havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Gerçek barış için mücadeleye..

Dünya Barış Günü!?..

6394

 

 

 Kapitalist emperyalist sistemin çözümlenemez iç çelişkilerinin keskinleştiği, yağma ve talanın arttığı, savaş tehdit ve tehlikesinin halkları sindirmenin ve korkutmanın bir aracı olarak şantaja dönüştüğü/dönüştürüldüğü ve yine dünyanın geniş birçok coğrafyasında, yerel savaşların ve çatışmaların yaşandığı ve bu coğrafya halklarının ülkelerini terk etmek zorunda kaldığı ve giderek emperyalist devletler ve tekeller arasındaki rekabetin (diğer çelişkilerin ve birikiminin de bir sonucu ve etkisiyle)  ülkeler arasında “hırlaşmaya” dönüştüğü bir genel tablo içerisindedir dünyamız…

 

Dünya servetlerinin en tepesinde 10-15 ailenin bulunduğu, dar bir emperyalist tekelci grubun elinde toplandığı ve yine aynı zamanda halklarla emperyalistler arasındaki çelişkinin de derinleşip yaygınlaştığı bir somut durumun da günümüzün temel yaşanan bir gerçekliği olduğu da unutulmamalıdır ve geleceğin, daha doğrusu insanlığın geleceğinin buradan şekilleneceği bu çelişki üzerinden gerçekleştirilecek mücadelelerden geçtiği de asla unutulmamalıdır ve ertelenemez bir görev olarak ele alınmalıdır. Dünyayı değiştirmek isteyenlerin, merkezinde işçi sınıfı ve halkların olduğu ve bütün organizasyonların, partilerin izleyeceği temel eksen burasıdır.

 

Gerçek barışı elde etmek, ona ulaşmak ve onu yaşanılır kılmak bu mücadele perspektifinin içerisinde bir yere oturmalıdır.

 

Bugün, Dünya Barış Günü, sadece ve yalnızca ve çoğu kez, bir “çatışmasızlık” ve “savaşsızlık” durumu olarak ele alınmakta ve kutlanmaktadır(!) Elbette, “savaşsızlık” ve “çatışmasızlık” durumunu değersizleştirmek için bu ifadeyi kullanmıyoruz. Ancak, kapitalist emperyalist dünyada “savaşsızlık” ve “çatışmasızlık” durumunun geçici olduğunun bilincinde olunması gerektiği de tarihsel bir öneme sahiptir.

 

Kapitalist emperyalist ülkeler ve onun periferisindeki ülkeler ve onların siyasi gerici ve işbirlikçi hükümetleri eliyle, zaten şiddetin ve çatışmaların bir silah olarak kullanıldığı, her gün ve her saat gözlenebilen bir gerçekliktir.

 

Oysa çocukların oyun haklarının, oyunlarının, sorularının, meraklarının ve hayallerinin çalındığı, tahrip edildiği, imha ve yok edildiği bir dünyada barıştan, gerçek barıştan söz edilebilir mi!?

 

Kadınların, ikincil hatta üçüncül derecelere düşürüldüğü, köleleştirildiği, şiddet kültürünün mağduru haline getirildiği, katledilip aşağılandığı, siyasi gerici toplum düzenlerinde erkek egemen şiddet kültürünün bir devlet yönetme kültürünün vazgeçilmezi haline yükseltildiği ülkelerde barıştan, gerçek barıştan söz edilebilir mi!?

 

Gençlerin, bilimsel yöntemlerden uzaklaştırılmış üniversitelere “mecbur kılındığı”, neredeyse bilimi savunmanın kınanacak, cezalandırılacak, bir üniversite yönetme paradigmasının egemen olduğu ülkelerde barıştan, gerçek barıştan söz edilebilir mi!?

 

Dillerin, halkların, tam hak eşitliği mücadelesinin, şiddetle bastırıldığı coğrafyalarda  ve ülkelerde barıştan, gerçek barıştan söz edilebilir mi!?

 

Emeğin ve emekçilerin hak arama mücadelelerinin, emekçi halkların taleplerinin bastırıldığı ülkelerde, bir dünyada barıştan, gerçek barıştan söz edilebilir mi!?

 

Doğanın, yaşam alanlarının şu veya bu gerekçelerle yaşanılamaz hale getirildiği, hayat; toprak, su ve havanın kirletilip zehirlendiği, ormanların yangınlardan kurtulamadığı, denizlerin renginin bile kirletilip değiştirildiği bir dünyada barıştan, gerçek barıştan söz edilebilir mi!?

 

İşte bu nedenlerledir ki; gerçek barış mücadelesinin kapitalist emperyalist sistemden, siyasi gerici, işbirlikçi hükümetlerden ve onların yağma ve talan düzeninden her gün ve yeniden savaşı neredeyse “kaçınılmaz kılacak olan” meta üretiminden, silah üretiminden, füze ve benzeri nükleer silahların üretiminden kurtulma mücadelesine bağlanmasının gerekliliğidir. Kısacası kapitalist emperyalist sistemden kurtulma mücadelesi, bu sistemin ideolojisi, siyaseti ve kültürünün ve buna hizmet eden tüm kurumlarının ve alışkanlıklarının yeryüzünden silinmesi mücadelesi, gerçek barışa ulaşma mücadelesinin, temel anlayışını ve eksenini belirleyecektir.

 

Demek istiyoruz ki, merkezinde işçi sınıfının olduğu, dünya halklarının birleşik, örgütlü mücadelesi ile sınıfsız, sömürüsüz, insanlığın sosyalizmden geçerek, “altın çağa/özgürlük çağına” ulaşma mücadelesi ve yeni bir dünya kurma mücadelesi, insanın insanla, insanın doğa ile birlikte, dengeli yaşamasının koşullarının yaratıldığı gerçek bir barışı yaratma, ona ulaşma, onu elde etme mücadelesidir de aynı zamanda…

 

Emperyalist kapitalist propaganda, politika ve ideoloji merkezlerinin hizmetindeki medya orduları karargahının pompaladığı ve gösterdiği ve “çatışmasızlık/savaşsızlık” durumuna indirgenmiş, onunla eşitlenmiş bir “barış” halkların barışı değildir, gerçek barış değildir, insanlığın geleceğini aydınlatacak olan bir barış değildir…

 

Gerçek barış, söylenmeye çalışıldığı gibi, kapitalist emperyalist sistemin yeryüzünden tasfiye edildiği, geri dönme umudunun ortadan kaldırıldığı koşul ve durumda elde edilebilecek değerler toplamıdır ve ancak savaş tehlikesi bütünüyle o zaman ortadan kalkabilir…

 

Son söz; Yukarıda yazılanlardan, kapitalizm koşullarında emekçilerin yaşamını iyileştirecek reformlar düzeyinde kazanımların reddedilmesi gerektiği anlamı çıkarılmamalıdır. Ancak reformlar uğruna mücadelenin devrim mücadelesine bağlanması gerekliliği ve reformlar düzeyindeki kazanımların devrimci mücadelenin “ikincil” ürünleri olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

 

Bu perspektifi reformizmden ayırmak gerektiğini de hatırlatalım.