havadurum
Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

HA DREYFUS HA DEMİRTAŞ YA DA HANGİ FRANSA?

Bizimkiler, "Sarı Yelekliler Eylemleri" diye nitelendirilen hareketlenme üzerinden Fransa'yı hem yeniden keşfetmeye, hem bu protestolar öne çıkarılarak Gezi?de yaptıklarını "temize çekme", "temizleme" uyanıklığı ve cinliğini de aşarak, Gezi'yi bastırma, terörize etme, düşmanlaştırma politikalarını bir tehdit unsuru olarak yeniden üretmek ve önümüzdeki yerel seçimler dahil, kritik günlerin olası eylemlerinin önüne geçmek ve hatta bu "iç" politikalarla da yetinmeyerek, işi bir de Macron'a öğüt vermeye kadar götürmeyi hedeflemiş görünüyorlar!..

7380

  Biz şimdi tarihsel ve sosyopolitik bağlamlarından koparmadan, Fransa’ya dair birkaç ana başlık atmanın yararlı olacağı düşüncesindeyiz…

            Ama önce “Hangi Fransa” dedik ya, biz/bizler; komünarların, Sartre’ların, ‘68’in ve bir bütün olarak emeğin ve emekçilerin Fransa’sından yanayız… Geride kalan Fransa sizin Fransa’nızdır! Tekellerin, sömürücülerin, ilhakçıların Fransa’sıdır o!..

            Fransa’nın Cezayir işgali bilinir… Cezayirlilerin Fransız sömürgeciliğine karşı bitip tükenmek bilmeyen uzun, çileli bağımsızlık mücadelesi de öyle…

            Fransız tekellerinin yandaşı, yanaşması ve yalakaları, Cezayir’in işgalini onaylarken ve kendilerine “aydın” sıfatı yakıştırılan geniş bir çevre susarken, Sartre Fransa’nın Cezayir işgaline karşı çıkan az sayıda aydının önde gelen isimlerindendi. O aynı zamanda ‘68 Fransız gençliğinin ve emekçilerinin protestolarının da önde gelen etkili isimlerindendi. Dönemin yandaşları, o günün Fransa cumhurbaşkanı de Gaulle’e ; “Sartre’ın çok ileri gittiğini, burnunun sürtülmesi gerektiğini ve tutuklanmasında yarar olacağı” anlamında sözlerle yönlendirme çabasına girişirler… de Gaulle onlara, bu yandaş ve yalaka takımına tarihi bir cevap verir; “Sartre, Fransa’dır tutuklanamaz!”…

            Biz de tam da bugünlerde, barış istediği için hakkında 2 yıl 3 ay hapis cezası verilen Gençay Gürsoy ile ilgili haberleri okuyunca; de Gaulle’ün Sartre ile ilgili sözlerini anımsayarak; “Sartre Fransa’dır” sözüne karşılık, “Gençay Gürsoy acaba neresidir ve kimdir?” Ve “Bu ülke için değeri ve anlamı nedir?” sorularını seslice sormadan edemedik…

            Gelelim Fransa-Cezayir ilişkilerine… Aslında Türkiye-Cezayir, Türkiye-Fransa ilişkileri bağlamında düşünmek daha doğrusu olacaktır.

            Biliyor muydunuz? Bağımsızlık mücadelesi veren Cezayirli yurtseverlerin birçoğunun, savaşta hayatlarını kaybettiklerinde ceplerinden ve göğüslerinden Mustafa Kemal’in resimleri çıkmaktaydı!.. Tam da bu nedenlerle de soralım; 1958’de BM’deki Asya-Afrika grubunun, Cezayir’in bağımsızlığının hemen tanınması yönündeki önergesinin oylamasında Türkiye neden çekimser oy kullanarak (ki bu oy, oylamanın sonucunu belirledi.)  maliyeti yüksek o kanlı savaşın üç yıl daha uzamasına neden oldu?.. Türkiye, BM’deki bu oylamanın ayıbını, sancısını ve olumsuz sonuçlarını düzeltmek için uzun yıllar mücadele etti… Bu konuda en somut adımı Turgut Özal’ın attığını da belirtelim.

            Ve o dönemde, şimdi AKP hükümetinin devamı olduğunu, politik-yönetsel referans kaynaklarından birisi olduğunu söylediği Adnan Menderes hükümeti iş başındaydı. Ve bir gönderme daha yapalım, acaba; “Keşke Fransızlar kazansaydı.” diyen  ve devam eden; “ Fransa’nın gavuru bizim gavurumuzdan daha iyiydi.” sözünü sarf eden bir Cezayirli duydunuz mu?..

            Paradoksal bir durum değil mi? Türkiye’nin, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı ve onun önderi Mustafa Kemal’i örnek alan, bu mücadelenin sonucu ve bir kazanımı olarak elde edilen Cezayir’in BM’deki bağımsızlık oylamasında çekimser kalması…

            Hangi Fransa demiştik ya… İşine geldiğinde kendi koyduğu yasaları ve hukukunu bile  çiğnemekten çekinmeyen, Tekellerin, tekelci sermayenin çıkarlarını önceleyen hükümetlerin mi? Yoksa halkların taleplerini, çıkarlarını ve bir bütün olarak komünden başlayarak siyasi demokrasi ve demokratik değerler adına mücadele eden, sonuçlar elde edebilen Fransız işçilerinin emekçilerinin ve aydınlarının Fransa’sı mı? Hangisinin safında yer tutacağımız açısından, bu nesnel farklılığı bilmek gerekmektedir. İşte tekellerin hükümetleri üretilmiş sahte bir mektupla, yüzbaşı Dreyfus’u hapse mahkum etmişlerdi! 12 yıl, sadece Fransız ordusundaki bu Yahudi yüzbaşı, kimliğinden dolayı bir komploya kurban gitmişti. 1906’da mektubun sahteliği anlaşılarak beraat etmiş ve hapisten kurtulmuştu. O, sadece kimliğinden dolayı siyasi nedenlerle hapse atıldığı gerçekliğinin bir örneği olarak tarih sayfasında yerini almıştı…

            Fransız hükümetinin neredeyse bir asırdır bu hukuksuzluktan, egemenlerin tarihini karartan bu lekeden kurtulmak için yapmadığı politik manevra kalmadı. Dreyfus davası Fransız tekelci burjuvazisinin ve onun hükümetinin peşini hiçbir zaman bırakmadı…

            Umuyoruz, bugün yine siyasi nedenlerle cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş davası, tarih sayfalarına olumsuz bir örnek olarak yazılmadan bu dava Demirtaş’ın özgürlüğü ile sonuçlanır. Bu, sadece Türkiye’ye kazandıran bir sonuç olur. Elbette bir kez daha yinelemeliyiz, söz konusu ettiğimiz tüm konular, kendi tarihsel bağlamında ve kendi “orijinalitesi” içinde bir anlam taşımaktadır. Burada bire bir eşitleme yapmak değil, esas önerme tarihten ders çıkarma yönünde olmalı ve böyle değerlendirilmelidir…

            Evet, son söz olarak; şimdi Sarı Yeleklilerle, Gezi Direnişi mukayese edilmektedir ve yeleğin rengi üzerinden güzellemeler yapılmaktadır. Yeleğe değil, yeleği sırtına giyenlere, onların taleplerine ve onların bu taleplerini hangi bağlamlar üzerinden dile getirdiklerine baksak, bakılsa sanırım daha gerçekçi ve öğretici sonuçlara ulaşılabilir…