havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Başarıdan üretilmiş kamaşma miyopisi!...

Bazen, siyasal-toplumsal ilişkiler içerisinde öylesine rastlantılar birleşir ve her şey öylesine kolaylaşır ve bütün ışıklar yeşile döner ki, küçük, basit, sade, birkaç formülasyon sizi alır, götürür... Rüzgar arkanızdan esmektedir... Başarıya uçarsınız... Zirvelerin yolları açılır, alır başınızı gidersiniz... Bu durum, dünyanın birçok ülkesinde ve belirli tarihsel dönemlerde zaman zaman karşılaşılan durumlardır.

5117

 

 

 

Başarmışsınızdır!…

 

İlk kazandığınız zafer, yakından uzağa doğru, alkış çemberlerinizi büyütür, genişletir… Belki, olgunun öznesi bile şaşırıverir karşılaştığı tabloya…

 

Ve alkışları büyütmenin, coşkuyu artırmanın yolunu, yöntemini ve dilini keşfeder… Ve büyütür çığlıkları!...

 

O basit siyasi formülasyonlar, yığınların ruh haline uygundur, iklime denk düşmüştür. Oysa ki temeldeki çelişkiler ve zorluklar devam etmektedir… Çözümler özünde, daha köklü, radikal, değişimlerde gizlidir…

 

Ama en yakıcı talepler, kitlelerin psikolojisine, genel toplumsal iklime uygun formüle edildiğinde, rahat günlere erişileceğine inanılır nedense!?

 

Dahası formülasyonun sahibi/sahipleri, denenmemişse, inanmak daha bir kolaylaşır…

 

Ve sonra, en yakın çember, ortaklaşır bütün sözlerle, yetkilerle ve elbette iktidar sahibi olmanın tüm olanaklarıyla…

 

Sonrasında, o formüle edilen talepler, tümüyle çözülememiş olsa bile, yığınlar hala şans verir sözün sahibine…

 

Ve yine bir kez daha gelir başarı…

 

Ve alışılmıştır artık, başarıdan sonra nasıl konuşulacağına, coşkunun nasıl çoğaltılacağına…

 

Ve kürsüye (iktidar da diyebilirsiniz) en yakın çember, daha sağlam basar hale gelmiştir toprağa, siz deyin “iktidara”…

 

…bir, iki, üç…devam eder başarılar…

 

Ve siz, aynı alışkanlıklarla seslenmenin ustası olmuşsunuzdur artık kürsüden…

 

Ve göz kamaştırıcı övgüler, kutsamalar ve neredeyse keramet atfetmeler…

 

Ve alışırsınız, alıştırılırsınız başarı sonrası nasıl davranılacağına…

 

Ve an gelir, sönümlenir coşkular…

 

Ve an gelir, umutsuzluğa düşer yığınlar, çemberler daralır, küçülür, küçülür, küçülür…

 

Sonra, ilk başarısızlık gelir, şaşırırsınız, şaşırır kalırsınız, rüzgar karşıdan esmeye başlamıştır… Sorunların, çözümsüzlüklerin, düş kırıklıklarının yönünden esmektedir rüzgar!... Karşınızdan, alnınıza esmektedir…

 

Oysa siz ve tüm benzerler ve rastlantıların birleşik koşullarının zirvelere taşıdığı tüm benzer olanlar, yenilgilerden sonra, başarısızlıklardan sonra nasıl davranılacağını öğrenememişlerdir, deneyimleyememişlerdir…

 

Ve belki de bu nedenlerledir ki, toparlanmak, eski başarı günlerini geri getirmek için, attıkları adımlar, yanlışlarla dolu, yenilginin büyümesine yarayabilecek adımlar olagelmektedir…

 

Bir kere başarı günlerinin alkışları, övgüleri, yapılanların büyütülerek, göz kamaştırıcı sunuları, bir kamaşma miyopisi oluşturmuş, şekillendirmiştir… Gerçekleri, asıl sorunları ve belki de o başarı günlerinin içerisinde, çok küçük olan yenilgi tohumlarını görememiş, onların gösterilememiş olmasında gizlidir…

