havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Demokrasiyi ve demokratik değerleri savunmalıyız…

15 Temmuz Darbe Girişiminin sonrasında gözaltına alınanlara ve tutuklananlara baktığımızda ve onların devlet katında tuttukları pozisyonlara baktığımızda şaşırmıyor değiliz.

522

 

 

               

Gerçekten de gözaltına alınanların askeri ve sivil bürokrasi içerisinde yer aldıkları pozisyonlar ve sanki bu pozisyonlara, önlerindeki bütün kapılar açılmışçasına, elerini kollarını sallayarak gelip yerleşmiş gibi görünüyorlar.

 

Elbette bu pozisyonları hak edecek bilgi, beceri ve yetenek sahibi olanları ayırıp bir kenara bırakmalıyız.

 

Bu soruya ve soruna bir başka açıdan demokrasi, demokratik devletler açısından ve yönetme kültürü açısından bakmanın yararlı olabileceği kanısındayız.

 

Örnek olsun diye soralım; ABD ve AB ülkelerinde devlet kademelerinde yükselmeler bizdeki gibi, son darbe teşebbüsü ile açığa çıktığı gibi kolay ve bir devlet yapılanması içerisinde (Anayasal ve yasal mevzuatları kast ediyoruz) bunca sübjektif, gelişi güzel ve siyasi değerlendirmelerle mi gerçekleşiyor?

 

Yalnızca bu soruyla yetinelim.

 

Türkiye’de kurum ve kuruluşlar yönetme anlayışları, gelenekleri ve kültürü açısından bakıldığında ve darbelerle arızalı hale gelmiş bir demokraside, bürokrasi içerisinde (askeri ve sivil) yükselmelerde keyfiyetin, siyasi, dini ve ideolojik yakınlıkların sübjektif ölçülerin egemen ve belirleyici olduğunu görebiliyoruz. Bu hastalık eski bir hastalık. Ancak, AKP ile birlikte, demokrasinin bu hastalıklarının ve arızalıklarının 12 Eylül Cunta Anayasa’sının tüm olanaklarının kullanıldığı sübjektifliğin alabildiğine görüldüğü bir kadro politikasının uygulandığını söylemek abartı sayılamaz. Özellikle verili durum demokratik olmayan gelenekler, dinsel argümanlarla da beslenip desteklenerek darbeciliğin ve hak etmeyenlerin devlet kademelerinde yükselmelerinin taşları birer birer döşenmiştir.

 

Bir başka soru daha atalım; örneğin, neden ABD, Kanada ve AB ülkeleri gibi ülkelerde sorunların keskinleştiği dönemlerde yurttaşlar bir askeri darbe olup olmayacağını akıllarına bile getirmezler? Bu sorunun tarihsel nedenleri, demokrasilerin adı geçen ülkelerdeki hikayesi ile yakın bir ilişkisi olduğunu kısaca söyleşmiş olalım.

 

Şimdi sadede gelelim; ortaya çıkan sonuç, Türkiye demokrasisinin ve bu demokrasinin son 15 yılda AKP hükümetlerinin de kolaylaştırarak bizi getirdiği bir nokta gibi görünüyor.

 

Son yıllarda demokrasi, yalnızca 4-5 yılda bir yapılan seçimlere indirgenmiş olarak tarifleniyor. Evet, “genel ve eşit oy hakkı” demokrasilerin vazgeçilmezlerindendir. Ancak demokrasinin kendisi değildir. Demokrasinin kendisi, kendi değerleri, ne yazık ki biz de eksik olanlardır. İnsan hakları değerleri, hukukun evrensel normları, kuvvetler ayrılığı, ifade ve basın özgürlüğü, halkın habere ve bilgiye ulaşma hakkı, toplantı, gösteri ve örgütlenme özgürlüğü, kötü muamele ve işkence yasağı, sağlık ve güvenlik içinde yaşama hakkı, din, vicdan ve kanaat özgürlüğü ve laiklik ve benzeri… Burada sıraladığımız değerler (çoğu yazılarımızda bu değerlerin altını çiziyoruz) demokrasinin ve bir ülkenin demokrasi ile yönetilip yönetilmediğinin en temel, en vazgeçilmez ölçütleridir.

