havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

GÜNCEL GELİŞMELER VE SİYASİ GERİCİLİK EĞİLİMİ

1635
               Yeni bir demokratikleşme paketi geliyormuş…
                Bu kaçıncısı, doğrusu unuttum. Demokratikleşme adına, açılım adına neler yapılmadı ki!... Klarnetler eşliğinde Roman, semahlar eşliğinde Alevi, zılgıtlar eşliğinde Kürt açılımları yapmadık mı!? Davul zurnalarla, halaylarla-horonlarla; memleketi doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine demokratikleştirmek için zil takıp oynamadık mı!? Birde 12 Eylül anayasasını değiştirmek için “yetmez ama evet” diyerek, “liberal gülücükler” atarak, hop oturup hop kalkarak; alkışlarla “ileri demokrasiye” ulaşacağız diye sevinç çığlıklarıyla halk oylaması yapmadık mı!?
                Peki; şimdi, bugün; güne daha demokratik bir ülkede uyanıyor muyuz!?  Düne göre kendimizi daha güven içerisinde, daha huzurlu, daha mutlu hissedebiliyor muyuz!? Bu ülkenin aydınları, düşünen insanları; sözlerini, düşüncelerini daha korkusuzca, daha endişesiz, daha bir güvenle söyleyebiliyor mu!? Gazete ve televizyon çalışanları, haber yaparken işten atılma endişesi duymadan, objektif olarak kalem oynatabiliyor mu!? Örgütlenme hak ve özgürlükleri evrensel hukukun güvencesiyle kullanılabiliyor mu!? Muhalif yazar ve çizerler kapının önüne koyulma korkusu duymadan çalışabiliyorlar mı!? İşçiler, öğrenciler, kadınlar onca demokratikleşme paketinden, açılımlardan paylarına düşen somut kazanımların coşkusunu ve heyecanını, günlük ilişkilerinde yüreklerinin ta derinlerinde duyumsayabiliyorlar mı!? Bugün, hukukun üstünlüğü daha mı egemen!? Yargı, tarafsız ve bağımsız mı!? Adalet, daha ulaşılır ve daha sürdürülebilir, kalıcı bir kültüre dönüşebilmiş mi!? Yasama, yürütme, yargı erkleri arasındaki bağımsızlık ilişkileri gerçekleşebilmiş mi!? Yolsuzluklar, suiistimaller, adam kayırmalar, rüşvetler, bilumum kirlenmiş çıkar ilişkileri; şeffaf bir biçimde, özgürce tartışılıp, sorgulanabiliyor mu!?
                Ne dersiniz!? Bir bölümünü yukarıda sıralamaya çalıştığımız belirlemeleri, sorunları; demokratik bir ülke kavramı ve ilkesi ile bağdaştırabiliyor musunuz!? Hayır, bütün bu olup biteni demokrasi ile, demokratik bir ülke ile bağdaştıramıyorum diyorsanız; elbette bunun bir nedeni olduğunu sorgulamamız gerçeği ile karşı karşıyayız demektir.
                Şimdi, yukarıdaki söylenenleri ve belirlemeleri daha genel bir neden üzerinden tartışabiliriz. Çağımız, tekelci sermayenin ve onun hükümetlerinin iktidarlarda olduğu bir süreç olarak yaşadığımız an itibariyle söylenebilir. Bugün, tekelci sermayenin ve onun hükümetlerinin siyasi özelliği; siyasi gericiliktir!... Tekel öncesi dönemde burjuvazinin siyasi özelliği; siyasi demokrasi olarak karakterize edilirken; emperyalizmle birlikte (tekelci dönem) siyasi demokrasi siyasi gericiliğe evrilmiştir. Tekel öncesi dönemde gittiği her yere siyasi demokrasi eğilimini taşıyan burjuvazi ve onun tüm kurumları ve hükümetleri; tekelci dönemde siyasi gericiliği taşımakta, siyasi gerici güçlerle ittifaklar kurmakta ve siyasi gericilik eğilimini egemen kılmaya çalışmaktadır. Siyasi gericilik eğiliminin pratik-politik, yasal-anayasal gerçekliğe dönüşmesi, kurumsallaşması; her ülkenin iç dinamikleri ile doğrudan ilişkili olmakla birlikte siyasi demokrasiden çıkarı olan sınıf ve tabakaların mücadelesinin, örgütlülüğünün, bilincinin genişliği ve derinliği ile de ortaya çıkacak sonuçlar açısından doğrudan ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Siyasi gericilik eğiliminin bir iktidar biçimi olarak kurumsallaşıp, derinleşmesi; o toplumların var olan gelenekleri, inançları ve hatta sosyal dokusu ile de doğrudan ilişkilidir.
