havadurum

GDO KORKUSU

İnsan eliyle laboratuvar ortamında dizayn edilen gıdalarla, besin değeri yüksek yiyeceklerin elde edilmesi amaçlanıyor. Bazı uzmanlar, bu besinlerin uzun vadede sağlığımızı tehdit ettiğini, bazıları ise güvenilir olduğunu söylüyorlar. Milliyet / Pembenar sağlık ekibi tarafından hazırlanan bu haberden alınan bazı ana hatları sizlerle paylaşmak istedim.

6210

 

Yurt dışından ithal edilen bu genetiği değiştirilmiş gıdalarla ilgili sivil toplum örgütlerinin ve bazı uzmanların kaygı duyduğu riskler azalmıyor. Soya, pamuk, kanola, mısır, patates, şeker pancarı ve tohumları, genetik ürünlerin hammaddeleri. Hazır yiyeceklerin çoğu bu besinlerden türetiliyor. ABD`de halkın yüzde 80`i GDO`lu besinleri tüketiyor. Özellikle konserve yiyecekler ve ekmeklere eklenen soyanın genetik müdahaleden geçtiği belirtiliyor. Avrupa ülkeleri ise bu konuda daha temkinli. Ürünlerde GDO bulunup bulunmadığı Avrupa`da üretilen yiyeceklerin paketlerinde belirtiliyor ve dönem dönem bazı Avrupa ülkelerinde bu ürünlerle ilgili kısıtlamalar yapılabiliyor.

 

Hangi ürünlerde var?

Ülkemizde GDO üreten ülkelerden ithal edilen mısır ve soya ile bunlardan hazırlanan türev ürünlerin genetiği değişmiş besin olma olasılığı yüksek. Mısır ve soya barındıran yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, bisküviler, şekerlemeler, krakerler, pudingler, çikolata, gofret, hazır çorbalarda, sucuk, salam, sosis, köfte, et suyu tabletleri, fıstık ezmesi, pastacılık ürünleri, gazozlar, meyve suları ve kolalı içeceklerde GDO bulunuyor olabilir. Yasadaki yeni düzenlemelerle bebek mamaları ve çocuk yiyeceklerinde GDO`nun yasaklanması gündemde.

 

Neden GDO?

Aslında genetik beslenme ile dünya çapındaki kötü beslenme problemlerinin (A vitamini, demir, iyot ve çinko yetersizlikleri vb.) son bulması amaçlanıyor. Yani hedef, besin değeri daha yüksek ürünler elde etmek. Genetik modifikasyon yöntemi ile besinlerin zararlı maddeler ve ilaçlara karşı dayanıklı hale gelmeleri amaçlanıyor. Bu dayanıklılık bitkinin birkaç nesli boyunca devam ediyor. Dünyadaki kuraklık, toprağın yüksek tuz içeriği ve aşırı sıcaklar gibi zor yetiştirme koşullarında bile dayanıklılığın artması, genetik besin üretimini popüler hale getiriyor. Bazı uzmanlar, hızla artan dünya nüfusunun artık geleneksel ve organik tarım yöntemleriyle doyurulamayacağını, açlığa karşı genetik beslenmenin bir önlem olduğunu söylüyorlar. Ancak dünyada bu besinlere karşı çıkan büyük bir kamuoyu da var.

 

GDO`lu mu, değil mi?

Tükettiğimiz ürünlerin GDO`lu olup olmadığını çıplak gözle ya da tadarak anlamak mümkün değil. Ancak nereden ithal edildiğine bakmanın faydası olabilir. Ambalajındaki içerik etiketinde glikoz, sakkaroz, fruktoz, mısır nişastası, soya proteini bulunuyorsa GDO`lu olması ihtimali yüksek. Yeni yasal düzenlemelerle Avrupa`da olduğu gibi ürünlerin GDO`lu ya da GDO`suz olup olmadığının ambalajda belirtilmesi gündeme gelecek. Bu karmaşa döneminde insanlar organik ürünlere yöneliyor, organik pazarlar dolup taşıyor.

