havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

DEVLETLER MEŞRUİYETLERİNİ HUKUKTAN ALIR.

777
Herhangi bir devletle ilişkilenmiş toplumsal bir olguyu veya problemi çözmek, çözümlemek için; kabaca iki ana eksenden, söz konusu olguyu ele almak ve tanımlamak bir zorunluluk olarak karşımıza çıkar. Yaşadığımız günlerde, bazı Kürt illerinde ve ilçelerinde yaşanan olayları da bu iki ana eksen üzerinden değerlendirmek gerekli hale gelmiştir. Bilindiği gibi devletler, herhangi bir toplumsal olaya müdahale ederken ve hatta bu toplumsal olayı zor kullanarak çözümlemek isterken, uyulması gereken kurallar açısından meşruiyetini ortaya koyar. Bu nedenledir ki kimi Kürt illerinde ve ilçelerinde yaşanan olayları, çatışmaları değerlendirirken birincisi devlet hukuk ilişkisi pratik anlamıyla ise anayasal ve yasal belgelere uygun davranılıp davranılmadığı meşruiyet açısından belirleyici bir kriter olarak öne çıkar. Günlerce sokağa çıkma yasaklarının uygulanmasının verili hukuk sistemi anayasal ve yasal mevzuatlar açısından bir dayanağı olduğunu söyleyemiyoruz. Terörle mücadele adına kasabaları , mahalleleri abluka altına almak ; olayla doğrudan ilişkili olmayan sivil halkı susuz , elektriksiz , aç evlere hapsetmenin hukuk düzleminde herhangi bir karşılığı yoktur!... Adı geçen il ve ilçelerde başta yaşam hakkı olmak üzere, sayısız hak ihlalinin gerçekleştiğini rahatlıkla gözlemleyebiliriz. İnsan hakları evrensel bildirgesinin söz ettiği haklardan başlayarak; çocuk hakları, çevre hakları, hasta hakları, hayvan hakları, kentli hakları vb. olmak üzere neredeyse uluslararası belgelerde yer alan tüm hak manzumelerinde ihlaller yaşandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Varsayalım ki, kimi mahallelerde silahlı YDG-H militanları var. Bu gerçek tüm mahallelerin ve sokakların abluka altına alınmasını , kuşatılmasını ; oralarda yaşayan sivil insanların doğrudan ve dolaylı olarak zarar görmelerini , haklarından ve özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarını meşru göstermez!... Devletler şöyle diyemez : ``Ne yapalım, biz yasadışı illegal ve silahlı örgüt militanlarına ateş ederken arada birkaç sivili de yaralayıp öldürüyoruz.`` Bu anlayış bir hukuk devleti açısından kabul edilemez!... Onbeş yaşındaki zihinsel engelli Ferhat Kartal`ın göğsüne saplanan oniki kurşunu bu gerekçelerle meşru gösteremezsiniz!... Devletler ``zor kullanma``, ``silah kullanma`` tekelini hukuka ve yasalara uygun kullanmadıkları sürece yaptıkları uygulamalar devlet terörü olarak adlandırılır. Çocuk , yaşlı , kadın , birçok sivil yurttaş bu çatışmalarda hayatını kaybetti!... Bu katliamları ``terörle mücadele`` genellemesiyle bir hukuk devleti meşru göremez!... Bu ölümlerin üzerinden bu güne geçen sürede sivil ölümlerle ilgili yapılan hiçbir soruşturmadan haberdar değiliz!... Yine toplumsal bir olayı ele alırken ; o olayın sosyopolitik, sosyokültürel ve tarihsel bağlamlarına güncel olarak ortaya çıkış biçimlerine bakmak gerekiyor. Kürt sorunu diye bir sorunun varlığı ve Kürt halkının bir halk olarak taleplerini ve bu taleplerinin tarihsel köklerini, izlediği yolu, gelişme süreçlerini ve bu süreçleri üzerinden ortaya çıkan dinamiklerini ve problemlerini ele almadan, hikayenin bütünün objektif olarak değerlendirmeden ve bu gelişmeleri yönetme - yönetilme ilişkilerine bağlamadan, hükümetlerin bütün bu hikayeye karşı tutumlarıyla ve politikalarıyla ilişkilendirmeden atılacak her adım ortaya çıkan problemlerin çözüm yoluna girmesini küçülmesini değil; problemin ve sorunun büyümesini, keskinleşmesini ve kendini yeniden üreterek hayatın diğer alanlarına girmesine hizmet eder. Peki şimdi böyle mi oluyor? Bu sorunun çözümü konusunda bütüncül politikaları üretmesi gereken parlamento ve hükümet nerededir ve neler yapıyor? Daha doğrusu demokratik parlamenter bir devlet yapılanması içerisinde TBMM sanki böyle bir sorun yokmuş gibi bir sessizliğe bürünmüş , hükümet sadece hamaset yapıyor!... Biz yurttaşlar bu devasa sorun karşısında nasıl bir politika izleneceğini ancak muhtarlar toplantısında öğreniyoruz!... Sanki Cumhuriyet - Cumhuriyet hükümeti devrini tamamlamış, muhtariyet ilan edilmiş gibi politikanın merkezine parlamento yerine muhtarlıklar daha doğrusu muhtarlar toplantısı oturmuş gibi hukuk devleti açısından anlaşılmaz bir tablonun görüntüsüne ve gerçekliğine tanık oluyoruz. 
  Bütün gelişmelere bakılarak denilebilir ki hükümetin uyguladığı politikalar , şiddet ve zor , sokağa çıkma yasakları sadece hendekler üzerinden , barikatlar üzerinden izah edilemez!... Ve bu uygulamalar neresinden bakarsanız bakın sorunu çözmez!...  Problemi büyütür , çözümsüzlüğü derinleştirir !... Artık öyle bir noktaya gelindi ki; hukuk falan filan yasalar , anayasalar işlevsiz belgeler durumuna düşürüldü!... Kuşatılmış mahallelere baktığımızda o yoksul insanlar ; bütün baskıya ve zulme rağmen sadece onurlarını koruyorlar!... Korudukları şey; ne boy boy para kasalarıdır, ne içinde milyon dolarlar olan ayakkabı kutularıdır, ne banka cüzdanlarıdır , ne sonsuz servetleridir! Sadece ve sadece insanlık onurlarıdır korudukları değer!... Eğer bir halk onurunu korumaya başlamışsa  oradan teslimiyet çıkarılamaz, oradan kölelik çıkarılamaz!... Eğer bir halk, halk olduğunun bilincine varmışsa ; baskı ve şiddet , zulüm ve zorbalık o halkın direncini büyütür!... Eğer daha önce denenmiş yollarla cebir ve şiddetle bu sorunu çözmeyi düşünenler varsa onlara Einstein`in o ünlü sözünü hatırlatabiliriz ; `` Aynı şeyleri tekrarlayıp farklı sonuçlar elde edeceğini sanmak en büyük aptallıktır.`` Ancak bu ``aptallığın`` faturasını ne yazık ki bütün Türkiye ödemek zorunda kalıyor!.. Bu nedenle insan olanın, bir yürek taşıyanın bu sorun karşısında sesini çıkarması gerekiyor. Umuyoruz CHP üst yönetimi bu ölüm sessizliğinden bir an önce sıyrılır.