DOLAR 32.3394 %0.11
EURO 35.1779 %-0.01
G.ALTIN 2241.1509 %-0.11
BITCOIN 64267.0708 %-4.59
ETHERIUM 3342.6492 %-4.68
havadurum

ERTELEMELİ Mİ ERTELEMEMELİ Mİ?

Bu, tembellik değil. İşleri erteleyenler ile ertelemeden yerine getirenleri birbirinden ayıran uçurum, araştırmacıları uzun süredir cezbediyordu. Fakat sosyal ve psikolojik açıdan bir takım farklılıklar belirlenmiş olsa da, şimdiye kadar bu iki grubun beyinlerini kimse karşılaştırmamıştı.

6702

 

 
Yapılan yeni bir çalışmada, dürtü kontrolünün sinirsel temeli incelendi ve erteleyenler ile yapanların beyinlerinin, gerçekten temel bir seviyede farklılık gösterdiği bulundu.
Manyetik yankılama görüntüleme (MRI) yöntemi kullanılarak, 264 kadın ve erkeğin beyinleri incelendi. Daha sonra katılımcılar, eylem ve dürtü kontrol etme yeteneklerinin ölçüldüğü bir anket doldurup, ‘karar ile ilgili eylem yönelimi’ (AOD) puanı elde ettiler. Ya da diğer bir ifadeyle, kendilerinin ne kadar ‘erteleyici’ veya ‘yapıcı’ oldukları belirlendi.
Bulgular, eylem kontrolleri zayıf olan insanların (erteleyicilerin), genelde daha büyük bir amigdalaya sahip olduklarını gösterdi. Amigdala, beynin korku ve duygulara yönelik ana kontrol noktasıdır.
Yazarlar, Psychological Science bülteninde yayınlanan tezlerinde şöyle açıklıyorlar: “Bu yüzden daha yüksek bir amigdala hacmine sahip olan insanlar, içinde bulundukları duruma karşı daha yönelimli oluyor ve bu sebeple, iyi bir gerekçe olmadığı sürece bir hedefe başlamaktan çekinmeye ve işlerin başlangıcını geciktirmeye eğilim gösteriyorlar.”
Bu yüzden erteleyiciler, sık sık sanıldığı gibi tembel ve hırs yoksunu olmaktan ziyade, sadece tehlikeden kaçınıyor olabilirler.
Amigdala, korku karşısında verdiğimiz tepkinin şeklini kontrol ediyor fakat kendisinin talamus ve zar bölgelerindeki hafıza merkezlerine olan bağlantıları sebebiyle, korku karşısında verdiğimiz tepkiler, geçmişte yaşadıklarımıza göre zamanla değişebiliyor.
Diğer bir deyişle amigdala, eylem kontrolünün merkezinde duruyor. Yol gösteriyor ve en hoş olan davranışı seçiyor; bunu yaparken de olumsuz sonuçlara yol açabilecek eylemi engelliyor. Üstelik bu durumun büyük bir kısmı, belleğimize bağlı.
“Eylem kontrolü hususunda, daha geniş bir amigdala hacmine sahip olan bireyler, geçmişteki hatalardan bir şeyler öğrenmiş ve gelecekteki eylemlerini ve bunların muhtemel sonuçlarını daha geniş biçimde değerlendiriyor olabilirler” diye ileri sürüyor yazarlar.
“Bunun sonucunda, düşük AOD puanlarına sahip bireylerde gözlendiği üzere, bu durum daha büyük endişe ve tereddüde yol açabiliyor.”
Beyindeki karşılıklı bağlantısallık söz konusu olduğunda, iki grup arasında yine gözlemlenebilir farklılıklar vardı.
Araştırmacılar, amigdala ile sırtsal ön singulat zarı (dorsal ACC) arasındaki bağlantıların, zayıf eylem kontrolüne sahip insanlarda daha az belirgin olduğunu keşfettiler.
Bu durum, yazarların öne sürdüğüne göre eğer amigdala ile dorsal ACC arasındaki bağlantı zayıflarsa, eylem kontrolünün de zayıfladığı iddiasını destekliyor.
Çalışmanın yazarlarından, Almanya’daki Ruhr Üniversitesi’nde algısal sinirbilim araştırmacısı olan Erhan Genç şu tahminde bulunuyor: “Daha büyük bir amigdala hacmi olan bireyler, bir eylemin olumsuz sonuçları konusunda daha kaygılı olabilirler. Bu kişiler tereddüde düşüyor ve işleri erteliyorlar”
“Amigdala ve dorsal ACC arasındaki işlevsel bağlantının zayıf olmasından dolayı, araya giren olumsuz duygular ve alternatif eylemler yeterince düzenlenemeyebileceği için, bu etkinin boyutu artabilir.”
Çalışma, eylem kontrolündeki bireysel farklılıkların, beynin yapısı ve bağlantısallığı ile ilişkili olduğunu göstermesi bakımından kendi türünde bir ilk.
Ancak yazarlar, bu araştırma henüz başlangıç aşamasında olduğu için, bulunan sonuçları destekleyecek daha fazla araştırmanın yapılmasını istiyorlar.
Çalışmanın eş yazarı, biyolojik psikoloji ve kişilik sinirbilimi alanında araştırma yapan doktora öğrencisi olan Caroline Schlüter şöyle söylüyor: “Eylemlerimizi kontrol etme yeteneğimizdeki farklılıklar, özel ve mesleki başarılarımızın yanısıra zihinsel ve fiziksel sağlığımızı da önemli bir dereceye kadar etkilese de, bunların sinirsel temelleri üzerinde henüz yeterince çalışma yapılmış değil.”
 
Kaynak:
1) Ozan Zaloğlu (popsci.com.tr)
2) ScienceAlert