havadurum
Damla Yeltekin

damlayeltekin@gmail.com

Deprem ve çürük binaların ampute ettiği hayatlar

6 Şubat tarihi, kalplerimize kazındı. Kalplerimizde, 6 Şubat Maraş yazıyor. Mürekkep bile kullanılmadı. Yıkık binaların arasından paslı yivsiz demirler, kalbimizi kazıdı. Kanatarak.

1599
Maraş merkezli deprem Türkiye`deki kentleri yaşanmaz hale getirdi. Arama kurtarma çalışmalarının yetersiz ve koordinasyon eksikliğini konuşurken, benzer bir tablo; sonraki süreçte de kendini gösterdi. Kimi yurttaşlar, afet bölgesinden çıkmadı. Bazıları gidecek bir yeri olmadığı için bazıları ise topraklarından vazgeçemedikleri için, orada kaldı. Kimi yurttaşlar ise Türkiye`nin dört bir yanına dağıldı. Ailesi, yakınları, akrabalarının yanına misafir olarak gitti. AFAD koordinesinde KYK YURTLARINA gitti. 
Kentler kalmadı. Rutin kalmadı. Psikoloji kalmadı. Depremin ilk gününden itibaren büyük dayanışma örnekleri sergilendi. Elindeki avucundaki varlığı, afet bölgesi için bağışladı insanlar. Son paralarını, montlarını, yorganlarını, battaniyelerini.
Halk, yaraları sarmaya çalıştı, sarıyor da. 
 
Ama yara öğlesine büyük ve derin ki...
"1999 depremlerinden ders almamışız" cümlesi yankılandı. Güzel yurdumuzun dört bir köşesinde. "Bu da mı ders olmayacak?"
Bence olacak. Bu kadar büyük bir deprem; Türkiye ve Suriye kentlerini yerle bir eden; yıkıcı gücü kilometreleri aşan bir depremin, dersi acımasız oldu. Doğa bir çok şeyi "Sınıfta bıraktı"
Depremin acı bilançosunu kim ödeyecek?
Müteahhitler tutuklandı, gözaltına alındı. Toplum, ilgili diğer yetkililerinde yargılanması gerektiğinin bilincinde; sevdiklerine sarıldı. 
 
Deprem bölgesinden yurttaşlar, güvenli alan sandıkları yıkılmış konut enkazlarını terk etmek zorunda kaldı. Yaşanacak bir şey kalmadı, o topraklarda. Peki ya bu topraklarda?
 
Peki ya şimdi?
Çadır kentler, çadır kentteki yaşam riskleri, kapısı olmayan ama başlarını sokabilecekleri bir bez parçası bulan insanlar... Aile fertlerini, ecelle değil de doğal bir afetle, bilim insanlarının uyardığı bir afetle yitirmiş olan insanlar... Onların hayalleri...
 
Asrın felaketi yaşandı ya hani... Peki ya şimdi bundan ne kadar ders çıkarttık? 
 
Yaralar nasıl sarılacak?
Yaralardan birkaç örnek vermek gerekirse; insan nasıl güvenecek? Rahat bir uyku çekebilecek mi? 
 
Enkazlardan kurtarılan kimi insanlarda, geri dönüşü olmayan ruhsal ve fiziksel hasarlar kaldı. Yazının başlığı ampute ya hani. Ampütasyon ameliyat sırasında uzvun kemiği ile beraber keserek vücuttan ayırma işlemidir. Bu depremle, kentler, yerleşim yerleri yok oldu. Kim bilir kaç insan kaç çocuk, yaşamına bir uzvu olmadan devam edecek?
Kaç insan, kaybetmiş olduğu uzvun yokluğunda, onun acısını yaşamaya devam edecek. Eskiler hep der ya, `Kemik acısı çok olur` diye. Tamda öyle. Fantom ağrısı çekecek güzelim yurttaşlarımız. Fantom ağrısı da bir uzvun kesilmesinden sonra sanki kesilen uzuv yerinde duruyor ve ağrımaya devam ediyormuş gibi ağrı hissedilmesi... 
 
Bacağı ampute edilen bir insanın yeniden yürüyebilmesi için ne gerekiyor peki? Eski yaşamına geri dönebilmesi için ne gerekiyor? Evet, aklınıza gelen o kelime. Protez. 
Peki evlerini, işlerini kaybetmiş insanlar, bedenlerine en uygun protezi nasıl temin edecek? Nereden?
Devlet, SGK karşılıyor mu? Ya da şöyle soralım. Devletin karşıladığı protezin yeterliliği ne kadar? İnsan bu protezle, eski yaşantısına, ne kadar dönebilir? Özellikle deprem bölgesinde diyaliz, ortez-protezde özelleşmiş fizik tedavi merkezi ne kadar yeterli?