havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

BU HAMUR DAHA ÇOK SU GÖTÜRÜR

1694
           Dershaneler üzerinden sürdürülen muharebe, devam ediyor. Belgeler ortalığa saçılıyor, taraflar genel seferberlik ilan etmişçesine yedek güçlerini cepheye sürüyor. Gazetelere ilanlar veriliyor, açıklama üzerine açıklamalar yapılıyor. Yani dershanelerle yatıp dershanelerle kalkıyoruz.
            Doğrusu, açıklanmadık daha neler kaldı diye merakla bekliyoruz. Bülent Arınç; “fitne” diyor. Başbakan; “yavrularımız üzerinden yapılan sömürüye dur diyeceğiz” anlamında sözler söylüyor. Ve rivayet muhtelif…
            Tüm bu tartışmalar yetmezmiş gibi OECD; eğitimin bir anlamda niteliğini belirleyen araştırmasında Türkiye’nin 65 ülke arasında 44. sırada yer aldığını söyleyerek tartışmaya yeni bir boyut ekliyor.
            Eğer sorun eğitimin niteliğini tartışma sorunu ise, biraz gerilere gitmemiz gerekiyor. Burada öncelikle bir anımsatma yapalım; eğitim sorunları ile öğretmen örgütleri daha Cumhuriyetin kurulmasından önce ilgilenmeye başlamışlardır. Ama biz o kadar geriye gitmeden 60’lı yılların sonunda Türkiye Öğretmenler Sendikasının (TÖS) soruna dikkat çekmek için yaptığı en büyük öğretmen boykotunu ve bu boykotun ileri sürdüğü taleplerin yeniden gözden geçirilmesini söyleyelim.
            TÖS kapatılıncaya kadar eğitimin temel sorunlarına ilişkin sayısız çalışmalar yaptı. 70’li yıllarda ise TÖS’ün temsil ettiği ana damar üzerinde kurulan TÖB-DER; bir yönü ile bağımsız, demokratik Türkiye talebini ileri sürerken ve bu talebe bağlı olarak toplumun ve en önemlisi eğitimin demokratikleşmesi talebi ile kurultaylar yaptı, şuralar topladı ve sayısız raporun, belgenin altına imza attı. Bugün; eğitimin içine düştüğü açmazların ve sorunların ortaya çıkabileceğini daha o günlerden görerek, çözüm önerilerini toplumun gündemine taşımaya çaba gösterdi. Ancak; bugün olduğu gibi dönemin hükümetleri de öğretmen örgütlerinin bu çalışmalarını ve önermelerini görmezden geldiler. Günümüzde de TÖS ve TÖB-DER damarı üzerinde kurulan Eğitim-Sen’de eksiğini fazlasını bir yana bırakarak söylersek; eğitimin sorunlarına dikkat çekmeye devam ediyor. Geçmişte olduğu gibi bugünün iktidarı da Eğitim-Sen’in önerilerine kulaklarını kapatmış görünüyor.
            Öğretmen örgütlerinin eğitimin sorunlarına yönelik öneri ve eleştirileri ayrı bir yazının konusu olması nedeniyle bu kısa değini ile yetinelim.
            Güncel tartışmaya dönersek; insanın aklına basit bir soru geliyor. Başbakan dershaneye giden yavruların sömürüldüğünü yeni mi fark etti!? Ve, ya dershanelerin eğitimin sorunları açısından bir “neden” değil “sonuç” olduğunu bilmiyor mu!? Elbette biliyor; peki öyleyse şimdi, bugün; dershanelere yönelik bu tavrın yalnızca dershaneler sorununa indirgenerek gündeme taşınmasını kim toplumu ikna edecek şekilde açıklayabilir!? Hükümetin zorlandığı nokta tam da burasıdır!... Herkes biliyor ki; bu tartışmaların ve hatta muharebenin gerçek nedeni, dershaneler değildir!... Dershaneler yalnızca nedenlerden bir tanesi olabilir.
            Arınç’a küçük bir soru sormamız gerekiyor; cemaat ile hükümet arasına “fitne” sokan kim!... Açıklasa belki kafamızın karışıklığı giderilebilir. Genellemeler ve ortaya konuşmalar yalnızca kafa karışıklığına yol açıyor. Veya çatışmanın gerçek nedenini gizlemeye, perdelemeye hizmet etmek için bilinçli olarak yapılıyor. Ve bu tartışmalardan anlaşılan bir başka konu ise MGK kararlarının yayınlanmış olmasının da gösterdiği gibi; hayatın diğer alanlarında da farklı sonuçlar doğurduğu birçok güncel davayı ve davanın sonucunu etkilediği yönüdür!...
            Dik durmakla övünenlerin, her koşulda dik duramadıklarını da bu belgelerden anlıyoruz.
            Geçmişte TÜSiAD’ın belli ölçülerde hükümeti eleştiren gazete ilanlarına karşı çıkanların, şimdi aynı yöntemlerle “milli irade” adına gazetelere ilan vererek hükümetin yanında saf tutmalarını en azından ve şimdilik sessizce ve hatta memnuniyetle kabullenmeleri ise bir paradoksa işaret etmiyor mu!?
            Eğer gerçekten eğitimin sorunlarını çözmek istiyorsanız; bilimsel aklın, bilimsel yöntemin gösterdiği yoldan yürümelisiniz. Yalnızca dershane sahipleri ile değil; başta öğretmen sendikaları olmak üzere, bilim insanları, eğitim uzmanları ile konuyu tartışmak zorundasınız. Eğer, eğitimin kendi doğası, genel karakteristiği dershaneleri zorunlu kılıyorsa; dershaneleri ortadan kaldırmanız imkansızdır!... Ne kadar yasaklarsanız yasaklayın, başka biçimler altında varlıklarını sürdüreceklerdir. O nedenle de “yasaklarım, olur biter” anlayışı sonuç vermez.
            Sonuç olarak; Türkiye eğitim sisteminin çok boyutlu sorunları olduğu bilinen ve tartışılan bir gerçekliktir. En genel ifade ile bilimsel, demokratik, çağın ihtiyaçlarına uygun ve Türkiye açısından anadilde bir eğitim talebin genel çerçevesini oluşturmaktadır.
            Bugün dershaneler üzerinden yapılan tartışma varsayalım ki gerçekten yalnızca dershanelere yönelik bir tartışma olsun; buradan yola çıkarak eğitim sorunları çözülemez. Ancak, kavganın asıl nedeni başka yerlerde gibi göründüğü için bu tartışma öyle anlaşılıyor ki yeni argümanlarla bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Yani bu hamur daha çok su götürür!...