havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Bienal mi, Maraton mu?

Uluslararası Çanakkale Bienali iptal edildi. İptal edilmesinin gerekçesi AKP Milletvekili Bülent Turan'ın, bienal eş küratörü ve sanat yönetmeni Beral Madra için aslı astarı olmayan iddialar üzerinden yapmış olduğu karalamalardı. Bülent Turan böylece amacına ulaştı. Ne yazık ki bienal inisiyatifinin Bülent Turan'ın provokasyonu karşısında iptal kararı ve yapmış oldukları açıklamanın yetersizliği, sonuçları itibarıyla oluşan algı talihsiz bir durum olmuştur. Bülent Turan bir taşla iki tuş vurdu; hem bienal iptalini sağladı hem de Beral Madra ve Çanakkale Belediye Başkanı hakkındaki asılsız iddiaları ve karalamaları karşılıksız kaldı.

1940

 Bienal inisiyatifinin iptal kararının sonuçları her yönüyle olumsuz olmuştur.

Bu olumsuzluk aynı zamanda siyasi sonuçları itibarıyla farklı bir takım algılara yol açarak Bülent Turan’ın karalamalarının teknesine su taşımıştır.

Bülent Turan’ın bu saldırısını sadece sanat dışı bir müdahale olarak değerlendirilip, bir etkinlik iptal ediliyorsa gericiliğin sanata karşı düşmanlığına karşı nasıl bir tavır alınacaktır? 

Bu durum bienal inisiyatifinin konumundan öte, yapısal olarak halka dayanmayan halktan kopuk organizasyonların, gericiliğin saldırıları karşısında alabileceği tavrında karakteristik özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.  

Bu arada karalamalara konu olan Beral Madra’nın ve bu etkinliğe sponsor olan Çanakkale Belediyesinin  hakkını teslim etmeliyiz.

Madra, hakkındaki karalamalara gerektiği şekilde şu  cevabı vermiştir;

“5. Çanakkale Bienali küratörlük ekibindeki görevimle ilgili olarak Çanakkale AKP Milletvekilinin CHP’li Belediye Başkanı’na hitaben düzenlediği, haber ajansları, gazeteler ve sosyal medyada çıkan basın bülteninde her türlü ahlaki/insani sorumluluk dışlanarak, özgür ifade ve eleştiri hakkım yok sayılarak iftira, itham ve ihbar niteliğinde çarpıtılmış bilgiler verilmiştir.

“Bu basın bültenindeki itham, iftira ve ihbarları ve sosyal medyada yapılan bütün olumsuz ve saldırgan yorumları şiddetle kınıyorum ve hukuksal haklarımı saklı tutuyorum”

Çanakkale Belediyesi de etkinlikteki sponsor olma sorumluğunun arkasında durarak, verdikleri desteği çekmediklerini belirtip; yapılan bu saldırıya karşı olduklarını göstermiştir.

Bienal inisiyatifinin açıkladığı;  “içinde sanatın olmadığı girişimler karşısında” bir sanat etkinliğinin iptal edilmesi durumu, üzerinde düşünülmesi gerekli bir yaklaşımdır.

Bu tavır sanat ile ne kadar uyumludur, sanat egemenlerin müsaade ettiği kadar yapılırsa, ne kadar sanat olur sorusunu sormak bile bu uğurda bedel ödemiş olan sanatçılara haksızlık olacaktır.

Çağdaş sanatın piyasası olarak bienallerin sanat kavramına ne denli katkı sağladığı noktasındaki kaygılar konusu şimdi çok daha görünür olmuştur.

Bu bağlamda 4. Çanakkale Bienali sonrasında yazarımız Ensar İlyasoğlu’nun köşesine taşıdığı Yazar Yücel Sapdere’nin yazısını bir kez de ben paylaşmak ihtiyacını duyuyorum;

Yer Çekimine Direnen Kazma

İstanbul Bienali şöyle anlatılıyor "modern sanat" dehaları tarafından:

"İstanbul dev ve çağdaş sanat platformu oluyor."

 

Postmodernizm, hiçlik, boşluk, bugünsüzlük, geleceksizlik, evrensizlik, gezegensizlik, düzensizlik, üzülmüşlük, büzülmüşlük, yani ne var ne yok bir araya getirilince bu bugünün "çağdaş sanat platformu" oluyor!

Aslında bir bakıma herkese sanatsal yeteneklerini, ,içinde gizli kalmış cevherleri ortaya çıkarma fırsatı sunuluyor.

Hem de öyle uzun uzun uğraşmaya gerek yok.

Sadece etrafındaki her şeye sanat eseri gözüyle bak.

Çalıştır saksıyı ve bir yorum kat.

Yok, yorum katma.

Cismin içindeki anlamı meydana çıkar!

Çünkü her cisimde zaten bir ruh, bir mana var!

Mesela evin önündeki çöp tenekesi.

Görebilene, o çöp tenekesinde ne sanatsal ayrıntılar var!

Devir tenekeyi yere, at imzanı üstüne ve say sayabildiğin kadar.

Ruhların çöplüğe dönüştüğünden tutun da, ekolojik, morfolojik, zoolojik bozulmalara kadar!

Ama daha uyarı mesajlı olmasını istiyorsan eğer, bir ambulans sireni çöpün başında ışıklar saçarak dönsün.

Onu seyreden "sanat geyikçileri" bu derin sanatsal yaratım karşısında hazdan ölsün!

Elbette çöp tenekesiyle sınırlamayın kendinizi.

Serbest bırakın içinizdeki sanat denizini.

Evdeki gazeteleri toplayınız, buruşturup buruşturup üstünde hoplayınız.

`Buruşmuş Ruhlar Alemi` eserinizi yarattınız, kutlarız!

Yok eğer, ben sanat eserime renk katmak istiyorum derseniz yağlı, plastik, toz boya, artık ne varsa alıp sahneye dökeceksiniz. İşte karşınızda duruyor "Renklerin Özgür Aşkı" adlı en önemli eseriniz! Eserinizi yorumlayanların söyledikleri karşısında siz bile hayrete düşeceksiniz.

Veya bir kazmayı iple yukarıdan sallandırın.

Altına eserinizin adını yazın:

"Yer Çekimine Direnen Kazma".

Yok eğer eseri canlı sunmak istiyorsanız kafanıza bir kukuleta takın.

Elinize bir sütçü çanı alın ve sallayın.

Bugünün burjuva modern sanatında "Çanlar Kimin İçin Çalıyor" gibi romanlar yazmanıza gerek yok.

Çan çalın yeter.

Çanların kimin için çaldığını yorumlamak postmodern hıyarlara düşer!

Ah Ernest Hemingway ah!

Ne gerek vardı o kadar uğraşmaya, "Çanlar Kimin İçin Çalıyor" gibi kitaplar yazmaya.

Söyleselerdi çalarlardı!

Üstüne bir de, figüratif mi, yoksa nonfigüratif mi diye tartışma bile açarlardı.

Eh modern, çağdaş, postmodern, hiççi, biçimci sanatçı kolay olunamıyor elbette!

Anlamak lazım!

Çan çalmak, çöp toplamak, kazma falan olmak lazım!

17 Eylül 2005 Evrensel Gazetesi

Yücel Sarpdere

 

Sözün özü; Sanat dışı müdahaleler karşısında sanatı korumak da, bienal yerine maraton düzenlemekle olacak herhalde.

Anlayana…