havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Emperyalizm, Ekim Devrimi ve Devrimci Partilerin dönüşümü!...

Ekim Devriminin üzerinden bir asırdan fazla, SSCB'nin başka bir ifade ile sosyalizmin tasfiyesinin üzerinden ise 30 yıl geçti.

6096

 Kruşçev’in karşı devrimci çizgisinin uzantısı olan Brejnev-Gorbaçov ihanet kliğinin, sosyalizmin son kalıntılarını da ortadan kaldırıp kapitalist restorasyonu gerçekleştirdikleri günlerde; emperyalizmin beslemesi medyanın manşetlerini kabaca bir anımsayalım…

 

Artık dünya tek kutuplu olmuştu… Artık silahsızlanma olmayacaktı… Savaşlar olmayacaktı… Kapitalizmin ufak tefek hataları da giderilebilecekti… Kapitalist-Emperyalist sistemin küçük kusurları, biraz sosyalize, biraz reformize edilecek düzeltilebilecekti… İnsanlığın refahı artacaktı… ve daha bir dizi karşılığı olmayan, palavralar paravralar…

 

Şimdi bu bağlam üzerinden çok kısa “tek kutuplu”(!) dünyanın daha doğrusu, Kapitalist-Emperyalist dünyanın insanlığa sunduğu gerçekleri görelim!...

 

Son 30 yılda, Kapitalist-Emperyalizmin iflah olmaz iç çelişkilerinin ve Eşitsiz-Dengesiz Sıçramalı Gelişim Yasasının bir sonucu olarak; kapitalist dünya kendi kutuplarını çoktan yarattı bile!... Savaşlar ve çatışmalar dünyanın birçok bölgesinde devam ediyor… Yoksulluk, işsizlik, hastalık, açlık ve sefalet gizlenemez boyutlara ulaşmış, dünyanın maddi servetleri bir avuç tekelci sermayenin elinde birikirken, milyarlarca insan yoksulluk içerisinde, yaşam kavgası veriyor...

 

Yani, uluslararası işçi sınıfı olmak üzere, ezilen halklar ve uluslar, emperyalist beslemesi medyanın bütün söylemlerinin karşılıksız olduğunu kendi deneyimleri ile kavradılar, kavrama yoluna girdiler…

 

Emperyalizm, bugün yalnızca meta ihracı değil, sermaye ihracı değil, kendi atıklarını ve ürettiği ideolojik-politik ve felsefi karanlıkları da ihraç ederek, ürettiği bu karanlık iklim içerisinde insanlığın, mutasyonunu gerçekleştirmeyi hedefleyerek köleler yaratmayı istiyor… Ve yine o karanlığın, karanlık iklimin, ulusal işbirlikçisi, siyasi gerici iktidarlar eliyle de her ülkede yeniden üretilmesini pompalıyor ve bu konuda hiçbir aracı kullanmaktan geri durmuyor.

 

Ve bu nedenlerle de Emperyalist-Kapitalist sistem, yalnızca üretici güçlerin değil, yalnızca insanlığın değil, doğanın yaşanılabilir, canlı hayat için sürdürülebilir olmasının önünde de bir engel oluşturmaktadır…

 

Ancak, emeğin üretkenliği, yaratıcılığı ve bu eksen üzerinde gerçekleşen aydınlanmacı ve özgürlükçü akıl, bilinç, bilim, bilimsel yöntem ve sanat giderek daha çok emekle, işçi sınıfı ve halklarla buluşup, örgütlenerek, bu karanlık istemi, tarihsel ömrünü doldurmuş bu emperyalist barbarlığı gezegenden silip atmanın gereğine daha çok inanıyor ve yakınlaşıyor…

 

Şimdi buradan çok kısaca sosyalizmin bir toplumsal sistem olarak özelliklerine ve yine bu bağlam üzerinden devrimci proletarya partilerin tarihsel rollerinin ne denli önemli olduğuna değinmek istiyoruz.

 

Elbette bu proletarya partilerinin bu tarihsel önemi, yalnızca işçi sınıfının  ve sosyalizmin kavradığı bir gerçeklik değil, bu “önem” aynı zamanda kapitalist-emperyalizmin de kavradığı ve tasfiye etmek istediği bir tarihsel gerçekliktir…

Birincisi sosyalizm, sınıflı toplumun, daha doğrusu kapitalizmin mirası üzerinde kurulur… İki, bir geçiş toplumudur… Kapitalizmden komünizme geçişin, deyim uygunsa bir geçiş toplumudur… Komünizmin aşağı evresidir. Burjuvazi yenilmiş fakat yok olmamıştır... Burjuvazinin, yüzlerce yıllık yönetme deneyimi bir tehdit olarak devam etmektedir... Ve yine burjuvazi “eski cennetini yeniden yaratmak” için, öncekinden daha fazla çaba göstermektedir... Sınıf mücadelesi yeni koşullar altında devam etmektedir… Uluslararası sermayenin, başka bir ifade ile kapitalist-emperyalist kuşatmanın yıkıcı faaliyetleri devam etmektedir… Küçük meta üretimi devam etmektedir… gibi ana başlıklarını sunduğumuz özellikleri içermektedir sosyalist toplum!...

