havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Bir annenin verdiği ders: “vicdani güncelleme”

1487
O; ne faiz lobisini bilir ne Hasan Sabbah, ne Haşşaşiler onun lügatında yer tutar. Ne de paralel devleti!...
               Ne çete bilir, ne kumpastan anlar. Kolu uzun değil; gece yarıları savcıları arayamaz, mahkeme kararlarını uygulatmayacak gücü yok. Öyle postmodern darbe, dostmodern darbe gibi büyük laflar etmesini bilmez. Muhtemelen darbe denilince aklına Kenan Evren’den başkası gelmez. Ne kürsü dokunulmazlığı var, ne de eline mikrofon alıp kürsülerden konuşmuşluğu!...
                Belki kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti gibi kavramları şimdilerde anlamını bilmeden duymuş olabilir.
                Büyük düşünemez, büyük laf edemez; anlatmak istediğini basit, sade anlatır. Konuşunca, kitabın ortasından konuşur!...
                Ama onda bir şey var, birçoğunda olmayan; vicdan, utanma, ar-haya duygusu!...
                Kimden mi söz ediyorum; bunca yoğun ve önemli gündem arasında, büyük manşetlerle sunulan önemli olayların önemli kahramanlarının haberleri arasında, küçük bir üçüncü sayfa haberinin kahramanından!..
                Bir kadın, bir ana!... Evet, şimdi üçüncü sayfa haberini kısaca anımsatalım. Yer; Konya’nın Karatay İlçesi, 17 yaşında bir genç-çocuk komşularının iki televizyonunu çalmış. Genç yakalanmış, vaziyet suçüstü gibi görünüyor. Emniyet güçleri genci derdest eylemişler!...
                Kalabalığın arasında bir kadın öfkeyle bağırıyor; “hırsız o!”,  “hapse atın onu!”,  “komşulara zarar veriyor!”
                Kadın; çaldığı televizyonlarla yakalanan gencin annesi… Besbelli ki evladı onu utandırmış, yüzünü kızartmış, küçük düşürmüş. Evladının yaptığını vicdanına ve ahlakına sığdıramamış… Onun için polislere bağırıyor; “hapse atın onu” diye!...
                Ana; kavramsal olarak bilmediği, üzerine büyük laflar edemeyeceği;  hukuk ve yargıya teslim edilsin istiyor oğlu!...
                Utancından kurtulmak istiyor; oğlunu evlatlıktan reddetmiyor, oğluma tezgâh kuruldu demiyor; yargı cezalandırsın istiyor.
                Evet, o ana kimileri için bir sayıdır yalnızca. Karşılaştığı durum bir üçüncü sayfa haberi… Büyük gürültüler ve büyük sözler arasında önemsizdir onun söyledikleri!...
                Belki bir daha ne sesi ekranlarda duyulacak, ne söyledikleri gazete sayfalarına düşecek.
                Ama vicdanı, utanma duygusunu bir yerlerde arayacaksak, bir yerlerden öğreneceksek; Konya’nın Karatay İlçesinde öfkeyle bağıran o anadan öğreneceğimiz çok şey var.
                Öğrenmediği, bilmediği her şeyden sorumlu olduğumuz; bildiği ve söylediği sözlerden ders çıkarmamız gereken anlamlı bir sestir o!...
                “Milli irade” kavramını dilinden düşürmeyenler için Konyalı ananın sesi ve yine “milli irade” adına bize hangi dersleri sunuyor.
                Vicdan, ar-haya, ahlak duygusu nerelerden öğrenilir, kaynağı neresidir!... Bu duyguları yalnızca filozoflar, felsefeciler, psikiyatristler velhasıl büyük adamlar mı bize öğretebilir.
                Sıradan insandan, sade yurttaşın düşüncelerinden öğrenmenin değerini keşfettiğimiz gün; aklımızın ve yüreğimizin arınmaya başladığını anlamak yalnızca bir alçak gönüllülük olmamalıdır, değildir elbette.
                Bazen sıradan bir olay, küçük bir ayrıntı, önemsemediğimiz bir insan; kitapların, konferansların, bilgelerin bize öğretemeyeceği şeyleri öğretebilir, ufuklarımızı genişletebilir.
                Nazım Hikmet o sıradan insanın, insanların bilgeliğini şöyle ifade ediyor; “topraktan öğrenip, kitapsız bilendir/ Hoca Nasrettin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir”.
                Evet, Mevlana’nın toprağından  bir vicdan ar-haya duygusunu bize ulaştıran anaya saygılar!...
                Son söz bir gönderme olsun; “vicdani güncelleme”!...