havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

EKONOMİYE ZABITA, SEÇİMLERE KAYYUM SOPASI!..

Hani neredeyse, biraz empati yapınca şu bizim ekonominin haline ağlayasım geliyor?

7652

 

 

            Baksanıza başına neler gelmedi ki. Manipülasyon yaptılar, dış güçler oyunlar tezgahladılar, faiz lobisi altını üstüne getirdi, muhalefet eteğinden tuttu çekiştirdi… Neydi o adını bile unutmaya başladığımız rahip efendinin ekonomimize döviz üzerinden ettirdiği zulüm. Merkel’i, Trump’ı aman Allah!.. Şu bizim ekonominin yerine sabır taşı olsaydı çatlardı. Hastalanır yataklara düşerdi. Ama o milli ve yerli şuuru nedeniyle için için ağladı, kan kustu kızılcık şerbeti içtim dedi… Bir tek onun dilinden ve halinden neyse ki ekonomi yönetimi anladı. Bütün doktorların, iktisatçıların bu hastalığa “kriz” teşhisi koymasına karşın, damat bey göğsünü siper ederek ve “burası çok önemli” diyerek, yeni ekonomi programıyla kitabın ortasından konuşup ve tam konunun şah damarına parmağını basıverdi…

            Bütün bunlar, bu tartışmalar içerisinde, hani neyi ciddiye alıp alamayacağımız konusunda düştüğümüz şaşkınlığın ürettiği bir ifade biçimi olarak kabul göre!..

            Sanki insanca çalışma koşullarını talep edenleri hapse atan biz değilmişiz gibi… “Dolar yedi bilmem kaç olacak” görüşünü paylaşan vatandaşı gözaltına alıp, tutuklamamışız gibi… Ekonomik duruma ilişkin eleştirel söz söyleyene, geçim sıkıntısı çektiğini ifade edene, dış borç, cari açık problemini işaretleyene; gözünüzün üzerinde kaşınız var, “vallahi geçinemiyoruz, Pazar ateş pahası, piyasalar yangın yeri, ücretler kuşa döndü” diyene/diyenlere-yazıp çizenlere aman vermeyen bir tehdit rüzgarı estirilmemiş gibi…

            Her şey fırsatçılığa, dış güçlerin oyununa bağlanarak, zabıta ile ekonominin hal ve gidişini toparlamaya çalışmak, gerçeği ters yüz etmek ve zabıtayı aslında esnafın üzerinde bir Demokles kılıcı gibi sallayarak ve nasılsa-ve mutlaka biz, “Değil Ay’a, Merih’e dört şeritli asfalt yol yapacağız” desek bile, inanacak hayli yurttaşlar-pardon bir ümmete sahip olduğumuz için, ekonomimizin de ve hatta milli ve yerli ekonomimizin de zabıtanın kahyalığında korkup sinerek normale döneceğine inananlara soğuk ve ferahlatıcı su gibi geleceğini biliyoruz.

            Tabi ve doğaldır ki, cehaletin kalıcılaştırılmasına ve tapınılmasına dair fetvalar veren o Prof. ünvanlı zatlar; emperyalizmin egemenliği ve bütün ülke ekonomilerinin, emperyalist ekonominin birer halkası haline geldiğini ve bu bağımlılık ilişkilerin ekonomik krizler üretmekten kurtulamayacağını bilseler bile, elbette söylemeyecekleri bir ülkede ve toplumda yaşadığımızı da asla unutmayacağız ve sonsuza kadar, sessiz ve hareketsiz kalmayacağımızı da not düşmeden geçmeyeceğiz.

            Şimdi gelelim yerel seçimlere… Yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız yarı mizahi tablonun egemen olduğu bir genel, toplumsal, siyasal iklimde yerel seçimlere gidiyoruz…

            Ekonominin tepesinde zabıta sopasını sallayanlar, elbette yerel seçimlere de bir “iyilik” düşüneceklerdir; KAYYUM!..

            Sanki, adaylar seçim kurullarına baş vurup seçimlere katılma ve belediye başkanı olma koşullarını yerine getirmiyorlarmış gibi ve sanki bunların belgeleri seçim öncesinde ilgili makamların onayına sunulmuyormuşçasına ve sanki kendiliklerinden gizlice ve illegal yollarla ve hile-i desise ile bir punduna getirip belediye başkanı seçiliyorlarmış gibi; kayyum silahı, seçimlerin üzerinde bir başka Demokles’in kılıcı gibi sallandırılıyor. Bu kılıcın görüntüsü bütün muhalif adayların, keskin tarafı ise Kürtler’in başının üzerinde sallandırılıyor…

            Geçtiğimiz dönemde, neredeyse bölgede bir tek belediye başkanı bırakılmaksızın belediyelere kayyumlar atandı. Diyarbakır’dan Van’a kadar, aklınıza gelen il ve ilçeler, kayyumlara devredildi.

            Ve biz batıda yaşayanlar! Ve halkın iradesini savunanlar, seçme ve seçilme hakkını kutsayanlar (!) ve muhalefetin ana gövdesi; “Bunu kabul etmemiz mümkün değil” söyleminin ve anlayışının dışına çıkamayarak ve nihayetinde cümlemiz kayyumları seyrettik…

Sanki bizim, sanki bu ülkenin tümünün sorunu değilmiş sanki sadece Kürtlerin sorunuymuş gibi kafamızı kuma gömdük…

 Şimdi başımızı kumdan çıkarmanın ve kum ve kum izlerinden kızaran yüzümüzü tokatlamanın ve kanımızı hızlandırmanın günlerine geldiğimizi bilelim.

Ve şimdiden, daha seçimler yapılmamışken bizi kayyumlara alıştırmak isteyenlere; “ bunu kabul etmemiz mümkün değil” çizgisinin ötesine geçerek, etkin ve çeşitlendirilmiş demokratik tepkileri ortaya koyacağımızı ilan etmeliyiz. Hiç kimse kendisini kadir-i mutlak zannedip, her istediğini yapabileceğine ve bu inançla tepelerde kayyum silahını daha şimdiden sallandırarak seçim öncesi gözdağı ile başarı elde edebileceğine inanmamalıdır!

Şimdiden ve daha bugünden, aynı tonlarla bu kayyum keyfiliğine en etkin demokratik yollarla karşı çıkacağımızı, bütün muhalifler olarak demokrasiye inanan, “seçimle gelenin ancak seçimlerle gideceği “ sözünü de hatırlatarak, bir tavır, bir duruş ve bir demokratik mevzileniş içersinde olacağımızı aynı yüksek tonla ilan etmeliyiz! Yoksa “sarı öküzü veren sürünün” perişanlığına düşeriz!..