 

Şimdi buradan proletarya partisinin, işçi sınıfının, kurmayı ve sosyalizmi gerçekleştirecek, temel güç, temel hareketlendirici ve sosyalizmi inşa edici güç olarak da tarihsel rolünü anlayabiliriz… Proletarya partisi-partileri, merkezinde işçi sınıfının olduğu, insanlığın bütün tarihsel, ulusal ve uluslararası birikimini ve teorinin kristalize ettiği tüm devrimci ilkeleri, içselleştirip, eleştiri ve özeleştiri süzgecinden geçirerek proletarya diktatörlüğünün sağlamlaştırılması ve sosyalist inşanın geliştirilmesi için temel, maddi ve uygulanabilir bir pratiğe dönüştürmesi rolünü gerçekleştirecek en vazgeçilmez ve yaşamsal bir organizasyon olarak değerlendirilmelidir…

 

Eleştiri ve özeleştiri, aynı zamanda proletarya partisinin, burjuva ideolojisine, emperyalist-kapitalist oyun ve hilelere, politik manevralara karşı partinin bağışıklık sistemini, iç savunmasını ve savaşçılığını, yaratıcılığını, tarihsel olanla, güncel olanın geleceğe akışını düzenleyen, en temel, en vazgeçilmez bir silah olarak değer ve karşılık bulur/bulmalıdır.

 

Ve yine eleştiri ve özeleştirinin iç diyalektik bağını, bütünlüğünü, eleştiri olmazsa özeleştirinin, özeleştiri olmazsa eleştirinin anlamsız kalacağını, eleştirinin Lenin’in ifadesi ile “Eleştiri özgürlüğüne”, özeleştirinin ise bir günah çıkarma ritüeline dönüşeceği unutulmamalıdır.

 

Tüm bu yaşamsal nedenlerledir ki, Kruşçev’den başlayan ihanetçi çizgi, önce ve ilk adım olarak eleştiri ve özeleştiriyi, onun devrimci özünü, eleştiri ve özeleştirinin bağını, iç bağlantılarını yok ederek, tasfiye ederek, o anlı şanlı Bolşevik Partisi’ni iç ve dış burjuva ideolojisinin çok yönlü saldırılarına karşı savunmasız hale getirmiştir. Ve hatta eleştiri ve özeleştiriyi yok saymayı, içini ve özünü boşaltmayı bir kültüre dönüştürmüş ve partiyi burjuva unsurların istilasına açık hale getirmiştir.

 

Bu durum, yalnızca Kruşçevci, Brejnevci ve Gorbaçovcu ihanetin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasına ve tasfiyesine yol açmamış, dünyanın birçok ülkesindeki Devrimci Partilerin dönüşümünü, Marksist ilkelerden sapmasını ve sıradan, görünüşte reformcu, özünde en pespaye burjuva ideolojisinin, devrimci başlıklar altında yeniden üretilmesinin platformlarına ve alanlarına dönüşmesine yol açmıştır…

 

Eleştiri, yıkıcı-dağıtıcı faaliyet olarak değerlendirilirken, özeleştiri ise eski dosyalarla birlikte arşivlere kaldırılmış ve kilit altına alınmıştır.

 

Eleştiri ve özeleştiri, devrimci bir partinin; merkezinde işçi sınıfının olduğu, insanlığın ve doğanın sürekliliğini sağlamanın, emperyalizme karşı mücadelenin ve emperyalizme karşı mücadelenin yerli işbirlikçisi olan ulusal hainlere karşı mücadele ile birleştirilmesinin, diğer şeylerin yanı sıra, temel, vazgeçilmez silahlarından ve yaratıcı güçlerinden olduğu, asla akıldan çıkarılmamalıdır.

Eleştiri ve özeleştiriyi unutmak, unutturmak, devrimci bir parti için, devrimin ilkelerini/devrimi ve sosyalizmi unutturmakla eş anlamlıdır…

 

Bugün, hangi başlık altında olursa olsun, hangi gösterişli hikayeler anlatılırsa anlatılsın, devrimci ilkelerin ve Marksizmin insanlığın kurtuluşunu, özgürlükçü bir dünya kurmanın yolunu, insanlığı altın çağına ulaştırmanın kaçınılmazlığını ve sürekliliğini gerçekleştirmenin ve devrimci kalabilmenin en temel araçlarından, yaratıcı güçlerinden ve mücadelenin sürekliliğinden söz edebilmenin, onu gerçekleştirebilmenin, eleştiri ve özeleştirinin bir kültüre dönüşmesi ile mümkün olabileceği gerçeğini unutturamaz!...

 

Sonuç olarak; emperyalist-kapitalist sistem tarihsel olarak ömrünü tüketmiştir, insanlığa dair söyleyecek sözü, yapacak işi kalmamıştır. Ancak savaşları, açlığı, yoksuzluğu ve yıkımı üretebilmektedir. Ve tüm insanlığın ve doğanın geleceği için Ekim Devrimi yol gösterici bir deneyimdir, kapitalist-emperyalist sistemden kurtulmanın ışığını sunmaktadır insanlığa!...

 

Gelecek, işçi sınıfının, ezilen halkların ve ulusların, insanlığa adanmış bilimin, rolünü unutmamış aydınların ve sanatın değiştirip, dönüştürücü gücündedir.

 

Gelecek, Ekim Devriminden öğrenen, eleştiri ve özeleştiriyi bir kültüre dönüştürmüş proletarya partilerine ihtiyacın giderek daha çok artacağı günlere gebedir…