havadurum
Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Doğal mermili tehditten, paket servisli ÇED'e!...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan mermili tehdit sonrasında AKP Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan'ın yaptığı açıklama bugünlere nasıl geldiğimizi; yaşadığımız acıların, kaybettiğimiz insanlarımızın, yıkılan şehirlerin, göç etmek zorunda bırakılan binlerce insanın yaşadığı dramın ardındaki gerçeği bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Bir terör saldırısı sonrasında kaybettiğimiz bir polisimizin cenazesinde yapılan bu tehdidi doğal olarak karşılayan bir anlayış, ülkemizdeki şiddeti ve ölümleri besleyen, yaratan damarın ta kendisidir. "Ama'lı" yaklaşımlarla kendilerini aklamak isteyenlere söylenecek tek bir şey vardır; şiddetin savaşın terörün aması olmaz. İnsanlığa karşı işlenen suçların hiç birisi "ama" kalkanı arkasına gizlenerek meşrulaştırılamaz.

1753

 Değil mi ki, bu ülkede bir cenaze töreninde ülkenin ikinci büyük partisi genel başkanı önüne mermi fırlatılarak tehdit edilmiştir ve bu da siyasi iradenin temsilcileri tarafından doğal olarak karşılanmıştır, o ülkenin bir kan gölüne dönüşmüş olmasının kodları tam da buradadır.

Böyle bir ülkede her türlü şiddet ve baskı politikaları artık meşrulaştırılmıştır, siyasal erkin politik tercihi haline gelmiş demektir. 

Daha geçen hafta güvenlik güçlerinin Çanakkaleli yaşam savunucularını paket servisli ÇED toplantısına sokmamaları bunun içindir.

Jandarma kontrolünde düzenlenen,  yaşam savunucularının kendi gerçeklerini anlatmasına izin verilmediği paket servisli ÇED tiyatrosunda sözde halk bilgilendirilmiştir.

Hem de fırsat bulmuşken, 3 proje hakkında bilgilendirme de aradan çıkarılıvermiştir!

Paket servisler tiyatronun en karakteristik dekoru olmuştur.

AKP İl Başkanı Çanakkale CHP Örgütünün Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan mermili tehdidi protesto etmek için düzenlediği basın açıklamasını bir tiyatro olarak değerlendirirken, asıl tiyatronun Serçiler köyünde oynandığını görmezden gelmektedir.

Hem de bu tiyatro çok anonim bir tiyatrodur…

Uluslararası maden şirketlerinin yerli taşeronları, onların merdivenlerde dikilerek yaşam savunucularını toplantıya sokmayan işbirlikçilerinden, yaşam savunucularının köye girişlerini engelleyen güvenlik güçlerine kadar aktörleri zengin bir tiyatrodur.

Tabii ki bu tiyatronun senaryosu sermaye tarafından yazılmış olup, sahneye de;  sermayeye hizmette sınır tanımayan  gerekirse şiddet gerekirse imha ve operasyonlarla  amaçlarına ulaşmak isteyen önüne çıkan engelleri, gün gelip  güvenlik güçleri barikatıyla, gün gelip mermili tehditlerle bertaraf etmek isteyen sonra da ,’ama sende destek olmasaydın’ gibi gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışan  şiddeti kutsayan siyasi piyonlar tarafından koyulmuştur.

Çanakkale’nin içme suyunun geleceğini belirleyecek bir kararı, küçük bir kahve köşesinde topladığı 10 kişiyi sözde bilgilendirip ve sonrada halk bilgilendirilmiş, onayı alınmıştır gibi düzmece bir rapor ile geleceğimizi yok edecek bu yok edicilerin çevirdikleri tezgâhları, oynadıkları oyunları boşa çıkarmak yaşamı savunan, doğasına sahip çıkan herkesin görevidir.

Çanakkale halkı, siyasi partileri, demokratik kitle örgütleri, sendikaları artık birleşerek hep birlikte bu saldırılara karşı, daha güçlü karşı koymaları zamanıdır.

Unutmayın ki; kapitalist emperyalist sistem kendi çıkarlarına uygun politikaları hayata geçirmek için her türlü yönteme başvuruyor.

Vuruyor kırıyor, yıkıyor, öldürüyor, tutukluyor, yalan ve iftiralardan ibaret kara propagandalarla kendini haklı hale getirmeye çalışıyor, hukuku adaleti yok sayıyorsa tüm emek ve demokrasi güçlerinin de örgütlenerek birlikte bir karşı duruş göstermesi dışında bir alternatif kalmamıştır.

Çanakkaleliler olarak geleceğimizi yok edecek, çevre düşmanı, havamızı toprağımızı, suyumuzu yok edecek sözde yatırımlara karşı hep birlikte karşı koymak zamanıdır.

Bu konuda mücadele eden duyarlı insanları yalnız bırakmayalım, onlara destek olalım, bizzat bu mücadeleyi onlarla birlikte omuzlayalım, bu bir insanlık görevidir.

Bunu yapamazsak; çocuklarımız gelecek nesiller hepimizi iyi bir şekilde anmayacaklardır.

Bu bir onur, şeref ve haysiyet mücadelesi haline gelmiştir.

Sermayenin daha çok kazanması için geleceğimizi feda edemeyiz.

Bu mücadele için yaşamın her alanında birlik olalım, omuz omuza verelim..

Olalım ki, üç tane satılmışın önümüze dikilmesine izin vermeyelim, olalım ki, güvenlik güçlerinin engellemeye çalıştıklarının koskoca bir halkın yaşam hakları olduğunu onlara gösterelim.

Unutmayalım ki; halka rağmen hiçbir şey olmaz, halk direnirse kazanır.

Havamıza, suyumuza, toprağımıza, geleceğimize sahip çıkmak bizlerin elinde, bu aynı zamanda bir insanlık görevidir.

O zaman herkes göreve!