havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Gözlerinde, güneşin doğduğu yere yürüyenlerin derin hikayesi...

48 yıl önce bugün, 6 Mayıs 1972'de, adlarını, anılarını bir manifesto değerinde olan son sözlerini, bizlere, Türkiye halkına emanet ederek; boyun eğmeden, aman dilemeden, diz çökmeden aramızdan ayrıldılar... Deniz... Yusuf... Hüseyin...

4063

 Onlar, bu toprakların, bu ülkenin devrimcileriydiler… Emperyalizme, özellikle Amerikan emperyalizmine ve onun yerli işbirlikçisi siyasi gericiliğe karşı, bağımsızlık ve özgürlük için, devrim için mücadele eden sıra neferleriydiler… 

48 yıldır Deniz’ler unutulmadı… Her koşulda, Türkiye halkı ve devrimciler, Deniz’leri bir biçimde anmanın, onları yaşatmanın yolunu ve yöntemini buldular. Kimi kez bıraktıkları mektupları, son sözlerini, adlarını ve yapmak istediklerini, devrimci özelliklerini ve mücadelelerini anlattılar… Kimi kez 6 Mayıs’larda sokakları ve alanları doldurdular… Deniz’leri unutturmak isteyen, hafızalardan silmek isteyen, her türden gerici, faşist ideolojilere, güç merkezlerine ve emperyalizmin gönüllü uşağı çevrelere rağmen, adları unutturulamadı… 
Türkiye halkı ve devrimciler, oğullarına, kızlarına, onların adlarını vererek, mücadelelerini anlatarak, Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i ve aslında 68’in tüm devrimcilerini asla unutmadılar, anmaya ve anlamaya devam ettiler… 
İdam kararını veren cellatların ve cellatlar soyunun adları tarihin çöp sepetine atılırken, kararları halkın vicdanında ve ahlakında mahkum edilip yok sayılırken, Deniz’lerin mirası yaşatıldı ve yaşatılmaya da devam ediyor… 
Özellikle son yıllarda, 6 Mayıs’lar, sokaklarda, alanlarda, bir mücadele günü olarak şekillenmeye, biçimlenmeye ve emperyalizme ve faşizme karşı, kitlesel bir mücadele gününe dönüştürülmeye başlandı… Ve hatta denilebilir ki, 6 Mayıs’ın idealleri ve politik yönelimleri, 1 Mayıs’ın değerleri ile buluşmaya ve bu çizgi üzerinden, emekçi yığınların mücadelesinin bir yönü ve alanı içerisinde yer almaya ve buradan sloganlaştırılmaya daha çok yakınlaştığına tanıklık edildi… 
Bugün geldiğimiz yerde, kapitalist emperyalist sistemin çürüdüğü, insanlığın gelişiminin ve tarihsel ilerleyişinin önünde ayak bağı olduğu, ancak siyasi gericiliği yoğunlaştırıp yeniden üreterek, ona uygun iktidarlar var edip bu iktidarları pekiştirerek, tarihsel ve siyasal ömrünü tamamlamış olmasını, bir yok oluşa dönüştürmemek için iktidarlarını zor yoluyla sürdürmeyi hedeflediğine daha çok tanıklık etmekteyiz… Başka bir ifadeyle, kapitalist emperyalist sistem çürümüştür; savaşlarla, savaş tehditleriyle, din ve milliyetçilik gibi sembolleri de öne çıkaran bir propagandanın da eşliğiyle, işbirlikçi iktidarlar aracılığıyla, yağma ve sömürüsünü garanti altına almaya çalışmakta ve insanlığın büyük bir bölümünü, başta emekçiler ve ezilen halklar olmak üzere, baskı ve zorla sistem içinde tutmaya çalışmaktadır…
Özellikle içinde yaşadığımız günlerde, dünyanın bütün doğal dengelerinin bozulduğu ve emperyalist merkezlerin bugüne değin doğaya verdiği tahribatın bir sonucu olarak, dünyanın içine düşürüldüğü durum, bu çürümenin ve iflasın en somut göstergesidir… Türkiye, bağlandığı emperyalist ilişkiler (ekonomik, mali, askeri ve diplomatik açılardan) ve bu ilişkilerin sonucunda, sistemin yaşadığı tüm sorunları çok daha ağır ve katmerli bir biçimde yaşamakta ve faturayı ve yükü emekçi halkın sırtına yıkmaya çalışmaktadır… 
Dönersek, işte Deniz’lerin, değiştirmek için mücadele ettikleri dünya, tam da bu dünyadır… Türkiye’yi koparmak istedikleri, tam da bu emperyalist ilişkiler ağıdır. Ve çizgileri, bağımsızlık, halk demokrasisi ve devrim çizgisidir… Onların eylemleri üzerine sayısız tartışmalar yapılmıştır... Çeşitli politik tanımlamalarla adlandırılmıştır… Hiçbir mücadeleyi, kendi tarihsel bağlamından, toplumların tarihsel ve kültürel özelliklerinden bağımsız olarak ele alamayız. Deniz, Yusuf, Hüseyin ve 68’in diğer devrimci gençlik önderleri, yalnızca Anadolu coğrafyasının özelliklerinden ve günün politik atmosferinden değil, dünyanın diğer ülkelerindeki anti-emperyalist hareketlerden ve özellikle Küba Devriminden, Vietnam’da kazanılan zaferden ve Avrupa’nın, Latin Amerika’nın, kısacası dünyanın çeşitli bölgelerindeki anti emperyalist devrimci hareketlerden de etkilenmişlerdir… 
Ayrıca o dönemin karakteristiklerinin ortaya çıkışına etki eden bir diğer yön ise; Türkiye işçi sınıfının, asgari ve azami hedeflerini belirleyen, devrimci bir parti programına ve örgütüne sahip olmadıkları, burjuva ideolojisinin özel bir biçimi olan revizyonizmin de etkinliğini artırma çabalarının varlığına da işaret edilmesi gerekmektedir… 
 
