havadurum
Kadir Kenar

akadirkenar@hotmail.com

Devren Çanakkale!

5689
O kadar çok DEVREN yazısı görüyorum ki, DEVRİLDİK Mİ arkadaş biz diyorum! Sanki, tutanın elinde kalacak bir Çanakkale gibi. Sonra Demirel geliyor aklıma. Demirel konuşunca mest olurduk! Ne derdi; Benim köylümmmmm, benim işçimmm, benim memurum, benim esnafımmmm... Alkıışşşş... (Hoş o zamanlar bu kadar emekli olmadığı için, kimsenin aklına benim emeklimmmm demek gelmiyordu ki, çıkardıkları yasalarla milleti 40 yaşında emekli ediyorlardı. Ne kadar güzel günlermiş!)
 
Sonra, Özal geldi. Yeni JENERASYON olarak. O da Demirel ya da Erbakan gibi konuşacak değildi ya! Ne dedi; "Benim ORTA DİREĞİM!" Ne güzel bir şeydi orta direk olmak! Evin direği gibi bişey. Türkiye`yi besleyen büyüten ORTA DİREK! Öyle sahipsiz de değildi. Ne dedi Özal; "Benim memurum (orta direğim) işini bilirrrrr!.. Enflasyon canavarı o kadar güzel çalışıyordu ki, KARABORSACI en muteber tüccardı! Biz yine ALKIIIŞŞŞ!.. Zammı mı da iyi veriyorlardı tabi o zamanlar. Öyle yüzde 4 mört, ne o öyle. Bir verdi mi, yüzde elli. Erbakan bir geldi yüzde yüzzzzzzz!.. Aman Allahımmmm!.. 
 
Tabi işin kötü tarafı o zamanlar Çanakkale küçüktü. Cumhuriyet dönemiyle birlikte küçük küçük planlanan merkez ve ilçelerimizde biz bize yaşayıp gidiyorduk. (Başta belirteyim. Tarih kitabı yazmıyorum. Ya da tarihi bir makale değil bu. Öyle hakemli bir dergide falan yayınlanmayacak. Sonuç itibariyle gariban bir gazeteciyim. Doçent ya da prof olmak için yazmıyorum her gün. Hoş yazdıklarımı üst üste koysam, ordinaryüs olmam da içten değil! O da başka bir handikap!)
 
Evet, biz bize yaşayıp gidiyorduk. Kızılay Başkanım belliydi; Cafer Türker. Allah rahmet eylesin. E esnaf başkanı, odalar modalar da aynıydı. Üç beş yerel müteahhidimiz vardı. Yerli malı, yurdun malı. Sonra Karadenizliler geldi. Sonra duyan geldi. Baktık bu müteahhitlik kolay bir yerlerinden biz de daldık. Sağda solda tökezleyenlerimiz, en ünlü müteahhitlerimiz oldu. Hem de yerli malı yine. Sevindik, destek olduk. Olmaya da devam ediyoruz. 
 
2018 keriz silkeleyen KRİZ olarak tam alnımızın orta yerine nişan alınca bi uyanır gibi olduk! Ama tam anlamadık. Çok kötü sallandık! Hala da sallanıyoruz. En somut örneği, ÇTSO üyeleri. 2018 sallantısı orayı fena sarstı. Ve devam ediyor. Ticaret Borsasında ise, Kaya Üzen yerini koruyor. Çünkü, tarım hayvancılık olduğu yerde saydığı için, Kaya Bey`de olduğu yerde duruyor çok şükür!.. (Bakın ismini saymadığım çok sevgili arkadaşlarım alınmasın. Hepsini bir bir hatırlatmak isterim, ama yerimiz dar diyeyim.)
 
Acaba kimler gelecek?
Neyse, az zamanda bunlar oldu. Atatürk Türkiyesinin hali gibi, Çanakkale de bir şeyleri yaşadı geçti. Ve geldik bu güne. Şimdi çok nostaljik bir zamandayız. Bir zamanların İstanbul`u gibi, taşımız toprağımız ALTIN oldu. Bu hem gerçek manada, hem de mecazi manada! İkisini aynı ayında yaşamak hiçbir memlekete nasip olmaz, olamaz! Bir yanda, dağı taşı madene çevirmeye çalışanlar, bir yanda, doğa doğa diye inleyip, gelenler! 
 
Köylerimiz altın değerinde. E haliyle yanı başında da altın madeni.. Sanırsın, Amerika`nın derelerinde altın avına çıkmış insanlarının akınına uğramışız! Madenciler bir tarafta, doğacılar bir tarafta. Bir yanda orman katliamı; bir yanda meyve ağaçları diken insanlarımız..
Öte yandan ise, dağı taşı satılığa çıkmış bir ÇANAKKALE. Son üç yılda en çok yükselen sektör, EMLAKÇILIK!. Bu aracı sektör ne pandemi dinliyor, ne kriz. Zaten sektörü besleyen de krizler.. 
 
Pek çoğumuz farkında değil ama, DEVREN ÇANAKKALE gerçeği adım adım ilerliyor. Günaydın mı desem, Tünaydın mı bilemiyorum. Ama çok kısa bir zaman diliminde ELVEDA ÇANAKKALE filmi bu sinemalarda demeye az kaldı diye düşünüyorum.. 
 
(NOT: Bu yazı; yazarın çok kötü bir ruh halinde olduğu, akli melekelerinin muğlaklaştığı ve de duygusallaştığı anda yazılmıştır. Gerçeklerle ilgisi yoktur, tamamen fantezidir. Kimse rahatını bozup, panik yapmasın!)