 

Hormonlu gıdalarla karıştırmayın

GDO`lu ürünler halk arasında sıklıkla hormonlu gıdalarla karıştırılıyor. Oysa tamamen farklılar. Hormonlu gıdalarda uygulanan hormon sonucu bitkide kalıntı oluşuyor. GDO`larda ise bitkiye; böceğe, ilaca, iklim koşullarına karşı direnç veren bir özellik kazandırılıyor. Hormonlu besinleri şeklinden ve tadından tanımak daha olası iken, GDO`lu ürünlerin analiz yapılsa bile fark edilmeme ihtimali bulunuyor.

 

Prof. Dr. Şeminur Topal / Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi biyoloji Bölümü

`Zararsız oldukları ispatlanmış değil`

"Bu teknolojinin ülkemizde kullanımından önce aklanması gerektiğini düşünüyorum. GDO`lu ürünlerin sağlığa uzun vadede zararlı olmadığı ispatlanmış değil. Henüz netleşen bir şey yoksa da, tartışılan çok risk var. Yaklaşık 12 senedir üretilen ve tüketilen bu ürünlerden sağlıklı sonuç almak için yeterli süre geçmedi. Çernobil örneğini göz önüne alırsak, sonraki nesilleri de inceleyip karar vermek lazım. Nitekim fareler üzerinde yapılan araştırmalarda yan etkiler üçüncü nesilde çıktı. Enzim bozuklukları, deli dana, alzheimer ve morgellon gibi hastalıkların kanseri tetikleyebileceğini düşünüyorum. Besinlerdeki vitamin de sentezlerini bozabilir. Marketlerden alışveriş yaparken ürünlerin nerden ithal edildiğini araştırmak gerekiyor. Yasa çıktığı takdirde etiket okuma yöntemi de işe yarayabilir. Çıkacak olan yönetmeliğin nasıl olacağı bilinmiyor. Ancak Türkiye`de bu konuya olan ilgi ve farkındalık artmışken konuyu unutturmamak gerekiyor."

 

`Klasik besinler kadar güvenliler`

Prof. Dr Selim ÇETİNER / Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi

"Türkiye`ye ithal edilmiş genetiği değiştirilmiş ürünlerin genel olarak soya, mısır ve bu ürünlerin türevleri olduğu söylenebilir. Bu ürünler de ağırlıklı olarak hayvan yemi yapımında kullanılıyor. TÜBİTAK desteğiyle yürüttüğümüz araştırma projesinde gıda maddelerinin önemli bir kısmında GDO içeriği bulunmadığını, hayvan yemlerinin ise neredeyse tamamının genetiği değiştirilmiş soyadan yapıldığını tespit ettik. Bu ürünler - aynen Türkiye`de olduğu gibi - bitkisel protein açığı bulunan tüm AB ülkelerinin, bilimsel risk analizleri sonunda çevre ve insan sağlığı açısından risk taşımadığına karar verildikten sonra ABD, Arjantin ve Brezilya`da yasal olarak yetiştirilen ve tüketilen soya ya da türevleridir. Basında yer alan haberlerin aksine, Türkiye`de yetiştirilen hiçbir sebze ve meyve GDO`lu değildir. Dünya Sağlık Örgütü, 23 Haziran 2005 tarihli "Modern Gıda Biyoteknolojisi, İnsan Sağlığı ve Kalkınma" raporunda, pazara sunum öncesi yapılan risk değerlendirmelerinde, GDO tüketiminin şimdiye kadar insan sağlığı üzerinde zararlı bir etki yapmadığını belirtiyor. AB ülkelerinden 65 bilim insanının katılımıyla 3.5 yıl boyunca yürütülen araştırma sonunda da, halen piyasada bulunan genetiği değiştirilmiş ürünlerin, en az klasik ürünler kadar güvenli olduğu sonucuna varıldı."