                Bir şey daha söylemeliyiz; siyasi gericilik eğilimi yalnızca politik bir eğilim değil; bu eğilim, aynı zamanda ideolojik, kültürel, sosyal ve sanatsal bir eğilim olarak da varlığını ortaya koymaktadır. Ancak, tekelci burjuvaziye dayanan siyasi gericilik eğiliminin ve onun hükümetlerinin her istediğini yapabileceğini, gerçekleştirebileceğini hikmetinden sual olunmayan bir güç, kadir-i mutlak olduğunu söylemek hayata uygun değildir. Esas belirleyici olan tekelci sermaye hükümetlerinin egemenliğinden çıkarı olmayan, onunla uzlaşmaz çelişkisi olan bütün sınıf ve tabakaların ortaya koyacağı mücadele tarafından belirlenir ve belirlenmiştir.  Bu tarihsel ve sınıfsal perspektifle baktığımızda AKP Hükümetinin neden yukarıdan aşağıya paketlerle, açılımlarla bir demokratikleşmeyi gerçekleştirmemiş olduğunu anlayabiliriz.
                Bu nedenlerledir ki; her demokratikleşme paketi parlak ambalajlar içerisinde aslında demokrasinin, insan haklarının, hukukun evrensel ilkelerinin biraz daha budanmasına, siyasi gericiliğin yoğunlaşmasına tanıklık ettiğimiz sonuçlar olarak ortaya çıkmıştır. Yoksa bugün ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet belgelerinin, yargıya müdahalelerin, gazete ve televizyonları baskılayıp şekillendirme çabalarının; onca demokratikleşme paketinden sonra gerçekleşiyor olmasını anlayamazdık. Hükümetin attığı tüm bu adımlar, ortaya çıkan güncel sorunlar ve tartışmalar; siyasi gericiliği yoğunlaştırma çabaları olarak, militarizasyon olarak adım adım kurumsallaştırılmak istenen çabalardır, diyebiliriz.
                Demokratikleşmenin dinamiği olarak, belirleyici gücü olarak AKP Hükümetini gören liberallerin, yetmez ama evetçilerin anlayamadığı en temel yön; demokratik bir toplum yaratmanın temel gücü olarak başta işçi sınıfı olmak üzere tüm diğer emekçi halk yığınlarını, aydınları, yazarları ve bu güçlerin tarihsel rolünü ve gücünü kavrayamamış (!) olmalarında saklıdır!... Tarihsel olarak ilerici, değiştirici rolünü yitirmiş tekelci dünyanın ve sistemin ideolojisinden, politikasından, ekonomisinden beslenen hükümetlerin demokratik bir toplum yaratamayacağı gerçeği, ülkemiz pratiği tarafından da bir kez daha doğrulanmıştır.
                Kazanılmış bütün mevzilerde, halkın mücadelesinin ve emeğinin olduğunu dikkatli gözler görebilmektedir. Hükümetler, halkın mücadelesi karşısında vermek zorunda kalmadan demokrasinin değil kendisini kırıntısını bile vermezler/vermemişlerdir!... Onun için ne zaman hükümet bir demokratikleşme paketinden söz etse; irkilirim. Parlak ambalajlar içerisinde halka hangi zokanın yutturulmak istendiği endişesini taşırım. Yaşadığımız güncel gelişmeler ve tartışmalar, ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk iddiaları; hükümetin demokratikleşme paketinden yeni yasakların, kısıtlamaların ve sınırlamaların çıkacağını fazlasıyla düşündürüyor. Son bir belirleme daha yapalım; faşizmin tanımlarından biride  “siyasi gericiliğin yoğunlaşmış ifadesi” olarak not düşülmüştür. Uyanık olmanın ve hayallere kapılmamanın gerekli olduğu günlerden geçiyoruz.