havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Fidanlarımıza Sahip Çıkalım

1327
               Öncesini bir yana bırakırsak; son bir yıldır giderek artan ölçülerde ağaçların, fidanların ve yeşilin kıyımını yaşıyor ve tartışıyoruz.
Oysaki Anadolu’nun ve Anadolu’ya yakın coğrafyaların tarihleri, inançları, mitolojileri; ağacı ve yeşili kutsayan toplumsal değerlerle şekillenmiştir. Sümerlerden günümüze şekillenmiş olan sosyokültürel yapılanma, dini inançlar ve mitoloji; ağaca ve yeşile, suya ve havaya özel değerler biçen tarihi gerçeklikler ve bir o kadar önemli olan mitolojik söylencelerle doludur. İnananlar açısından cennetin egemen rengi yeşil olarak tasvirlenmiş, ağaçlarla bezenmiş, berrak sularla şenlendirilmiştir.
Gel gör ki bugün Devr-i Erdoğan hükümdarlığında, şu veya bu gerekçeler ileri sürülerek yeşile karşı, ağaca karşı, fidanlara karşı akıl ve izanla tanımlanmakta zorlandığımız sanki bir savaş sürdürülmektedir. Tarih adına, AVM adına, yol adına, HES’ler adına, havaalanı adına sayısız ağaca ve fidana kıyılabilmektedir.
Kazdağlarında, Sinop ve Giresun’da, Karadeniz Coğrafyasında, Gezi Parkında, ODTÜ Ormanlarında ya yasalar görmezden gelinerek ya etrafından dolanılarak ya da yasal süreçlerin sona ermesi beklenmeden baskınlarla, gece yarılarında, güvenlik güçleri eşliğinde; ağaçlar sökülmekte, yeşil alanlar tarumar edilmektedir. Yeşili ve ağacı savunanlar, direnenler yaralanmakta, canlarına kast edilmekte, gözaltı ve tutuklamalarla sindirilmek istenmektedir.
Başbakan, kendisini en büyük çevreci ilan ediyor. İktidarları döneminde yeşil alanın kişi başına düşen metrekaresinin rakamlarını söylüyor. Sanki Başbakan’ın tarif ettiği şehirlerde bizler yaşamıyormuşuz gibi, yeşil alanları yalnızca onlar görüyormuş gibi, sökülen ağaçları sanki bizler görmüyormuşuz gibi söylemlerine kayıtsız şartsız inanmamızı istiyor. Kararlılığını ve inadını en keskin ifadelerle ortaya koyuyor. “Yolumuza cami çıkarsa onu da yıkarız, başka yere yaparız” diyor. Allah günah yazmasın; Sayın Başbakan!... Bizde diyoruz ki; yeşili ve ağacı kıyan yol, yol değildir!...
Bu yazı kaleme alınırken Sayın Başbakan; “benim cami yıkmayacağımı herkes bilir” diyor. Bu son ifadeye karşı bizde diyoruz ki; böylesi açıklamalara; “çevir kazı yanmasın” derler.
Evet, bizlerin de ağaç ve yeşili katletmenin “yol haline” gelmemesi için; hükümet politikalarına karşı çıkma, farklı duygu ve düşüncelerimizi ortaya koyma hakkımıza anayasaların yanı sıra tarihsel, insani ve vicdani bütün değerlerin “yol verdiğine” olan bilincimizi, tutumumuzu sergileme, ortaya koyma hakkımızın olduğunu biliyoruz ve söylüyoruz.
Sayın Mehmet Daniş, “Kazdağlarından tek bir dal bile koparttırmayız” diyor. Haklı, gerçekten de Kazdağlarında ve hatta söz konusu ettiğimiz tüm alanlarda kimse tek bir dal bile koparmıyor. Zaten ağaçları dal dal koparmak baya zahmetli bir iş. O nedenle kimse dallarla uğraşmıyor; ağaçları fidanları kökünden söküp atıyor.
Ha, Sayın Erdoğan’ın savunduğu fidanlar yok mu; hem de sonuna kadar savunduğu fidanlar vardır elbette!... Ama onun savunduğu fidan, bizim savunduğumuz fidanlara benzemiyor. Onun için tek Fidan; MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dır!... Elbette savunacak ve savunmalıdır. Ancak; Anadolu ve Ortadoğu coğrafyası bütün tarihi boyunca insanlığa sunduğu bereketlerin, cömertliğin bedelini ödemek zorunda kalmıştır. Tarih; yapıcılar ve yıkıcıları, insanlığın yağmacıları ve talancıları en uzak coğrafyalarda yaşasalar bile, ellerini ve gözlerini Anadolu ve Ortadoğu Coğrafyasından bir an bile olsa çekmemişler ve ayırmamışlardır.
Bugün, büyük güçlerin yeniden şekillendirmek ve çıkarlarını büyüterek güvenceye almak istedikleri Ortadoğu Coğrafyası, en kaotik dönemlerden birini yaşamaktadır. Bu coğrafya İngiliz casus Lawrence’den bu yana istihbarat faaliyetlerinin en uç uygulamalarına tanıklık etmiş bir coğrafyadır.
Bugün, tüm devletler her ne kadar legal ve meşru sayılan diplomasiyi aralarındaki ilişkilerin ve iletişimin en temel yönü gibi göstermiş olsalar bile; istihbarat örgütlerinin faaliyetlerinden asla vazgeçmiş değillerdir. Hele böylesine kaotik dönemlerde öncelenen ilişki biçiminin illegal istihbarat faaliyetlerine indirgendiğini ve istihbarat örgütleri aracılığıyla “cephe gerisi” manevraların öncelendiği; artık deve kuşlarının bile bildiği bir gerçekliktir!...
Diplomasi ve diplomatik ilişkiler; şekil ve biçime ait bir hal alırken; istihbarat örgütlerinin çalışmaları ve faaliyetleri ve hatta buna çatışmaları da diyebiliriz, esas ilişki biçim haline yükselir ve yükselmiştir. Hani deyim uygun düşerse “legaliteden illegaliteye” geçiş, yüzeyden(diplomasi) derine(istihbarat) iniş diye tanımlayabileceğimiz bir özel ilişki ve mücadele yöntemi!...
Bugün, Hakan Fidan üzerinden yapılan tartışmaların ve gelişmelerin arka plan ilişkilerinin özeti ve tanımlanması buralarda aranmalıdır. Biz, ülke içerisinde olduğu gibi halklar ve ülkeler arasında karşılıklı yarar ilişkisi göz edilerek el birliği ile milyonlarca fidanın dikilmesini, yeşertilmesini; onların estirdiği serin havalardan, yeşilliklerden hep birlikte, kardeşçe yararlanılmasını istiyor ve bu uğurda sürdürülecek mücadelenin günümüz ve gelecek açısından insanlığa karşı, tarihe karşı bir borç olduğunu yineliyoruz.
Bizde “fidanlarımıza” sahip çıkmaya devam edeceğiz!...