havadurum
Kadir Kenar

akadirkenar@hotmail.com

Bunları hiç yıkamayız!..

3185
Daha o zamanlar gazetelerin internet siteleri ve internet haberciliği olmadığı için, ancak Çanakkale Kütüphanesi arşivinde bulabileceğimiz bir konuyu aktararak başlayayım. Yıl 1997 ya da 98. (Bende şimdi kütüphaneye kadar gidemediğim için yılı böyle yazdım. Affola!) Valimiz çok değerli bir insan olan, Ekrem Özsoy. Kendisine abi diye hitap ederdim. İnsana da, gazeteciye de değer verirdi. Kulakları çınlasın. Evet, o zamanlar yazlık furyası yeni başlamıştı. Özal Türkiye`sinin `Küçük Amerika` hayalleri peşinde koştuğu dönem yani. İnsanlar bir anda zenginleşmişti. Neden? Dolar serbest kalmıştı! Birde önce `Benim memurum işini bilir!`den, benim iş adamım işini bilire; ve gemi azıya alan herkes işini bilire doğru yolladığımız yıllardı. 
 
İşte bu yıllarda bi yazlık furyası başladı. Kışlıklar tamam, yazlıksız olmaz modu tüm ülkeyi sardı. Zenginlik böyle bişey işte! Aslında fakirleşmemiz ve beton yığını maceramızın da başlangıcıdır bu yıllar. Mesela Biga-Gönen sınırında yer alan Denizkent o yıllarda çok meşhur oldu. Sadece zenginler değil, devrimci sendikalar bile buraya yazlıklar dikti. Sulu ova oldu yazlık tarlası. Parsel parsel satıldı sulu ova. Çok da kanuniydi ha bu iş. Sakatı yoktu yani. 
 
Ama, bu kanuni yazlık furyasının yanında bir de kanunsuzlar vardı. Onlarda neredeydi biliyor musunuz. Assos Küçükkuyu dikdörtgeninde. Kıyı yağması o zaman başladı. Köy muhtarları gariban zaten, ver eline üç beş kuruş yeter! Halk bicare! İşte buralar o zaman yazlıklarla dolmaya başladı. Ama kanunsuz bir şekilde tabi. Özel İdarelerin o zamanlar arazi araçı bile yoktu ki, gidip dağı taşı kontrol etsinler. 
Amma uzattık beya! İşte bu aşamada Çanakkale`ye vali olarak Ekrem Özsoy atandı. Dürüst bir devlet adamıydı. Duyarlıydı. Assos bölgesindeki bu gecekondu yazlıkcıları fark etti. Ve yanına bir kamyon bir kepçe alıp yıkıma geçti. Yanında da gazeteciler. Bu talana dur diyecekti. Ama iki gün sürdü. Bir iki evcik yıkıldı. Sonra karşısına baya ihtişamlı bir villa çıktı iyi mi. 12 Eylül paşalarından biriysi villanın sahibi. Vatanı kurtarmıştı büyük komutan! Bi yazlık yapmış oturmuş dert mi devlete! Ne oldu? Sevglii valimiz o evde stop çekti. Kamyon, kepçe hep beraber Çanakkale`ye geri dönüldü. Hakeye de burada noktalandı. Bir daha da kimse uğramadı oralara. 
 
İşte yıllar geçti. Bundan beş yıl önce bir kanun çıktı. Tarımda, hayvancılıkta ve de sanayide cuvallayan ülkemiz, bacasız fabrika turizmde karar kıldı. Kurtuluş turizmde dedi. Zaten dağ taş otel olmuşken, yetmezmiş gibi kırsalda da turizm yapılsın dendi. Teşvikler, hibeler çıkarıldı. Sen dağ başına otel pansiyon kur, hiben devletten. Yüzde ellisi. Ama sen işini bilirsin! Faturayı şişir otelin bedava gelsin. Ben iyi bilirim, o dönem ormanın ağacın savunucusu TEMA Vakfı gönüllüleri bile bu otel işine daldı. Bakir coğrafya, iştah kabarttı. Karşıda Yunan adaları da bu işi yapıyordu. Ama onlarda talan tulan yoktu tabi. Çok acıdır. 
 
İşte gazete sayfalarımızı şimdi yine bu talan haberleri süslüyor. `Eko-Turizm` adı altında dağlar taşlar talan ediliyor. Ranta açılıyor. `Eko turizm imarlı arazi` satışları tavan yapıyor. Orman vasfıda olmadığı için, alanın elinde kalıyor. Beton yığınları birbiri ardına dağları, tepeleri işgal ediyor. Midilli manzaralı eko turizm! 
 
Geçtiğimiz günlerde sevgili hemşerimiz Mimar İsmail Erten`le bir proğram yapmış ve köylerimize olan taleplerin sevindirici olduğunu söylemiştik. Elektriğe suyu, yolu olan köylerimizdeki harebe evlerin hayat bulmasına ve buraların göç almasına sevinmiştik. Ama, biz eko turizm adı altında, hem de devlet teşvikli beton yığınlarının işgalini hiç düşünmemiştik. İşte geldiğimiz noktada bu acı gerçekle karşı karşıyayız. Ve artık Ekrem Özsoy gibi bir valimiz bile olsa, oraları yıkma imkanımız da olamaz. Canım memleketin içine bi güzel etmiş durumdayız. Çok acı. Gerçekten de hüzün falan değil, evlat acısı gibi bir şey o toprakların bu şekilde imara açılması.. Böyle turizm falan da olmaz. O da ayrı bir gerçek..