havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

DARBECİLİKLE GERÇEK HESAPLAŞMA

1667
Koparılan onca gürültü patırtıdan, kıyametten, şaşaalı söylemden sonra nihayet iki “cuntacı eskisi” nin; Evren ve Şahinkaya’nın mahkeme süreci başladı.
 
İddianame okundu, savunmalar yapıldı.
 
Mahkeme süreci, daha doğrusu iddianamenin okunması ve savunmaların yapılması çeşitli değerlendirmelere, eleştirilere konu oldu. Ve esas olarak bu iki darbecinin hâkim huzuruna, mahkeme salonuna getirilmemiş/getirilememiş olması, tartışmaların ve eleştirilerin merkezine oturdu.
 
Varsayalım ki bu iki cuntacı Evren ve Şahinkaya mahkeme salonuna getirilmiş olsaydı; gerçekten darbe ve darbeciler yargılanmış olacak mıydı?
 
Evren ve Şahinkaya’nın yataklarından ve odalarından telekonferans yöntemi ile iddianameleri dinleyip, savunmalarını yapmaları konunun biçimsel yanını oluşturmaktadır. İşin, davanın özü bu tartışmalar arasında önemli ölçüde perdelenmiş, ötelenmiş göründü.
 
Buradan itirazlarımızı, düşüncelerimizi paylaşabiliriz.
 
Birincisi 12 Eylül askeri faşist darbesinin bütün sorumlusu, suçlusu iki general ile sınırlanmış olabilir mi? O dönem yapılan bütün uygulamaların, sürgünlerin, kıyımların, işkencelerin, idamların akla hayale sığmayacak insanlık dışı uygulamaların sorumlu ve suçlusu, iki kişi ile sınırlandırılarak, bu iki cuntacıya indirgenerek bir tarihsel dönemle hesaplaşılabilir mi?
 
İkincisi bu dava sürecinde görülen ve hatta daha bir belirgin hale gelen bir darbe ideolojisinin, kültürünün ve tarihsel bağlantı, kaynak ve etkileyenlerinin varlığının zaman zaman yok sayılması, zaman zaman ikincillenmiş olması sorunudur.
 
Burada, söylemek istediğimiz şeyi birkaç somut veri üzerinden açıklamaya çalışalım.
 
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun yaptığı görüşmelerden iki örneği özetle anımsayalım. İlki Mehmet Ağar’ın söyledikleridir. İşkenceler için “ Sert sorgu” , derin devlet için “ Kerkük ve Musul’dan başka memleket toprağını kaybetmemek”, “ Derin devlet, Milletin derinliğidir.” Diyen Ağar yalnızca ve pratik olarak yasa dışı, kontrgerilla örgütünü ve onun tüm uygulamalarını ideolojik bir paradigmaya oturtmaya çalıştığı gibi, hukuksuzluğu, işkenceyi savunan, onu bir kültür(!) olarak savunabilmektedir.
Eski Başbakanlardan Tansu Çiller ise; “mağduru oynayarak” darbecilere rahmet okutacak uygulamalarının ve hukuk dışılığın teorisini yapmaktadır.
 
Eğer ve gerçekten darbeler, darbeciler ideolojisi, kültürü, politikası, hukuk dışılığı ve işledikleri insanlığa karşı suçlarla topyekûn yargılanacaklarsa, perspektifin daha geniş ve daha derin olması gereklidir.
 
Şunu demek istiyoruz; 27 Mayısı anlamadan onun ideolojik ve kültürel mantığını ve dayanaklarını kavramadan 12 Mart muhtırasını; 12 Mart muhtırasını bütün yönleri ile değerlendirmeden 12 Eylül darbesini; yine 12 Eylül darbesini anlamadan, bütün yönleri ile sorgulayıp, değerlendirip bütün sonuçlarını ortaya çıkarıp yargılama konusu yapmadan 28 Şubatı, post-modern darbeciliği anlamamız olanaklı olamaz, istenilen sonuçlara ulaşılamaz.
 
Ve hatta fiilen darbecilerin iktidarda olmadığı dönemlerde yapılan işkenceleri, işlenen faili meçhul cinayetleri, hukuk dışı tüm uygulamaları anlamamız neredeyse imkânsız hale gelir.
 
