik bir engel değildir. Bu engel, seçim barajından nemalanan ve milli irade sözünü dilinden düşürmeyen siyaset bezirganlarının tüm söylemlerine karşın; milli iradenin kendisine, temsilde adalet kavramına, demokratik değerlere, insan haklarına, devrimci partilere, azınlıklara karşı koyulmuş bir barikat, bir engel diye özetlenebilir.
     AKP, seçim barajlarının yüksekliğinden tüm genel seçimlerde alabildiğine nemalandı. Kendisine verilmeyen oyları ve bu oyların karşılığı olan milletvekilliklerini hanesine yazdı. 2015 seçimleri öncesinde de geleceğe yönelik planları, tasarımları ve projeksiyonları için yüzde onluk seçim barajından medet ummaktadır. HDP’yi bu nedenle bağımsız adaylarla seçime girmeye zorlamaktadır. Ancak HDP’nin 2015 seçimlerine parti olarak katılma kararı AKP’nin tüm hesaplarını alt üst etmiştir. Nedeni çok basittir. HDP yüzde onluk seçim barajını aşsa da, barajın altında kalsa da sonuç AKP’nin planlarını bozacak bir siyasal, toplumsal özellik taşımaktadır. Her iki durumda da AKP’nin kaybedeceğini ve gerçek anlamıyla barajın altında kalacağını bugünden söyleyebiliriz. Kuşkusuz bu söylediklerimiz AKP’nin seçimlerden birinci parti olarak çıkabileceği varsayımına dayanmaktadır. Henüz seçimlere uzun bir süre var ve bugünden kimin birinci parti olarak seçimlerden çıkacağını söylemek anlamsızlaşabilir. Bugün öngöremediğimiz gelişmeler, 2015 seçimlerinin bütün hesapların bozulacağı, her şeyin altüst olacağı bir sonuç doğurabileceği ihtimalini de gözden ırak tutmamak gerektiğini şimdiden not düşmenin yararlı olacağı kanısını ifade edelim.
     Eğer bu yüksek seçim barajlarını, halkın iradesinin engellenmesi olarak değerlendiriyorsak, görevimizi de bu değerlendirme üzerinden belirlemeliyiz. 2015 genel seçimlerinde, Türkiye’nin bütün emekçileri, düzenden mağdur olan bütün çevreler; Türkler, Kürtler, azınlıklar, kadınlar, işsiz gençler, ülkenin gerçek mağdurları ve ezilenleri; en genel anlamıyla bir demokrasi programı etrafında kimliklerin, inançların özgür ve eşitçe ifade edileceği bir anlayışla birleşmelidirler. Üniversitelerden, fabrikalara, sanayi bölgelerinden, esnaflara, kamu çalışanlarına; aydınlara, yazarlara, sendikalara, kitle örgütlerine, çevre örgütlerine uzanan kendi içinde demokratik olan birleşik ve örgütlü mücadeleyle; barajlar, barikatlar parçalanıp aşılabilir. Şimdi bugünden başlayan ve ortaya çıkan yeni olanakları değerlendiren bir perspektif, yüzde on seçim barajları üzerinden yapılan tüm hesapları yerle bir edecek büyük bir potansiyeli içinde taşımaktadır.    
     Küçük parti ve grup çıkarlarını, bencillikleri, sekterlikleri, sığlıkları aşmak için göstereceğimiz irade , alacağımız politik/pratik tutum belirleyici olacaktır. Emeğin, emekçilerin ve genel olarak halkın çıkarlarını her şeyin önüne koymak; eşitlik, özgürlük, adalet gibi kavramları öne çıkarmak ve buradan birliği örmek, gelecek adına yaşamsal öneme sahiptir.
     Ayrı durmanın gerekçelerini üretmenin tarihsel sorumluluğunun, vebalinin büyük olacağını şimdiden görmeliyiz!...
     Birleşmenin, birlikte mücadele etmenin yaratacağı o büyük enerji, motivasyon üstünlüğü bütün barajları ve barikatları aşabilecek, Türkiye’yi değiştirip dönüştürebilecek gerçek anlamda ülkeyi demokratikleştirebilecek bütün olanakları, potansiyelleri ve yaratıcı birikimi içinde barındırmakta olduğunu vakit geçmeden anlamalı ve görmeliyiz.
     Önümüzdeki süreci iyi değerlendirirsek; doğru ve halkın taleplerine uygun bir stratejik ve taktik planlama yaparsak, seçim barajının çok üzerinde bir sonucun ortaya çıkacağını şimdiden öngörebiliriz.
     Asla unutmamamız gereken formülasyonumuz, bütün saydığımız güçleri bir araya getirecek eksen; birleşerek yıkabileceğimiz, birlikte kazanabileceğimiz gerçeği olmalıdır. Son söz olarak eğer bir sloganla durumu özetlememiz gerekirse;  birleşerek yıkacağız birlikte kazanacağız formülasyonu bugün bana en uygun gelen slogandır diyebilirim.