havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

DAĞIN "ÖTEKİ YÜZÜ!..."

Beri yüzde, beri yakada olup bitenleri biliyoruz!...

6248

  Direniş çadırları devam ediyor, İskele Meydanı’nda her Cumartesi günü yapılan basın açıklamaları 5’inci haftayı geride bıraktı, forumlar, değerlendirmeler, direnişin niteliğine, biçimine, farklı ve yeni görüşlerle derinlik kazandırıyor…

 

Peki, dağın öteki yüzünde neler oluyor!?

 

Hani “kurtarıcıların” söylediği gibi, “değil Kazdağları’nda, değil Türkiye’de, dünyada çevre sorunları sona eriyor” masalına, en hafifiyle masalına inanılsaydı ve yine çadırları “politik” olarak tanımlayan ve üzerinden “neyse” diyerek yumuşak bir geçiş yapan paradigmaya inanılsaydı, apolitik saflarına evrilseydi kitle çizgisi; dağın öteki yüzünde çöreklenen o büyük politikayı, soygun ve yağma politikalarını anlamaktan uzak düşmeyi ve Alamos Gold’un gerisindeki saflaşmayı, kolay yutulur lokma sanmanın gafletine saplanılıp kalınabilinirdi…

 

Şimdi, buradan bir soruyu, aynı soruyu; 347 bin 815 kez sorarak dağın öteki yüzüne atlayalım…

 

Çadırlarda kimlik soranlar, kimlik tespiti yapmak isteyenler; ÇED raporunda belirlenen sayılara, (ÇED’in meşruiyet tartışması ayrı bir konu) ÇED’in çerçevesini belirleyen yasalara, kurallara ve normlara uymayan, onu hiçe sayan ve her gün Bin Pınarlı İda’nın ağaçlarını, birer birer, kıtır kıtır kesenlere, katledenlere, kimlik sormak, onların kimliklerini belirlemek aklınızdan geçmedi mi!? İhtiyaç duymadınız mı, yoksa böyle bir sorumluluğunuz yok muydu!?

 

Koskoca bir orman çöle çevrilirken ve oranın bütün canlı hayatı, o gürültü patırtı işkencesine maruz bırakılırken, yalnızca yasalar değil, var oluşun bütün değerleri çiğnenirken, bu doğa cinayetini işleyenlerin kimliklerini sorup sorgulamak, tespitler yapmak, hadi en hafifinden, onları kurallara uymaya çağırmak ve tahribatı yapanların kimliklerini tespit etmek aklınıza gelmedi mi!? Kesilen her ağaç adına ve her ağaçta bozulan habitat adına, korkan, panik yaşayan her canlı adına, bu soruyu size, sizlere, 347 bin 815 kez soruyoruz!

 

Bu soruları sormaya devam edeceğiz…

 

Şimdi anlıyoruz, yapılmak istenenlerin niçin yapıldığını biliyoruz… İda Dağları mücadelesinin simgesi haline gelen ve onun sürekliliğini sembolize eden çadırları tedirgin etmek, korkutmak ve buradan İskele Meydanı’na uzayan, Çanakkale halkıyla buluşan ve giderek genişleyen eylemliliği engellemek için kimlik tespiti gibi bir yola başvurmak!?

 

Biliyoruz, yerel yönetimi etkisiz kılmak, çadırlar kanunsuz gösterilirse, yerel yönetimle direnişin bağları kesilirse ve hatta bu coğrafyanın, bu şehrin sularının kirlenmesine, doğasının tahrip edilmesine, oksijeninin siyanüre bulanmasına sessiz kalmış bir yerel yönetim yaratılabilirse… ne ala, ne ala!… Dağıt öteki yüzü çok genel ve kabaca bunu hedefliyor…

 

Suyuna, havasına, toprağına sahip çıkmayan bir yerel yönetim olabilir mi!? Belediye Başkanının ağzından “Çanakkale Türkiye’nin önsözüdür” şiarını söyleyen bir kent, bütün olup bitenlere sessiz kalabilir mi!? Yerel yönetimin elinin, kolunun bağlanmasını bir kent iradesine saygısızlık ve saldırı olarak kabul etmez mi!? Bu şehre, Troia’dan Çanakkale Savaşlarına kök salmış düşmanlara ve emperyalistlere karşı mücadele etme kültürü mücadeleyi emreder! Haksızlığa karşı çıkmayı emreder! Sabrı, yurtseverliği ve yurdunu korumayı emreder! Ve bu değerleri unutan kim olursa olsun, hangi pozisyonu tutarsa tutsun, kendi meşruiyetini tartışmalı hale getirir! Sessizlik ve teslimiyet kabul edilmez, kabul edilemez ve bunu kabul etmeyiz!...

 

Şimdi buradan bir kez daha sesleniyoruz, sakın Kazdağları direnişçilerini kimliksiz bellemeyin… Evet onların tümünün cebinde bir kimliği var, ama o kimlikten daha önemlisi, asıl şekillenen kimlik yurtseverlik kimliğidir… Suyuna havasına, taşına toprağına, kuşuna, börtüsüne böceğine inatla ve sabırla sahip çıkma kimliğidir, insanlık onuruna sahip çıkma kimliğidir, hayata sahip çıkma kimliğidir… Boyun eğmeyi, onursuzlaşmayı, teslim olmayı ret ve inkar etmenin kimliğidir…

 

Evet, insanlığın ortak değerlerini ve ilkelerini, çıkarlarının kaldırım taşları olarak döşeyen bezirgan paradigmanın yolu, gerçeğin ve hayatın bilgeliği ve haksızlığa karşı başkaldırıyı, her gün yeniden ortaya çıkardığı noktada, en fazla etkisiz elemanların saflarında yer tutmaya kadar izin verebilir!...

 

İşte, dağının öteki yüzünün yerleştirmek istediği tam da böylesi bir kültürdür… Ancak, 5 haftadır süren İskele Meydanı’ndaki “El ele insan zinciri” bu hayali kuranları, her defasında yeniden hayal kırıklığına uğratmış olmalıdır…

 

Ancak biliyoruz ki bu mücadele hiç kolay olmayacak… Dağın öteki yüzü eylemleri kırmak, dağı sessizleştirmek, direnişi sona erdirmek için her türlü yolu deneyecektir, biz, bizler, bu kent, Truva Atı’nın bu coğrafyaya geldiği günden beri okyanus ötesinin ve emperyalist barbarlığın her türlü oyun ve hilesine karşı uyanık olmanın gereğini, en son olarak Kurtuluş Savaşından bugüne canlı tutabilmeyi başarmıştır/başarabilmiştir…

 

Son sözümüz; Çadırda kalanların kimliği, hepimizin kimliğidir ve orası yalnız değildir… Yüreğimiz, onlarla birlikte çarpmakta ve gözümüz kulağımız orada, direniş çadırlarındadır…