havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

ERDAL EREN’İ ANARKEN

2299
Bazen bir tarihsel dönemi, o tarihsel dönemin insanlığın belleğinde iz bırakan fenomenlerini değerlendirebilmek için somut olandan, görünür olandan daha çok soyutmuş gibi görünen arka plan ilişkilerini ve bu ilişkileri soyut ve somut bütün yönleri ile sembolize eden simgeleri tartışmak, değerlendirmek bir zorunluluk olarak karşımıza çıkabiliyor.
 
Eğer söylediklerimizi 12 Eylül 1980 i değerlendirmede bir genel çerçeve olarak kabul eder, o dönemin simgeselleştirdiği ve yine uzlaşmaz, birbirini tam karşıdan gören, karşı pozisyonlarda konumlanmış iki ismi ve bunların günümüzde bıraktığı izleri, taşıdıkları anlamı tartışabiliriz.
 
Birincisi Kenan Evren, ikincisi Erdal Eren!...
 
Neden birbirlerini hiç tanımayan, yüz yüze gelmemiş olan Kenan Evren ve Erdal Eren; bir tarihsel dönemin 13 Aralık 1980 günü gerçekleşen bir idamla, öncesinin bütün gelişmelerini; ideolojik, politik, hukuki, kültürel ilişkilerinin çatışmalı/çatışarak bağlandığı noktayı, düğümü ve onun geleceğe bıraktığı, bırakacağı tüm izleri sembolize eden iki farklı karakter olarak tarihe yazılmış bulunuyor.
 
Kenan Evren’den başlayalım;
O, tarihsel olarak çürümüş, bütün gelişme dinamiklerini kaybetmiş bir sınıfın varlığını ve geleceğini baskı, sömürü, zulüm ve işkenceye dayanarak sürdürmek isteyen, geleceğini buradan garantiye almak isteyen tekelci sermayenin ve onun devletlerinin; ideolojik, felsefi, politik, kültürel, sosyal ve ahlaki normlarının yaşama biçiminin bir temsilcisi, sahneye sürdüğü bir figürdür.
 
Başı dara düştüğünde, yapısal krizlerle baş edemediğinde, krizi emekçilerin sırtına yüklemek istediğinde, sahneye sürülen bir figür!..
 
Adına faşizm denilen; tekelci sermayenin en bağnaz, dizginsiz bir sömürüyü öngören, eli kanlı, barbar, diktatörlüğünün özel bir sembolüdür Kenan Evren!...
 
Bu nedenledir ki Amerikan tekelci sermayesinin temsilcilerinin-bizim çocuklar- diye sırtını sıvazladığı bir cuntacı, halka karşı işlediği suçların çetelesi kabarık bir cuntacı eskisidir Kenan Evren!...
 
Özetle; bir sınıf adına, sınıfın çıkarları adına hareket eden, darbe yapan, halk düşmanlığı tescilli ve şimdilerde işe yaramaz hale geldiği için defteri dürülmüş bir küçük figür olarak sahnede tutulmaktadır.
Erdal Eren ise; idam sehpasında son nefesini verdiği ana kadar, Kenan Evren’in savunduğu sisteme, tekelci sermaye diktatörlüklerine, faşizme karşı olan ve insanlığın bütün tarihsel birikimine, mücadele deneyimlerine, kültürüne, kararlılığına sahip çıkan, bu değerlerden güç alan, genç bir devrimcidir.
 
Erdal Eren’i güçlü kılan, boyun eğmez kılan, o güne değin insanlığı ilerleten bütün değerlere, bütün ahlaki normlara sahip çıkıyor, onu içselleştiriyor olmasından kaynaklanmakta, bu değerler üzerinden şekillenmektedir.
 
Kenan Evren’in ve onun temsil ettiği sınıf çıkarlarının çürümüşlüğünün aksine; Erdal Eren insanlığın, bir bütün olarak hayatın geleceğini temsil etmektedir.
 
Başka bir anlamı ile çürüyen, asalak, sömürücü bir sınıfın kültürüne karşı hayatı, insanı, geleceği temsil eden bir yaşama kültürünün temsilcisidir Erdal Eren!...
 
Diğer şeylerin yanı sıra işte bu nedenlerledir ki Kenan Evren ve onun düzmece yargıçları, Erdal Eren’i idam sehpasına göndermekte tereddüt etmediler!…
 
Düzmece bir suç, inandırıcı olmayan düzmece delillendirmeler, düzmece bir yargılama!...
 
Erdal Eren’i asarak gençliği korkutmak, sindirmek, teslim almak, köleleştirmek ve aynı zamanda sömürücü sınıflar adına halkı, halk gençliğini ve bütün bir geleceği teslim almak, köleleştirmek; bir ülkenin bütün geleceğini egemen sınıfların çıkarlarına köle kılmak!...
 
Ancak ve bugün, onun kurduğu düzenin iz sürücülerinin bütün gayretlerine rağmen 12 Eylül cuntasının projesi gerçekleştirilememiştir.
 
Erdal Eren’in savunduğu insanlığa ait bütün değerler her gün biraz daha büyümekte ve geleceğe doğru gençliğin ve halkın elleriyle taşınmaktadır. Bugün Erdal Eren, halkın vicdani ve ahlaki değerlerinin bir sembolü olarak anılmakta, yaşatılmaktadır.
 
Çünkü; halkın vicdanı ve ahlakı bu idamı reddetmiştir.
 
Kenan Evren ise; kendisinden önceki bütün faşist diktatörler gibi onu sahneye süren güçler tarafından düzenlerini aklama adına tarihten ve belleklerden bütün izleri ile silinmek istenmekte ve aşağılanmaktadırlar.
 
Hitler’den Mussolini’ye, Pinochet’den Salazar’a, Franco’ya, bütün benzerleri gibi, onların sınıf bağlantıları inkâr edilerek toplumsal bağları olmayan sapkın darbeciler gibi gösterilmek istenmektedirler.
 
Tersinden ve yeniden halkın belleği çarpıtılmak istenmektedir.
 
Sanki faşizm bir tekelci sermaye diktatörlüğü değilmiş gibi, sanki faşist cuntalar tekelci sermayeye hizmet etmemiş gibi, sanki “kendiliğinden ortaya çıkmış” faşizm sevdalısı, darbe heveslileriymiş gibi bir propagandanın yeni malzemesi ve figürleri olarak kullanılmaktadırlar.
 
Halkın merhametini doğurmayı hedefleyen bir yargılama senaryosudur yazılan!...
 
Sonuç olarak; Erdal Eren ve Kenan Evren iki farklı sınıfın, iki farklı geleceğin, iki farklı kültürün, iki farklı tarihsel birikimin sembolleridir.
 
Erdal Eren her gün yeniden büyürken, halkın ahlaki ve vicdani değerlerinde kök salarken, geleceğe yürüyen gençliğin elinde bir meşale olarak dalgalanırken; Kenan Evren ise en büyük savunucuları ve destekçileri tarafından, tarihsel rolünü tamamlamış bir figür olarak yargılanmakta ve küçülmektedir.
Aslında 12 Eylül ve Kenan Evren ile ilgili her söz söylenmiştir. O şimdi ve yalnızca halkın merhametine sığınabilir durumdadır!...
 
Erdal Eren ile ilgili söylenecek sözlerin ve yazılacak yazıların belki tamamı söylenmiş ve yazılmıştır. Yalnızca son sözün söylenmesi, son yazının yazılması, son hesabın görülmesi görevi Türkiye halkının ve gençliğini önünde gerçekleşeceği, gerçekleştirileceği günü, zamanı, tarihi beklemektedir.