havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

DAĞIN "BACASI TÜTÜYOR" HALA...

Hey... Dağlarımıza tünemiş akbaba sürüleri!...

4993

 

 

Kestiğiniz ağaçların, çiğnediğiniz çiçeklerin tek tek hesabını vereceksiniz!...

İki elimiz sonuna kadar yakanızda olacak!...

Kazanacağınız şey; eğer buna “zafer” diyecekseniz, Pirus Zaferi bile olamayacak!...

Avuçlarınıza alacağınız altın, ellerinizi yakacak, dünyanın neresine kaçarsanız kaçın, başınızı nereye gizlerseniz gizleyin ensenizde olacağız!...

Dünyanın yüzüne bakamaz hale getirileceksiniz, halkların lanetinde boğulacaksınız!...

Alın siyanürünüzü de defolun gidin!...

And olsun ki sizleri rahat bırakmayacağız!...

Doğamızı savunmaya devam edeceğiz…

 

Peki, onca ağacın kesilmesi, havanın, suyun ve toprağım kirletilmesi ve İda Dağları’nın tarumar edilmesi karşılığında, bu emperyalist şirketlerden ve yerli talancılardan, millilik ve yerlilik adına hangi bedeller alındı/alınıyor!?

Bu sorunun rasyonel bir cevabı var mı!?

Var mı bu ilişkinin, bu ülke adına bir rasyonalitesi!?

Var mı, söyleyin?

Bu, akıl dışına sürüklenişin bir göstergesi değilse nedir!?

 

Haydi ÇANAKKALE, cevabı bizler, birlikte, her Cumartesi olduğu gibi, İskele Meydanı’nda EL ELE birleşerek, zincirler oluşturarak verelim…

 

İda Dağları’nın bacası tütüyor ve tütmeye devam edecek… O ateş sönmeyecek!...

 

DÜNYANIN MÜESSES NİZAMI; ÇÜRÜMÜŞLÜK!...

 

Başka şeyleri bir yana bırakalım, öyle derine, uzağa gitmeyelim, tekrarlanmış, bilinen rakamlar ve veriler üzerinden basit iki soru soralım.

 

Dünyada, milyonlarca insan açlık sorunu yaşıyor mu? “Evet” diyorsunuz değil mi? Rakamlar ve veriler bunu söylüyor.

 

Devam edelim… Yine rakamlar, dünyada milyonlarca ton yiyeceğin, çöpe atıldığını ve israf edildiğini söylüyor mu? Evet söylüyor…

 

Basit ve bilinen veri ve rakamlar üzerinden bir soru daha soralım… Dünyada, 100 ailenin serveti, dünya nüfusunun yarısının gelirine eşit mi? Hadi, 100 aile değil de buna 500 aile diyelim… Yani, 500 ailenin serveti, dünya nüfusunun yarısının gelirine eşit olması; bir yanda, açlığın, sefaletin, hastalıkların, bakımsızlıkların olması, öte yanda insanlığın ürettiği hiçbir değerle örtüşmeyen, hiçbir ahlakı norma sığmayan bir safahatın ve kontrolsüz bir ihtişamın varlığı… Peki ne yapılacak bu servet!? Bu eşitsizlik utanç verici değil mi!? İnsanlığın var oluşu adına, bir kokuşmuşluğa, çürümüşlüğe işaret etmiyor mu!?

 

Peki, bu ilişkilerin iki yönünü, insana uygun, insanlığa uygun, var oluşa uygun hale getirmek, imkansız mı? Değil! Değil!

 

Bu sıraladığımız şeylerin, bir rasyonalitesi var mı!? Yok!

 

Ama, dünyanın müesses nizamı böyle!...

 

Artık, insanın, insanlığın ve doğanın, geleceğini tehdit eden, kendisini de çürüten, bir müesses nizam!... ve müesses nizamın bu çürümüş hali, merkezden çevresine doğru, rasyonalite dışı olan bir dizi inanılmaz söylemleri de üreterek genişlemekte ve yeni yeni sorunların karşımıza çıkmasına neden olmaktadır.

 

Hadi önce, ülkemizden örnekler verelim… Ne diyor? “Mehdi gelecek, o gelmeden önce ortamı hazırlamak gerekir…”

 

Kim bu vatandaş? Bir tuğgeneral eskisi… Var mı bunun bir rasyonalitesi!? Ortamı hazırlamak ne demek!? Akıl bunun neresinde!? Ortamı hazırlamanın somut karşılığı nedir!? Cevabınız var mı, somutlayabilir misiniz!? Ancak, müesses nizamın akıl dışına taşmış, rasyonalitesi olmayan bir ucubelikten başka cevabı yok!...

 

Devam edelim… Bir Şeriat Anayasası hazırlanıyor, Müslüman devletler birleştiriliyor, resmi dil Arapça oluyor, başkent İstanbul… Bayraklar tarif ediliyor ve bu Cumhuriyet karşıtlığı sayılmıyor, suç olarak tanımlanmıyor!... Peki o zaman söyleyin, durumun bir rasyonalitesi var mı!?

 

İşin ilginç yanı, durumla ilgili suç duyurusunda bulunan yurttaşın dilekçesi, Cumhuriyetin bir savcısı ünvanını taşıyan kişi tarafından kabul edilmek istenmiyor. Bu durumu akılla izah edebilecek var mı!? Yoksa, müesses nizam böyle mi istiyor denilecek!?

 

Ya da akıl dışına sürüklenişin bir zavallılığı mı!?

Ya da bir çılgınlık mı?

Müesses nizamın çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu perdelemek isteyen bir akıl dışılığın, bir çılgınlığın hezeyanı mı!?

Siz sizin!...

 

Ha çılgınlık demişken, Övgün Ahmet Ercan hocanın tanımlamasıyla “İstanbul suyolu”, sahiplerinin ifadesiyle “Kanal İstanbul Çılgın Projesi”, piyasaya bakarsak “Kataristan Projesi” diye adlandırabildiğimiz bu çılgın tartışma, kendi gerçekliğimiz nerede, tartışmalar nerede?

 

Var mı bunun da bir rasyonalitesi!?

“Müesses nizam böyle istiyor” mu diyeceğiz, yoksa halkımızın o güzel ifadelendirişi ile; EVİNDE YOKTUR GECELİK, GÖNLÜNDEN GEÇER HOCALIK mı diyeceğiz!?

 

Elbette evinde gecelik olmayan müesses nizamın patronajı değil, biz cümle alemin, yani ahalinin halini anlatmaktadır. Yoksa onlar, memleketin borcuna, harcına, sefaletine, yoksulluğuna, hali pürmelaline bakmaksızın, onu görmeksizin, hatta onu unutturmak ve perdelemek için böyle çılgın ve akıl dışı projelere tevessül eylemekte beis görmeyen medya tetikleyicisi zat-ı muhteremler, müesses nizam sahipleri olabilenlerdir ancak!...