 

Yani demokrasi dediğimizde; yukarıda sıraladığımız değerlerin içselleştirildiği bir anayasal ve yasal çerçeveden söz ediyoruz. Bu değerleri yaşatacak olan kurum ve kuruluşların varlığından, sürekliliğinden ve özgürce yaşayabilmelerinden söz ediyoruz. Yönetenlerin tüm bu değerlere uygun bir yönetme perspektifinin varlığından söz diyoruz.  İş başına daha doğrusu yürütme-yasama organlarına seçimle gelip, seçimle gitmelerinden söz ediyoruz. Tüm bu değerleri, demokrasiyi var eden, demokratik bir toplumsal yaşamı var eden bu değerleri sosyal hayatın bütün dokularında, birimlerinde yaşatacak, yeniden üretecek, süreklileştirecek bir toplumsal kültürün yaratılabilmesi için gerekli çabalardan söz ediyoruz. Yönetenlerin, keyfiliğe kaçmalarını, sapmalarını, demokrasiden ve demokratik değerlerden uzaklaşmalarını engelleyecek iç denetim mekanizmalarının yaratılmasından ve varlığını, etkinliğini özgürce ortaya koyabilmelerinden söz ediyoruz.

 

Özetle; çağımızda, evrensel demokratik değerler diye ortak kabul haline gelen bu değerleri savunmak, en önce de bu değerlere en fazla ihtiyaç duyan toplumsal kesimlerin uğruna mücadele etmesi gereken değerlerdir. Eğer bu değerler, Türkiye’de, bu coğrafyada yaşanıyor olabilseydi bugün OHAL uygulamalarına gerek kalmazdı, darbecilik teşebbüsleri pervasızca ve böylesine tahribat vererek ortaya çıkamazdı. Tüm bu verileri değerleri alt alta koyduğumuzda darbeciliğin önlenmesinin, darbelere geçit verilmemesinin,  en büyük ve en temel gücü ve formülü hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinde ve kullanılabiliyor olmasında saklıdır. OHAL’lerle, yasak ve yasaklamalarla darbe teşebbüsçülerini etkisiz kılabilirsiniz eve geleceğe dair darbeleri ve darbe teşebbüslerini ortadan kaldırmanın yolu, demokrasilerin derinleştirilmesinde, demokratik değerlerin bir kültür olarak toplumun hayatında yeniden üretilebilmesinin koşullarının yaratılması ile mümkündür.

 

OHAL yönetimleri, toplumumuzun tanıdığı bir yönetim biçimidir. Geçmiş uygulamalarında sayısının sakıncalı örnekler ortaya çıkmıştır. Bu nedenlerle de en kısa sürede normal, demokratik yönetimlere geçilmesi, en önce de darbeciliğe karşı mücadele açısından özel bir önem taşımaktadır.

 

Bu nedenlerle de özellikle bugünlerde yukarıda sıralamaya çalıştığımız demokrasinin evrensel değerleri için ve yine demokrasi için mücadele etmenin en meşru, en temel bir hak olduğu gerçeğinden hareketle, demokratik bir hat üzerinden mücadele edilmesi gelecek açısından tarihsel bir öneme sahiptir sözümüzü yinelemiş olalım.

 

Yazımızı bir fıkra ile sonlayalım; Rusya Devlet Başkanı Putin, Kremlin Sarayı’nda komşu devlet başkanlarını toplamış, şaraplı, votkalı, şerbetli bir akşam yemeği veriyormuş. Söze, “dostlar” demiş, “Biz bugünlere kolay gelmedik. İleri söylemlerle geriye sıçramasını becerdik. Örneğin Sosyalizm belasından, sosyalizmin ‘üst aşamasına’, ‘ileri aşamasına’ yani komünizme geçiyoruz diye propaganda yapıp halkı buna inandırdık ve kapitalizme müthiş bir geri sıçrama yaptık. Gördüğünüz gibi şimdi buradayım. Size tavsiyem, eğer demokrasilerde geri sıçrayacaksanız, önce ‘ileri demokrasiye’ geçtik, bizden daha ‘ileri demokrasi’ yoktur propagandası eşliğinde geri sıçrama yapıp bu ‘hal’den başka ‘hal’e sıçrayabilirsiniz.” (alkışlar, alkışlar)