Bu nedenledir ki; “ biz böyle bin operasyon yaptık.” diyen Mehmet Ağar’a, bu bin operasyonun tek tek hesabını sormadan; “sert sorgu” diyerek, bir insanlık suçu olan yaptığı ve yaptırdığı işkenceleri savunmasının ve bunun hukuk dışılığının hesabını sormadan darbecilikle mücadele etmenin, onun bütün izlerini, sonuçlarını yok etmenin imkânı yoktur.
 
Tansu Çiller’den “elimizde liste var” diyerek, Kürt aydınlarına ve iş adamlarına yönelik yapılan cinayetlerin hesabını sormadan ne darbe ideolojisini, ne darbe kültürünü, ne darbe hukukunu yargılamak gerçekten suçluları ortaya çıkarıp cezalandırmak, mümkün değil.
 
12 Eylül döneminin her kademedeki yöneticilerinin, suç ortaklarının, cellâtlarının açığa çıkarılıp, yaptıklarının karşılıklarını, cezalarını vermeden darbelerle gerçekten hesaplaşılamaz.
 
Yarım asırdır, bu ülkede işlenen siyasi cinayetlerin, faili meçhullerin, provokasyonların, kontrgerilla ile olan bağlantılarını araştırıp, açığa çıkarmadan ne darbelerin ideolojik ve kültürel kaynakları ile ne de bu ideoloji ve kültür üzerinde şekillenen politika ve hukukla hesaplaşamazsınız.
 
Pervasızca ve utanmadan, işkenceleri ve tüm insanlık dışı uygulamaları savunan bu pespaye derin devlet savunucularını hoş görerek, söylediklerinin üzerinden atlayarak, darbelere ve darbeciliğe karşı pozisyon alınamaz.
 
Türkiye’nin son elli altmış yıllık mücadele tarihi bize öğretmiştir ki; kontrgerilla ile darbecilik arasında kopmaz bir bağ vardır. Kontrgerillacılık darbeciliği, darbecilik kontrgerillacılığı büyütüp beslemiş; anayasal, hukuksal, demokratik, insana ve hayata dair bütün değerleri tahrip etmeye, işlemez hale getirmeye, arızalı ve sakat bırakmaya neden olan, aynı bütünün iç içe geçmiş iki yönünü oluşturmaktadır.
 
Aslında bu söylenenler, eğer emperyalizmin ve özellikle ABD emperyalizminin darbelerle, darbecilerle ve bizzat örgütlenmesini gerçekleştirdiği ve bir dönem maaşa bağladığı kontrgerilla ve kontrgerillacılıkla kurduğu ilişkilerin anlamı, hedefleri ve dönemsel çıkarları araştırılıp kavranmadan bütünlüklü, her yönünün aydınlandığı bir 12 Eylül ve darbecilik yargılaması gerçekleştirilmiş sayılamaz.
Eğer toplumun, demokrasi bilincinin, hukuk bilincinin, yurttaşlık bilincinin gelişmesi, derinleşmesi hedefleniyorsa, 12 Eylül yargılamasının bütün yönlerinin, ilişki ve bağlantılarının araştırılıp soruşturulması, demokratik bir ülke kurma hedefine bağlanıp kanalize edilmesi tarihsel bir görev kabul edilmelidir.
 
Bu da yalnızca yargılayan-yargılanan ilişkisini aşan bir toplumsal karşı koyuşu, pozisyon alışı gerekli ve zorunlu kılmaktadır.
 
Mesele; Evren ile Şahinkaya’nın yargılanma biçimine sığdırılamayacak kadar geniş ve derin boyutlara sahiptir.
 
Eğer, gerçekten darbelerin ve darbeciliğin bütün yönleri ile yargılanması isteniyorsa ( ki gerçek anlamda darbeleri ve darbeciliğin hangi toplumsal güçlerin yapabileceği ayrı bir tartışmanın konusudur) biçimselliği aşan bir perspektif gereklidir. İki darbeci generalin yargılanmasına indirgenmiş bir yöntem, bir mantık; “darbeciliğinize mahsuben” lütfen ödemeniz gereken borçlar için mahkemeye teşrif buyurur musunuz… karikatürleştirme görüntüsüne dönüşmüş olur.