havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

DİLLERİ ZATEN BOZUKTU KİMYALARI DA BOZULDU!

Seçimlere yaklaşıldıkça iktidar sahiplerinin telaşı ayyuka çıkmaya başladı. Zaten hiddet ve şiddet dilini, bir politik tercih olarak kullanıyorlardı, şimdi, yükselen muhalefet ve iktidarı kuşatan ekonomik, politik ve hayatın diğer alanlarındaki sorunlar karşısında duyulan çaresizlik, çıkışsızlık, kimyalarını da bozmuş görünüyor.

8552

                 Zamanı karıştırıyorlar, mekanı karıştırıyorlar, promter’a bağlanmış dil, tekliyor, tekletiyor ve artık suflör, sufle vermeye başladı!

                Sanki 2002’den günümüze, iktidarda AKP değilmiş gibi, başbakan ve cumhurbaşkanı, başka partilerdenmiş gibi bir söylem biçareliğine tanıklık ediyoruz.

                Yani sıralamaya başlasak sayfalar dolar… Seçimden sonra “şunu yapacaklarmış, bunu yapacaklarmış”, mış oğlu mış!.. OHAL bile seçimden sonra “Şöyle bir masaya yatırılacakmış”. Belki de kaldırılabilirmiş.

                Efendiler! Devr-i iktidarınızın geldiği noktada, yarattığınız enkazı, “en kaz” olan bile görüp anlayabilecek durumdadır artık!

                Özellikle CHP adayı Muharrem İnce’nin performansı, besbelli ki iktidar sahiplerini şaşkınlığa uğratıyor ve yaklaşık 16 yıllık iktidarda olduklarını unutturacak vaatler ileri sürmeye yöneltiyor. Ancak bu vaatlerin artık alıcısı yok. İnananların sayısı giderek azalıyor. Başbakan boş meydanlara konuşuyor. Sayın Erdoğan’ın mitingleri ise, eski heyecanından uzak.

                Seçim gariplikleri, dünyayı şaşkına çeviriyor. HDP adayı keyfi biçimde içeride tutuluyor. Hapishaneden çalışmalarını yönetip yönlendirmeye çalışıyor. Hukuk yok, demokrasinin kırıntısı bile aranır durumda. Bir acayip seçim vaziyetleri…

                Perinçek ise, MHP-AKP safından, Demirtaş’a ve Muharrem İnce’ye taş atmakla meşgul… “Üç Dünyacılık’tan” “Cumhur ittifakı yandaşlığına”. Hazin bir son bile değil…

                İktidar, son kozlarını oynuyor. FETÖ’cü yaftalamalarının yanına, kandil çıkarmasını da koyarak kışkırtacağını umduğu şoven rüzgarlardan medet umuyor. Öte yandan, Başbakan Binali Yıldırımdan Bekir Bozdağ’a , Fatma Şahin’den Melih Gökçek’e , Bülent Arınç’a, bizzat Erdoğan’ın kendisine değin, Fethullah Gülen övgücülüğü TV kanallarında yayınlanarak, sözün ve iftiranın sahiplerini yeniden ve yeniden yalanlıyor.

                Artık toplumu militarize ederek, terörize ederek, yaratılacak şoven, milliyetçi dalgalar öyle kolay kolay oya tahvil edilecek gibi görünmüyor. Ordu mensuplarının adlarının ve üniformalarının Erdoğan’ın davetlerinde ve yakınlarında görüntülenip gösterilmesi, diğer şeylerin yanı sıra toplumsal militarizasyona işaret eden, demokrasi ve hukuk dışı bir görüntü olarak iktidar sahiplerine bile kazanç  sağlamayacak bir çağrıştırmadan başka bir anlam taşımaz bugünün Türkiyesi’nde.

                Evet, bu seçimlerde işçi sınıfının çıkarlarını ve halk demokrasisini merkeze alan ve kitleleri etkileyen bir programın, geniş yığınlar tarafından henüz sahiplenilmemesinin eksikliği, en temel yoksunluk olarak kendini göstermektedir. Ancak bu durum, seçimlere bu çevrelerin kayıtsızlığı gibi bir sonuç doğurmamalıdır. Her fırsatta tüm olanaklar ve araçlar kullanılarak, işçi sınıfının yakın ve nihai hedefleri, tekelci sermaye ve Emperyalizme karşı talep ve söylemleri göz ardı edilmeden, bu genel ve temel eksene bağlanmış güncel ve politik taktikleri de içeren bir manevra alanı, sonuna kadar kullanılmalıdır.

                Bir şey daha, İçişleri bakanı, Kandil’e girilebileceğinden ve Kandil’in teslim alınabileceğinden söz ediyor. Seçimlerin eli kulağındayken bu Kandil Operasyonu’nun anlamı olsa olsa, ödenecek bedeller ve can kayıplarının üzerinden bir “sandık ve oy operasyonu” olarak anlamlandırılabilir ancak.

                Özetle, biz yurttaşlar açısından yapılması gereken şey, önce oylarımızı kullanma sorumluluğu, anket manipülasyonlarına “Nasılsa bunlar kazanır, bir yolunu bulup sandıktan çıkarlar…” gibi, fısıltılara ve söylemlere kulak asmadan, kararlılıkla ve cesaretle ve en önemlisi de seçimleri ve seçim sandıklarını tek mücadele aracı görmeden ve sadece mücadelenin araçlarından ve olanaklarından birisi olarak değerlendirerek, kararlılıkla kitlelerle buluşmak, onları ikna etmek, çeşitlendirilmiş kitlesel mücadeleleri halkın talepleri ekseninde yükseltmekten geri durmamanın belirleyici olacağı bir süreçte olduğumuzun farkında olunmalıdır.

                Seçimi küçümsemeden, oy vermeyi küçümsemeden sandıklara sahip çıkmak, geleceğimiz açısından özel bir öneme sahiptir.

                İktidarın kimyası bozuldu. Ve denilebilir ki gerici iktidar bloğu seçimleri kaybetmeye hiç bu kadar yakın olmamışlardı. Kendileri de bunun farkında oldukları için çıkış aramakta ve yükselen kitle muhalefeti gittikçe daha çok söylemlerini şaşırtmakta, yalana başvurmalarına yol açmakta ve kimyalarını bozmaktadır.