havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Dilipak bile dile geldi!...

Siyasetinin merkezine "din istismarcılığını' koyan ve dinin kutsal saydığı değerleri, iktidarını ve gücünü pekiştirmek için kullanmaktan geri durmayan dinci siyasi gericiliğin Kılıçdaroğlu'nun başlattığı "Adalet Yürüyüşü"nden sonra gerçek dindarları eskisi gibi yönetip yönlendirmede her dediğine inandırmada sorunların ortaya çıktığını ve bu gerçek inananlar karşısında inandırıcılığını yitirdiğini giderek daha fazla gözlemleyebiliyoruz.

6946

 Bu konuda birinci gösterge; büyük çoğunluğu Müslüman olan ve bunun çoğu kez yarısının oyunu olan AKP’nin, bugün Türkiye’yi getirdiği noktada adalete güvenin, yüzde 25’lere düştüğü sonucudur. Başka bir ifadeyle adalete güvenmeyenlerin orana yüzde 75’lere ulaşmış ve yine bu ezici çoğunluğun, Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşüne sempati ile bakıyor olması ve bu yürüyüşü haklı buluyor olmasıdır.

 

Bir başka gösterge; haksızlıkların, adaletsizliklerin Dilipak’ı bile dile getirmiş olmasıdır! Ne diyor Dilipak; “Bugün iktidar ve servet bizi şımarttı. Gücümüz ve servetimiz aklımız ve imanımızın önüne geçti…” Güç ve servet, sadece “aklın ve imanın” değil, hukukun, adaletin ve toplumları bir arada tutan bütün insani değerlerin önüne geçti. Haksızlık ve zulüm, adam kayırmacılık, hırsızlık, yolsuzluk, günlük olaylar haline geldi. Öyle uzaklara değil, daha doğrusu sadece öyle uzaklara ve yükseklere değil, yanınıza, yörenize, yakınınıza bakın. İktidara yamanmış ve yanaşmış, günün sıradan insanlarının bugün nasıl hesapsız kitapsız servetlere “kavuştuğunu” görebilirsiniz.

 

Dilipak yalnız değil bu konuda, senelerin yazarı Lütfü Oflaz, artık olana bitene tahammül gösteremediği için ve bunu köşesinde yazmaya kalkıştığı için Star Gazetesi ile yollarını ayırmak zorunda kalıyor. Bu durum, iktidar cephesinin ve onun bugüne kadar halk desteğini ve oy potansiyelini oluşturan kitleler içerisindeki güvenini yitirmesinin şimdi tanık olduğumuz öncüleri ve öncelleridir.

 

Bir yanı ve bir yönü de buradan kaynaklanmış olmalı ki, iktidar cenahı yürüyüşe saldırıyor, daha doğrusu adalete saldırıyor. Bakınız söylenenleri kimin söylediğini bırakalım, iktidar sahipleri diye tek başlık altında toplayalım; “Yürüyüş milli değil”, “Samimi değil”, “Yürüyüş Pensilvanya’ya ve Kandil’e çıkar”, “Teröristlere destek”, “Biz yolları teröristler yürüsün diye yapmadık” vs… vs…  Ha bir de hakkını yemeyelim, iktidar politikalarına sonradan eklemlenmiş günün kraldan çok kralcısı, durumdan vazife çıkarıcı, toplum içerisinde yitirdiği itibar ve onu var eden siyasi karşılığını sarayın etrafında dolanarak ve muhalefete sövüp sayarak, Adalet Yürüyüşüne hakaretler yağdırarak elde etmeye çalışan muhalif parti genel başkanını da unutmayalım…

 

Geçiniz efendiler, geçiniz!...  Bir hukuk devletinde, hayatın olağan akışına ve toplumsal ilişkilere egemen olması gereken, yön vermesi gereken bütün değerler, devri iktidarınızda çürütülmüş ve yozlaştırılmıştır. Sanki, babalarının cebinden yol yapmışlar. Yaptığınız yolların, köprülerin, hazine haracına bağladığınız, hazine garantili ihaleci şirketler ihya olurken, halkın cebinden çıkan haksız paraların farkında olunmadığını mı sanıyorsunuz?

 

Bugün kim FETÖ’cülüğe karşı laf söylüyorsa, yürüyüşü oralara bağlamak istiyorsa, bunların tamamı, tamamınız, dünün Pensilvanya övücüleri, Pensilvanya yalaka ve yardakçıları, istikbalini FETÖ’ye bağlamış şahsiyetler olduğu da bilinmektedir.

 

Kimi kandırdığınızı sanıyorsunuz? Palavralarınız Adalet Yürüyüşünü, Adalet Yürüyüşçülerini, korkutmaya, engellemeye, karalamaya yetmeyecektir.

 

Özetle, yürüyüş iktidarın kimyasını bozmuş, dengelerini sarsmış, uykularını kaçırmış gibi görünüyor. Korkmayın, korkmayın bu sadece bir demokratik hakkın kullanılmasından ibarettir. Sadece, ezberlerinize uygun düşmedi, şaşkınlığınız ondan dolayıdır.

 

Bu yürüyüşü, CHP açısından, geniş muhalefet yığınları açısından hangi sonuçları doğurabileceği açısından önümüzdeki günlerde tartışacağız. Şimdilik yürüyüşçülere başarı dilemekle yetinelim.

 

2017, Sivas Madımak katliamının 24’üncü yılı… 24 yıl önce Sivas’ın orta yerinde katledilen, yakılan, bu ülkenin değerli ışık insanlarını saygıyla bir kez daha anıyoruz. Onları asla unutmayacağımız gibi, onları katleden alçaklığı da asla unutmayacağız.

 

Son sözümüz açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın taleplerinin geciktirilmeksizin karşılanması ve bu arkadaşların bir an önce açlık grevine son vermelerine yönelik olsun.