havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Devlet terörü ne olacak?

TOBB'nin önderliğinde içlerinde Memur-Sen, Türk-İş, Hak-İş, gibi konfederasyonların ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonları (TİSK) gibi örgütlerin bulunduğu 13 "sivil toplum örgütü" bugün "Teröre hayır kardeşliğe evet" sloganıyla Ankara'da bir miting gerçekleştirecek. Teröre evet diyecek hiçbir kimsenin bulunduğunu tahmin etmiyorum. Yine aynı şekilde kardeşliğe hayır demek de söz konusu olamaz. Ancak bu iki güncel ve can alıcı sorun doğru bir şekilde ele alınmazsa; bizzat teröre hizmet eden, yedeklenen bir konum yaratılır ki; bu ince çizgiye çok dikkat etmek gerekir.

1401

 Bugün teröre karşı olmak; teröre neden olan koşulları iyi analiz ederek, sorumlularının gerçekçi bir şekilde belirlenmesiyle çok ilgili bir durumdur.

Sadece PKK terörünü görüp, sistem temsilcilerinin halka uyguladığı terör, şiddet ve anti demokratik uygulamaları görmezden gelmek, siyasi iradenin yedeğinde teröre payanda olmaya kadar gider.

Özellikle 7 Haziran sonrasında siyasi iradenin, kendi çıkarları için  gündeme getirdiği savaş, şiddet politikalarına karşı tavır almadan, Cizre’de yaşandığı gibi sivil insanların katledilmesine tepki göstermeden sadece PKK terörünü hedef alıp; çözüm masasını devirerek, ülkeyi bir anda ateşe boğan, kan gölüne çeviren irade aklanmış, bu politikalar sonucu  yaratılan terör desteklenmiş olur.

Buradan hareket ile silahların susturulması talebi iki taraflı olarak değerlendirilmeli devletin de operasyonlara son vermesi talebi gündeme getirilmelidir.

Uzun yıllardır varlığını sürdüren Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümü için karşılıklı müzakerelerin yeniden başlaması ve sonuç alınıncaya kadar sürdürülmesi gerçeğini görmeden teröre karşı olmak sorunludur; her an yeniden terör olaylarının yaşanması potansiyelini taşır.

Aynı şekilde, kardeşlik kavramı eşit anayasal kardeşlik olarak tahkim edilmeli, bu yaklaşım sadece iyi dilek olmaktan çıkarılarak anayasal zeminde, halkların kimliklerine kültürlerine yaşam tarzlarına ilişkin konularda eşitliği güvence altına alınmalıdır.

Düzenlenen miting ile diğer bir konuda “bayrağını al da gel” çağrısıdır.

Bayrak gibi, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan bütün vatandaşları temsil eden, hepimizin değeri, hiçbir zaman hiçbir konumda ayrıştırıcı bir unsura dönüştürülmemelidir.

Bu konuda en güzel örneği Çanakkale HDP İl örgütü vermiştir.

Şehit cenazesinde kendini bilmez kişilerin HDP il binasına saldırıp bayrak asmalarından sonra HDP İl yöneticileri binalarına asılan bayrakları kaldırmış “Bizim bayrak ile bir sorunumuz yok. Biz de bu ülkenin yurttaşlarıyız ve bu bayrak da bizim” diyerek kendileri bayrak asıp, bu noktada sürdürülen spekülasyonlara en güzel cevabı vermişlerdir.

Değil mi ki, bu ülkede Kürt oldukları için inşaat işçileri linç edilmek isteniyor, otobüsler taşlanıyor, yurdun dört bir yanında HDP binalarına saldırılıyorsa; etnik kimlikler üzerinden yaratılacak provokasyonlara zemin olmaktan kaçınmak,  bayrağımızı da malzeme yapmamak konusunda son derece hassas davranmak gerekmektedir.

Ön yargılardan kurtularak, gerçekleri kendimize rehber alırsak, barış hakkında yapılan spekülasyonları da boşa çıkarır, terörden şiddetten medet uman sömürü ve yağma düzeninin kirli oyunlarını bozabiliriz.

TOBB, Memur-Sen, Türk-İş, Hak-İş, gibi konfederasyonlar ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonları (TİSK), vatandaşlarımızın maruz kaldığı ekonomik teröründe herhalde farkındadırlar.

Halkımızı kara kara düşündüren, yaşamlarını çekilmez hale getiren, yoksulu daha yoksul, bir avuç sermaye kesimi ve yandaşlarının varlıklarını her geçen gün arttırdığı koşulların doğal sonucu olarak emekçiler üzerindeki baskılar için bu sözde sivil toplum örgütleri ne düşünmektedirler?

Siftah yapmadan dükkân kapayan, çekini senedini ödeyemeyen esnafın, ayın sonunu getirmekte zorlanan ücretlilerin, açlık sınırı altında yaşamalarını sürdürmeye çalışan asgari ücretlinin, enflasyon altında inin inim inleyen emeklinin, işsizlikten kırılmış özellikle genç insanlarımızın, her an işsiz kalma tehlikesiyle sendika hakkı gasp edilen işçinin yaşadıkları da bir terördür.

Terörden beslenenlerin yarattıkları koşullar olarak yine terör edebiyatın arkasına sığınılarak unutturulmaya çalışılan bu uygulamalar; devletsiz bir sivil toplum örgütü olmayı başarabilen sivil toplum örgütlerinin gündeminde olabilir.

Devlet ile iç içe olmuş, sözde sivil toplum örgütleri ve sendikalar bizzat devletin uygulamalarının sonuçları karşısında ancak bugün olduğu gibi payandalık görevini üstlenirler.

Terör gerekçesiyle soruşturmaya uğrayan Doğan grubu medyasına yönelen basın özgürlüğünü yok sayan uygulamalar siyasal iradenin terörden ne anladığını ortaya koymaktadır.

Çok güncel ve gayet basit anlaşılacak bir örnek olarak siyasal iradenin, terör yaklaşımının, kendi çıkarları ile çok yakından ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Menfaatlerine mi dokundunuz; o zaman siz teröristsiniz!

Cenaze arabasının hangi belediyeye ait olduğu üzerinden terör tahlillerinin yapıldığı bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım.

İmkânsızı istemiyoruz, sadece gerçekçi olalım yeter…