“Bir ağaç gibi tek ve hür…”
Çizim: Ressam Ceren İlyasoğlu
 
Türkiye halkı, ölümlerinin üzerinden yarım asır geçmesine karşın, Deniz’i, Yusuf’u ve Hüseyin’i unutmadı… Onların eylemlerini, o baş eğmeyen tutumlarını, devrimci kararlılıklarını, destansı bir dille aktarmaya, yaşatmaya ve anmaya devam ettiler… Her hareket, kendi özgünlüğünü taşımakla birlikte, ortaya çıktığı ülkenin coğrafyasından, tarihinden ve sosyolojisinden derin izler taşır… Ve bu nedenlerledir ki; Deniz’lerin mücadelesi de, belki biraz Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin’in hikayesinden, Hızır Paşa’ya karşı direnen Pir Sultan’dan ve Dadaloğlu’ndan ve benzerlerinden ve dahası Mustafa Kemal’in önderlik ettiği Kurtuluş Savaşı’ndan da, onun yönelim ve hedeflerinden de izler taşımakta olduğunu söyleyebiliriz… Burada doğrudan benzeşen, içselleşen bir durumdan söz etmiyoruz elbette…  
Bugün, bütün bu söylenenlerin ışığında, diyebiliriz ki; Deniz’leri unutturmanın, onları toplumların hafızasından silmenin hayalini kuranlar yanılmışlardır ve yanılmaya devam edeceklerdir… Onlar bu coğrafyanın, bu ülkenin devrimcileri olarak; bugün hala, Türkiye’deki mücadelenin ideolojik ve politik hattına yaptıkları gönderme, devrimin hedefleri ve devrimin güçlerine işaret eden son sözleri ile ve o son sözlerin, gerçekçi ve geçerli olması açısından bir manifesto değeri taşıdığı ve Türkiye devriminin asgari programına işaret ettiğini söylemek abartı sayılamaz!… 
Kaldı ki; Deniz’lerin devrimci kişilikleri ve hatta diğer 68 önderlerinin ortaya koydukları görüşleri, 68 dönemi ile birlikte sona ermedi… 70’li yılların, 80’lere kadar uzanan, özellikle geniş gençlik yığınlarını ve belli ölçülerde işçi sınıfını ve devrimci demokrasi hareketlerini önemli bir biçimde etkilemişlerdir… 
70’li yılların yükselen kitle muhalefetinin ve örgütlenmelerinin, 68’in estirdiği rüzgarlardan ve bıraktığı izlerden güç aldığını ve o dönemin izlerini de içerdiğini ve motivasyon kaynaklarının başlıcalarından olduğunu söyleyebiliriz… 
Özel olarak Deniz’ler açısından söylersek; Özellikle son sözleri, Marksizmin öneminin kavranmasına ve Marksist-Leninist ideolojiye yönelinmesine ve bu çizgi üzerinden, işçi sınıfının ulusal devrimci programının ve örgütünün yaratılmasına inkar edilemez katkılar sunmuştur. Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in son sözleri bu konuda ışık tutucu ve yol gösterici çizginin ilk adımları olarak değerlendirilebilir…  
Özetle söylersek; Deniz’leri ve onların mücadelesini, yarım asır öncesinin dünya ve ülke koşullarından, mücadelelerini nesnel ve subjektif bağlamlarından, politik, psikolojik ve kültürel ikliminden kopararak ve hatta soyutlayarak, kitabi ifadelerle değerlendirmek, bilimsel yönteme uygun olmadığı gibi, gerçekçi de değil ve devrimci sonuçlar üretmez ve ürütmemiştir de… 
Deniz’ler, “Bir ağaç gibi tek ve hür/ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşanacak bir dünya için, bir ülke için, emperyalizme karşı, faşizme karşı, şiirde söylendiği gibi “en sekmez lüverin namlusundan fırlayarak…” kavganın ön saflarında, o en inanılmaz cesaret, baş eğmeyen devrimci bir tutum ve gözünü budaktan sakınmayan bir kararlılıkla yer almışlardır…
…ve “Yüzünde, ince bir gülümseyiş”, gözlerinde, karanlıkları parçalamaya, ufka, güneşin doğduğu yere yürümenin siyah, koyu, derin hikayesi…  
Ve şimdi, ve sanılmasın ki, onların bayrakları yere düşecek, adları ve anıları unutulacak… Ve henüz “bitmedi daha sürüyor o kavga/ve sürecek, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” devrime ve sosyalizme kadar… 
Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i ve 68’in katledilen tüm devrimci gençlik önderlerini, inançları uğruna, yoldaşları uğruna, hayatlarını, gözlerini kırpmadan ortaya koyanların anılarını saygıyla anıyorum… 
Selam olsun, ışıklar olsun Deniz’e, Yusuf’a, Hüseyin’e…