havadurum
Seçkin Sağlam

ssboreas17@gmail.com

Ben sana profesör olamazsın demedim ki!

2307
Hani bir hikaye vardır ya “oğlum” der baba, “Ben sana (kaymakam olamazsın) demedim ki; (adam olamazsın) dedim” diye biten. Bu hikayeyi kim dinlese şimdilerde ÇOMÜ’nün müstear yazarlarını hatırlıyor! Neyse hakarete girmemesi için isim vermeyelim…
Geçtiğimiz günlerde ÇOMÜ yönetiminin en büyük savunucularından Firuze Ateş isimli müstear yazarın gazetemiz yazarı Sermet Atadinç, tarafından deşifre edilmesinin ardından malum yazar kadrosu ve bir ‘kısım’ medya savunma kalkanlarını vakit geçirmeden açtı.
Atadinç’in yazısında müstear isimli yazara hakaret ettiğini ileri süren, bir başka yazar “Fikir özgürlüğü” konusunda dem vurarak açıkça Atadinç’i hedef göstermiş. Çok garip değil mi? İsmini cismini gizleyerek yazılar yazacaksın, kentin gazetecilerine, kentin yöneticilerine hatta kabul etmeseler de kent halkının yaşam biçimine hakaretler edeceksin sonra da fikir özgürlüğünden bahsedeceksin.
Geçeceksiniz bunları.
Bu kent fikir özgürlünün ne demek olduğunu çok iyi bilir. Fikir özgürlüğünü de fikir özgürlüğü için canlarını verenleri de “kelle koltukta gezenleri” de tanır.
Kalkıp bu kentte insanlara bir şeyler öğretmeye, öyle şehrin terasından bakarak ahkam kesmek değil bu işler. Yazacaksanız kente dair, hay hay. Eleştirecekseniz hakaret etmeden, tamam. Siyaset yapacaksanız girersiniz bir partiye yaparsınız siyasetinizi. Onda da bir sıkıntı yok. Ama iktidar partisinin borazanlığını yaparak muhalefet partisi belediyelerine, muhalif gazetecilere saldırarak varacağınız son nokta, buradan daha öte olmaz.
Birilerine yaranacaksınız diye sayfalarında yer bulduğunuz gazetelerin imajını da nasıl etkilediğinizin farkına varın. Siz yolcusunuz ancak yalan dolanlarınızı sıraladığınız gazeteler ve sahipleri hancı. Bari onların adlarını kirletmeyin. Susun diyeceğim ama anlamayacaksınız(!)
Sırtınızı üniversiteye vermiş, kentteki belediye başkanları ile kavga eden, sivil toplum kuruşları ile kavga eden, gazetecilerle kavga eden sizler, dönün sırtınızı da üniversitenize bakın. Ülkenin en büyük kütüphanesini, en büyük ilahiyat fakültesini inşa etmekle olmuyor bu işler. Bakın üniversitedeki huzursuzluk uğultu olmaya başladı. İşçi ile mahkemelik, akademisyeni mutsuz, personeli mutsuz, bir iki topluluk üyesi öğrencilerin dışında bir çoğu mutsuz bir üniversitenin öğretim üyeleri, yöneticilerisiniz.
Kavgayı körükleyen, kentte huzursuzluk yaratan deşifre olunca da ‘fikir özgürlüğünden’ bahsedenler, bu kentte bu numaraları yemezler.
Sizin derdiniz yerel seçim. Onda da eminim ağzınızın payını alacaksınız… Zaten derdini yerel seçime kadar indiren, bir bilim insanının ufkunu da tahmin etmek zor olmasa gerek.
Bakış açısı bir partinin seçimi kazanması, seçilmek ve seçmek kadar dar olan bir insan, bilim insanı olsa ne yazar olmasa ne yazar. Kim tanır? “Bir lafa bakılır bir de söyleyene”, ona göre karar verilir...
Neyse şimdi hakaret ediyor diye topa koyacaklar, en iyisi bugünkü yazıyı 2 Nisan 1948 yılında katledilen şair, yazar Sabahattin Ali ile bitirelim…
….
FİKİR VE KÜFÜR
Biz demişiz ki: Bu memleketin istiklali her şeyden üstündür. Milletin oluk gibi kan akıtarak kazandığı bu istiklali, siyasi oyunlara alet edip, elden kaçırmayalım. Sömürücü devletlerin elinde oyuncak olmayalım
Cevap vermişler: Hain, satılmış, Bolşevik ajanı !
Biz demişiz ki: Halkın selametini temin ile vazifelendirilmiş olanların siyaset oyunlarına katılmağa, halka zulmetmeğe, onu dövmeğe ve halkın sırtına binmeğe, onu tabutluklarla kapatmağa hakları yoktur. Bunun önüne geçilsin.
Cevap vermişler: Bozguncu, devlet düşmanı, anarşist.
Biz demişiz ki: Yıllardan beri arkası gelmeyen dalavereler, arsa oyunları, memleket dışına para kaçırma rezaletleri, esrarı çözülmeyen cinayetler, millet mali soygunculukları alıp yürümüştür.
Öte yanda, millet karasabanın arkasında donsuz didiniyor. Bu gidişatın sonu hayra çıkmaz.
Cevap vermişler: Mufsid, tezvirci, komünist !
Biz bir fikir ortaya atmışız onlar bize cevap yerine, küfür savurmuşlar. Bu tür bir mücadelenin zevkli olmadığı meydanda... Lakin, yüreğimizi ferahlatan cihet şu ki, halk, o iyiyi kötüden, doğruyu eğriden ayırmakta hiç şaşmayan varlık, hep bizim tarafımızı tutuyor. Var olsun...
(Sabahattin Ali, Markopaşa Yazıları ve Ötekiler)