havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

ERKEN SEÇİM VE DEMOKRATİK ETİK

İktidar cenahının, seçim kararı alması; "seçim" sözcüğünün önüne, erken, baskın, korsan, kapkaç gibi çeşitli sıfatların eklenmesini de beraberinde getirdi.

8083

 

 
Peki, “demokratik etik” açısından “bir gece ansızın…” ilan ve ifşa edilen seçim kararının, anlamı nedir? 
Hani, “Türkiye bir kabile devleti değildir.” Diye övünülüyordu ya… Bakınız, kabilelerin çekip çevrilmesi, yönetilmesi uzun deneyimlerle biriktirilmiş bir kültüre dayanır. Kabilelerde bile bu ölçüde bir gelişigüzellik ve kural dışılık, etik dışılık, törelere uygunsuzluk yapılamaz. Her şey geleneklere uygun olur. Kabile reisi, keyfine göre kabileyi yönetmez. Bunu bilelim… 
Dönelim “ileri demokrasiden” büyük bir geri sıçrama ile, OHAL yönetimine geçmiş siyasi iktidardan elbette sadece yasalara değil, demokratik etiğe uygun kararlar beklemenin bir hayal olacağı bilinci içerisindeyiz.
Ama yine de hatırlatıyoruz. Burada “kabile devleti” diye tanımlanan organizasyonların kültüründe bile olmayan bir acayiplik var. Ama burada da bir siyasi kültürü var, bir siyasi kültüre dayanıyor. Nedir o? “Cengizgiller” kültürü… bir kapkaç kültürü, bir ihale mantığı kültürü, “ben yaptım oldu” kültürü…  ansızın bastırma, hazırlıksız yakalama, çalıntı atla Üsküdar’ı geçme kültürü!..  Ancak gerekçeler var, gerekçeler sağlam(!) devlet bey ne demiş? “devletin ve milletin bekası”… Evet, doğru, devletin bir beka sorunu var, hangi devletin derseniz, bahçesini tarumar etmiş, fidanlarını ve ağaçlarını köklemiş, çiçeklerini soldurmuş ve kendi varlığını kendi elleriyle etkisiz kılıp AKP’nin dümen suyuna girmiş Devlet’in beka sorunu… 
Gittikçe eriyip tükendiğini fark ettiği için, yüzde bilmem kaçlarla baraj altından AKP’nin eteğine yapışarak kurtulmanın çırpınışlarına giren Devlet’in beka sorununa dayandırdığı amansız ihtiyaç. Sayın Erdoğan açısından ise; bir koltukta iki “Devlet”, bakalım nereye kadar…
Ve “belirsizlik ortamı” deniliyor, “ekonomi” deniliyor, “Irak ve Suriye’de olanlar” deniliyor, deniliyor da deniliyor!..
Baylar, Türkiye’yi bu hale siz getirdiniz. Bugün yaşanılan durum, bütünüyle sizin eseriniz. “cengizgiller” familyasına peşkeş çekmelerinizin sonucudur bu ekonomi, hazine garantili ihalelerin, dolara bağlanmış borçların sonucudur. Sizin eserinizdir bu yüksek kurlar, sizin eserinizdir cari açık, dış borç… Bütün komşularla düşmanlık ve yoksulluğun, işsizliğin artması, aydınların gazetecilerin hapislere doldurulması sizin eserinizdir siz yarattınız bütün bunları sorumlu sizsiniz! 
Şimdi kendi yarattığınız olumsuzlukların kurtarıcısı gibi ortaya çıkmanızın elbette “demokratik etiklikle” bir ilişkisi olamaz. 
Uzatmayalım… Şimdi tekçi medya, satılık anket şirketleri AKP oylarını çok yukarılarda gösterecekler, halkın umudunu kırmak ve onun sandığa gitmesini engellemek için dört koldan kara propagandaya soyunacaklar. 
Kim ne derse desin, iş başa düştü artık! Önce herkes, her yurttaş, her yurtsever mutlaka oyunu kullanmalıdır. Öyle bu sefer kimse çalıntı atla Üsküdar’ı geçemeyecek! Öyle sandıklara el uzatmak, kedileri trafolara sokmak, öyle mühürsüz oylara güvenmek… Bunlara aman verilmeyecek, verilmemeli. AKP-MHP koalisyonunu seçime zorlayan, onların çaresizlikleridir, zayıflıklarıdır, açmazları ve tükenmişlikleridir. Akılla, cesaretle, sorumlulukla birleşerek oylar kullanılıp, sandıklara sahip çıkıldığında ve güçlü bir şekilde sallanıldıklarında düşecekler!.. Panik o, korku o… Bu kapkaç seçim, iktidar için, kötünün iyisi, giderek kötüleşecek durumlardan en zararsız kötüyü tercih etmek. 
Şimdi anketlere, satılmış medyaya kulak vermeden, hep birlikte oylarımızı kullanmalıyız, sandıklara sahip çıkmalıyız. Öyle yüksek seçim kuruluna alavere dalavere yapmak için manevra alanı bırakmamalıyız. Hata yapmadan, güçlü bir şekilde silkelersek düşecekler… Ava gittiklerini sananlar, eli boş dönebilirler. Her şey bize bağlı! Referandumda “hayır” diyenlere bağlı.
Ve “seçim savaşı” diyorlar… O zaman soralım; düşman kim!? 
Şimdi ve öncelikle, 1 Mayıs’ta, İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nde, alanları doldurarak, bütün bu olup bitenlere, oldubittilere, “sevim savaşı” diyen, demokrasi yoksunu kafalara, demokratik bir cevap verelim…