havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Bırakın vıdı vıdıyı…

Emperyalist ve işbirlikçilerinin yaratıp büyüttüğü cihatçı çeteler katliamlarını sürdürüyorlar. Reyhanlı, Suruç, Ankara, derken şimdide Paris… Hal böyle iken G20 olarak bilinen ülkelerin devlet başkanları Antalya'da toplanmışlar vıdı vıdı yapıyorlar. Sözde dünyanın sorunlarını tartışıyorlar, halkların sorunlarını çözmek adına tam bir tiyatro sergiliyorlar. Bu arada korkuyorlar, toplantının yapıldığı kentin her noktasında bir protesto gerçekleşmesin diye akıl almaz önlemler alıyorlar. İş cihatçı teröristlerin katliamlarına gelince onlar "duygularına hakim olamayan çocuklar" oluveriyor, ellerini kollarını sallaya sallaya yüzlerce insanı yok eden katliamların önleri açılıveriyor!..

1149

 G20 olarak toplanan bu ülkeler aslında G8 diye bilinen dünyanın en zengin sekiz ülkesinin yağma politikalarının kamufle edilmesi için organize edilmiş bir girişim.

Bugün sonuç bildirgesiyle sözde terörizmden, mülteci sorununa kadar bir çok konuda “çözüm” önerileri oluşturacaklar.

Ortadoğu’nun yeniden paylaşılması adına sürdürülen yağma politikalarının vazgeçilmez sonucu olarak yaşanan savaşlar neticesinde yurtlarını evlerini topraklarını terk ederek yeni bir yaşam kurmak üzere yollara düşen mültecilerin yaşadıkları dram artık kabul edilemez bir noktaya ulaştı.

Her gün içlerinde çocuklarında olduğu onlarca mülteci,  insan tacirlerinin yaratmış olduğu kaosunda yarattığı koşullara bağlı olarak  ölümle yüz yüze kalıyorlar.

Çanakkale bu dramın en yoğun yaşandığı bölgelerden biri haline geldi.

Kıyılara vurmuş küçük çocukların cansız bedenleri olağan görüntüler haline gelmeye başladı.

Binlerce insan ölümü göze alarak umuda yolculuğu ilimiz sahillerinden başlatıyor.

Bu durum Çanakkale’de yaşayan her duyarlı vatandaş açısından şimdi çok daha hassas bir sorun haline  geldi.

Bir insanlık sorunu olarak mülteci sorunu; ne yazık ki üzerinden nemalanacak politikaların pazarlık konusu haline getirildi.

Ülkemiz Avrupa ülkelerinin tampon bölgesi haline getirilmek istenmekte ve bunun karşılığında verilecek paranın pazarlığının yapıldığı bir yaklaşım sözde bu sorunun çözümü olarak dayatılmaya çalışılmaktadır..

G20 toplantısının ana gündemlerinden biri de bu olacak, ancak çözümün yanından bile geçilmeyeceği yine insanlığın rafa kaldırıldığı pazarlıklara tanıklık edeceğiz.

Savaşın sonucu olarak yurtlarını terk eden bu insanların umuda yolculuk adına başlattıkları girişimler, yine ölümler gözyaşları küçücük çocukların sahillere vuran cansız bedenleriyle sürüp gidecek.

Bunları yazarken Yunanistan ordusunun 50 birliğinden zorunlu askerlerin kaleme aldıkları bir deklarasyonu düşündüm.

Yunanistan ordusu askerleri göçmenlere saldırıyı takibi ve müdahale etmeyi ret ettiklerini açıkladılar.

Açıkladıkları deklarasyonda; “Ordunun içinde ve dışında gelişecek bir kitle hareketinin şunları yapmasını savunuyoruz:

Süregiden katliam karşısında, elimizden gelen yöntemleri kullanarak Frontex, NATO, Avrupa ordusu ve Silahlı Kuvvetleri bloke etmeliyiz. Tutuklama operasyonlarına katılmıyoruz.

Sınır duvarlarının yıkılmasına destek olmalı, yenilerinin yapılmasını engellemeliyiz. Hiçbir asker göçmenlere karşı operasyona çıkan gemilere binmemeli.

Gemi, denizaltı ve uçaklar üslerine dönmeli. İkmalleri yapılmamalı.

Yunan ordusunu göçmenlere veya toplumsal hareketlere yönelik bir bastırma aygıtına dönüştürmeyi reddediyoruz. Toplumsal yapıdaki derin çatlakların üstü örtülsün diye “gönüllü emek” sağlamayı da kabul etmiyoruz. Bizim gözümüzdeki “asimetrik tehdit”, hükümetler ve onları destekleyen çıkar çevrelerinin bize karşı yürüttüğü savaş.

Tüm askerleri bize sadece anlayış göstermeye değil, ortak sınıf çıkarlarımızın farkına varmaya çağırıyoruz. Bizim hayallerimizi yok eden, burjuva kurumları, politikaları ve hükümetleridir” değerlendirmesini yapan Yunanistan Ordusu askerlerinin bu duyarlılığı son derece kayda değer bir girişimdir.

Sorunların çözümü için bir araya gelen vıdı vıdı yapmaktan öte bir anlamı olmayan G-20 toplantısı karşısında Yunanistan ordusu askerlerinin deklarasyonu çok daha değerli bir girişim olmuştur.

Terör sorununa gelince “terörün dini mezhebi milliyeti yok” diyerek cihatçı terörün şeriatçı İslam ile bağlantısını kopararak özünü boşaltmak isteyen bir yaklaşım ve cihatçı terörün yarattığı savaş ortamından kaçan mülteciler üzerinden Avrupa ülkeleriyle pazarlığa oturup, bir takım  tavizler  kopartmaya çalışarak ,asıl amaç olarak da bir bütçe pazarlığı yapanların ne mülteci sorununa nede terör sorununa çözüm üretmesi mümkün değildir.

 Ancak vıdı vıdı yapmakta da üzerlerine yoktur…