 

Yani basit formülasyonlar, yığınları hareketlendirmeler, eğer yüzeydeki sorunları üreten, temel, nesnel kaynakları görebilecek, onu çözebilecek, ideolojik-politik perspektiflere sahip değilse, yani çözüm bekleyen yığınların bir parçası değilse, tüm sorunları üreten güçlerin bir parçası ve yine o güçlerin çıkarlarına tekabül eden ideolojik-politik anlayışların bir parçası ve temsilcisi ise elbette sorunun bir parçası olarak yığınlardan kopmaya mahkumdur, eli mecburdur… Sonsuza değin iktidar mümkün değildir… Ve sonsuza değin yığınları peşinden sürüklemek olanaklı değildir…

 

Eski günlerin, yani başarı günlerinin sonrasında, nasıl ki çemberler giderek büyümüşse, ilk yenilgiden sonra, yığınların deneyimleri büyüdükten sonra çemberlerin küçülmesi kaçınılmaz hale gelir… Ve artık elinizde yığınları ikna edecek, onları yeniden saflara çekecek olanaklar tükenmiştir, vaatlerin yerini sopalar almıştır!...

 

Yenilginin nedenlerini, işin doğasında, diyalektiğinde değil de, küçük ayrıntılarda, başka yerlerde, başka noktalarda aramaya başlarsınız… Politikaların, ekonomi politiğin ve bir bütün olarak altyapı ilişkilerinin, sınıf hareketlerinin üzerinde yükselen yeni bilincin veya kısmen yenilenmiş bilincin ortaya çıkardığı bir sonuç olarak bakamazsınız, göremezsiniz, çünkü başarı günlerinin yarattığı kamaşma miyopisi, bütün perspektiflere egemen hale gelmiştir artık…

 

Atılan her adım, çözümsüzlüğe ve yığınlardan kopuşa, sorunlardan kopuşa, demokratik iklimlerden kopuşa, hizmet eder hale gelmeye başlar…

                                                            ***

KAZDAĞLARI’NDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ

Kazdağları’ndaki direnişi kırmak için her fırsatın ve her durumun bir olanağa çevrilmek istendiğini biliyoruz. Yani, corona nedeniyle nöbet çadırlarına girişlerin engellenmesinin gerekçeleri ikna edici gelmiyor. AVM’lerde, eğlence yerlerinde, sokaklarda herkes cirit atarken bu gerekçeler inandırıcı değil…

 

Her şey bir yana, dünyanın neresinde görülmüş toprağını, havasını, suyunu savunmanın ceza ile karşılık görmesi!?

 

Kardeşim, insanoğlunun doğasını savunmasından, yaşamı savunmasından, soyunun geleceğinin var oluşunu savunmasından daha meşru, daha haklı, daha demokratik, daha hukuki bir yasa henüz yazılmış değildir ve yazılamayacaktır… 

 

Şimdi, yine kalınan yerden, kurallara uyarak, mesafeler korunarak, maskeler takılarak, her Cumartesi, İskele’deyiz, birlikteyiz, Kazdağları’nın sincabı yalnız değildir” diyeceğiz, demeğe devam edeceğiz…

 

SELAM OLSUN…

 

Türkiye işçi sınıfının, 15-16 Haziran (1970) o şanlı, o büyük direnişinin, 50’nci yılı bugün...

 

O büyük tarihi, o görkemli direnişi yaratan Türkiye işçi sınıfına, onun önderlerine, günümüz sendikal hareketinin ders çıkarması, o direnişi kavrama çabalarını yoğunlaştırması umuduyla selam olsun…

 

Geleceği belirleyecek güç, bütün değerleri yaratan, işçi sınıfının eseri olacaktır… Yeni bir dünyayı yaratacak, sosyalizmi inşa edebilecek, emeği özgürleştirebilecek tek güç, tek sınıf işçi sınıfıdır. Onun örgütlü ve kendi sınıfının bilincine varmış yaratıcılığıdır…

 

15-16 Haziran 1970 Büyük Direnişini, 50’nci yılında yeniden ve bir kez daha saygıyla selamlıyoruz…