havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Bu dağlar kimindir!... "Bu vatan kimin"!?

Önce, bilmiyorum şaşırtıcı desem mi, demesem mi... Bir gelişmeden söz etmek istiyorum.

5264

 

 

 

Biliyorsunuz, İda Dağları’nda çadırlı nöbet devam ediyor. Birden bire Jandarmanın tuttuğu tutanak üzerine (öyle yazılmış), Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı Kirazlı Orman İşletme Şefliği “Devlet ormanlarında, orman idaresince belirlenen konuk yerlerinden başka yerlerde gecelemek” gerekçesiyle çadırlı nöbet tutanlara cezalar kesiyor…

 

Ne güzel!... değil mi!? Sorumluluk dediğin böyle olur işte, ormanlara böyle sahip çıkılır!... Yalnız küçük bir sorun var! Tam 347 bin 815 ağaç, tam 347 bin 815 can kıtır kıtır kesilirken, hatta katledilirken ve Çanakkale ve Türkiye ve sanatçısıyla, aydınıyla, duyarlılık ayağa kalkmışken ve yalnızca emperyalistler, onun yerli taşeronları ve çıkarlarına ve korkusuna teslim olanlar ve yalnızca kazma sapı kadar duyarlılığı kalmış olanlar sessizlik içerisindeydi…

 

Ölüm sessizliği!... Suskun, sinsi, kurnaz bir bekleyiş içerisindeydi ve tetikteydiler…  

 

Ve şimdi ve ansızın, birdenbire, ağaçlardı kıtır kıtır kesilip katledilmiş, toprağı kürünmüş, silinip süpürülmüş bir coğrafya parçasında kalanlar için ruhlarına nereden ayan olmuşsa olmuş cezayı yağdırıvermişler…

 

Bak! İyi yaptınız!…

 

Birgün, o attığınız imzalar bir belge olarak sizin karşınıza getirilecektir. Bunu sakın unutmayın, sakın kestiğiniz cezayı ve attığınız imzayı unutmayın…

 

Şimdi buradan devam edeli… Bu dağlar kimindir, İda Dağları-Kazdağları kimindir!?

 

Bu dağlar, mitolojinindir, tarihindir, bu anın, bugünündür… Geleceğindir… Kurdundur, kuşundur, börtü-böceğindir, insanındır… Oksijene ihtiyaç duyan hayatındır…

 

Anılarındır, hayallerindir, henüz bu coğrafyaya gelmesini hayal ettiğimiz düşsel çocuklarındır…

 

Ve bu dağlar,  insanoğlunundur!...

 

Bu dağlar tarihindir dedi… Bu dağlar vatandır dedik… Ve vatan; şairin dediği gibi, “…toprağın kara bağrında sıradağlar gibi duranlarındır”, … “Topun namlusundan görenlerindir”

 

Evet topun namlusundan kimler görünüyordu!? Topun namlusundan görünenler emperyalist barbarlardı, karanlık ve uykulu gecelerde uzak denizlerden gelip, Ege’yi aşarak, Marmara’dan İstanbul’a uzanmak isteyen işgalcilerdi, onların gemileriydi ve onların o günkü işbirlikçi uşaklarıydı… Ve bilimum ulusal hainler cephesiydi topun namlusundan görünenler!...

 

Ve işte ve o an gelip çattığında topun namlusundan gördüklerini, gemileriyle, askerleri ile ve postallarıyla, silahlarıyla ve apoletleriyle ve emperyalizmin “kayığına binen” uşaklarıyla, cesaretlerini yitirmiş, çıkarlarına ve korkularına teslim olmuş alçakların son kalıntıları ile birlikte, bu topraklardan, bu denizlerden, sözün özü bu vatandan kovmak için canlarını veren ve o dizilerde “toprağın bağrında sıra dağlar gibi duranlarındır…” bu vatan!…

 

Ve bugün ve yine bu vatanın taşını, toprağını, havasını, suyunu kirletenler, doğasını zehirleyip, yaşanılmaz kılmak isteyen emperyalist zehir tacirlerine, işgalcilere ve bu ülkeyi “müstemleke” zannedenlere karşı, aynı duyarlılığın varlığını ve rüzgarını  o dağlar, Kazdağları, anlıyor, anlayacak…

 

İşbirlikçilerin bütün oyunlarına, bütün manevralarına ve gerçeği gizleme çabalarına karşın, bütün korkutma, sindirme, cezalandırma tutumlarına karşın bu dağların, bu vatanın bir parçası olduğu asla unutulmayacak ve unutturulmayacak…

 

Bu yönde atılan bütün adımlar, bütün çabalar, çadır kuranlardan, çadırda direnenlerden,  panel düzenleyenlere, slogan atanlara, haber yapanlara, yumruğunu sıkıp haykıranlara ve onları alkışlayanlara uzanan, çeşitlendirilmiş tüm çabalar değerlidir, daha çok, daha çok birleşmeye, daha çok gücünü planlamaya ve bu emperyalist tekeli defedinceye kadar  mücadeleyi büyütmeye ihtiyaç olduğunu söylemeliyiz…

 

Ve ceza yağdıranlar, ceza kesenler!… Hadi söyleyelim, ÇED raporunda yazılmış olan, ki ÇED raporu ve orada yazılanlar bile meşru değildir, öngörülen limitler, katbekat aşılırken bir coğrafya tarumar edilip viraneye çevrilirken sizinizi çıkarmadınız, “müdürlüğünüzü”, “şefliğinizi” hatırlamadınız!...

 

Yaptıklarınız, yapmadıklarınız, attığınız, atmadığınız imzalarınız, birgün yolunuza çıkacaktır!…

 

Evet, Kazdağları mitolojinindir, tarihindir, bugünün, anın ve geleceğindir, anılarındır ve hayallerindir ve “toprağın altında sıra dağlar gibi duranlarındır” ve “topun namlusundan görenlerindir”, özgürlüğünü, vatanını, coğrafyasını, hiçbir çıkar karşılığında gözden çıkarmayanlarındır…

 

Ve Kazdağları bizimdir…