havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

ÇEVİR KAZI YANMASIN İSMAİL BEY!...

Kilis'e atılan roketler, dokunulmazlık tartışmaları, Bursa'da patlayan canlı bomba, 1 Mayıs ve nihayet TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın laiklik ve yeni anayasa üzerine söylediği sözler...

825

 Ne demişti TBMM Başkanı: ‘’ Yapılacak yeni anayasada laiklik olmasın ve anayasa dini esaslara göre hazırlansın.’’ kabaca ifade edersek TBMM Başkanı’nın ifadeleri böyle. Sonra ne oldu? Tepkiler yoğunlaşınca Meclis Başkanı ‘’Ben onu demek istememiştim.’’ gibisinden açıklamalarla vaziyeti toparlama gayretine soyundu. Başkanın toparlama çabaları yetmedi, Ömer Çelik 28 Şubat’çıların laiklik ve demokrasi üzerine söylediği sözler üzerinden durumu izah etme gayretlerine destek açıklamaları yaptı. Ama en ilginç ‘’tercüme’’ saray danışmanı, ‘’genleşme teorisyeni’’ Yiğit Bulut’tan geldi. Bay Bulut diyor ki; ‘’İsmail Kahraman laiklik olmasın demedi laikliğin tanımı olmasın dedi.’’ Allah Allah... Demek ki memlekette herkes sağır, herkes izandan yoksun, Meclis Başkanı’nın ağzından çıkan sözleri bir tek Yiğit Bulut duymuş, bir tek o izah etme yetisine sahip!...

Biraz şöyle bakalım; Türkiye’de laiklik zaten arızalanmış bir kavram olarak yaşamını zar zor sürdürebiliyordu. AKP iktidarları döneminde ise giderek, daha da işlevsizleştirilmek istenen kavramların, değerlerin ön sıralarında yer alıyordu.

Biraz bütüncül baktığımızda, yapılan ve hayata geçirilen değişik alanlardaki hükümet uygulamalarını bağlantılı ilişkileri içerisinde değerlendirdiğimizde, Meclis Başkanı’nın sözleri sürç-ü lisan saymamız için toplumca izandan yoksun olmamız gerekiyor!...

Diyanet’in yaptığı açıklamalar, zorunlu din dersleri, giyim kuşama dair söylenenler, kürsülerden Kuran-ı Kerim göstermeler, ulusal bayramlara karşı alınan tavırlar, ’’Ulemaya sormak lazım.’’ referansları, yurttaşlık yerine ümmet övgücülüğü, vakıf ve cemaatlerin desteklenmesi dindar nesiller yetiştirmek... Hani daha sıralamaya devam edersek sayfaları doldurabiliriz!... Buraya sıraladığımız gelişmeler, uygulamalar, önermeler, aynı merkezlerden yönetilip yönlendirilen, desteklenen ve arkasında yeni bir toplum daha doğrusu dini esaslara yönelik bir toplum inşa etme felsefesinin, ideolojisinin son örneklerinden bir tanesidir.

İsmail Kahraman’ın söylediği sözlerin değerlendirilmesi gereken felsefi ve ideolojik bağlam tam da burasıdır. Bu sözleri, ifade özgürlüğü bağlamında değerlendiremeyiz. 1.si sözün sahibinin işgal ettiği koltuk, 2.si sanki Türkiye’de ifade özgürlüğü bütün yurttaşlar için güvence altına alınmış da İsmail Bey’ de bu ifade özgürlüğü cennetinde düşüncelerini açıklamış bize de buna inanmamız isteniyor!...

Türkiye, yetersiz olmasına rağmen Cumhuriyet’in getirdiği değerler ( laiklik gibi ) emeğin hakları, kadın-erkek eşitliği, insan hakları kavramları, eğitim alanı, inanç alanı ve demokratik değerler; son 10 yılda sürekli aşındırılan tahrip ve tahrif edilen bir kuşatma planının, bir imha planının hedefi haline getirilmiştir.

Hayat toplumsal ve sosyal ilişkiler, tekil, ilintisiz bir biçimde ilerlemez. Olaylar, olgular, fenomenler, gelişmeler karşılıklı etkileşim içerisinde ve birlikte hareket halinde olurlar. Bu nedenlerledir ki son yıllarda hayata geçirilmek istenen yasal değişikliklerden kültürel, sanatsal vb. tüm alanlara uzanan politikalar, bilinçli bir şekilde dindar nesiller yetiştirme ve esas olarak laik ve demokratik kırıntıların bile tahrip edilmesine yönelik, açık bir tehdit ve tehlikeyle yüz yüze getirilerek, toplumun değiştirilip dönüştürülmesi hedefine yöneliktir.

Ancak bu öyle kolayca gerçekleştirilebilecek, hükümetin istediği sonuçlara hemen ulaşılabilecek, beklenen ve istenen amaca ulaşılabilecek bir gerçeklik değildir!... Demokratik değerleri savunan, demokrasinin daha da geliştirilip derinleştirilmesini isteyen ve bu uğurda mücadele eden toplumsal güçleri aşmak, onları etkisiz kılmak öyle kolay değildir!...

Yani öyle ha deyince Sünni-Hanifi ekseninde ve bu anlayışın mutlak egemenliğinde bir sistemi, bir toplumsal düzeni, bir anayasal sözleşmeyi yerleştirmek olanaklı değildir.

İşte şimdi, İsmail Kahraman’ın ve benzer düşünceyi savunanların tepkiler üzerine gördüğü bu gerçekliktir. Bu nedenlerledir ki ‘’Çevir Kazı yanmasın.’’ moduna evrilerek, eveleyip geveleyerek bir adım geriye çekilmelerine meşru bir zemin yaratma gayretine girdiler.

    Umuyoruz ve bekliyoruz ki, 1 Mayıs aynı zamanda laiklik karşıtlığına bütün söylenenlerin arkasında gizlenen şeriatçılık özlemlerine ve her türden siyasi gerici politika ve ideolojilere, alanları doldurarak kitlesel, coşkulu, hak ettikleri yanıtı vermiş olur!...